Bugünkü gençlikte müthiş bir mâneviyat boşluğu mevcut. Her gün pompalanan popüler kültür ile kalpleri karma karışık duygularla dolu. Bu durum onları ne istediğini bilmez sıkıntılı bir hâle sokuyor. Yürek bahçelerine iman rahmeti yağmadığı için o bahçede güzel davranışlar filizlenemiyor, fazilet çiçekleri açamıyor.
Gençleri kendisine cezp ettiren ‘modern yaşam’ onlara mutluluk ve huzur vermiyor. Kuaförlerden çıkmayan aynen kızlar gibi arzı endam eden kulakları küpeli, kolları döğmeli, saçları yapılı, rengârenk giysili, kız kılıklı erkekler bütün gün cinsellik peşinde koşuyor. Tıpkı bir manken gibi görünebilmek için kendini vitrin hâline getiren kızlar da kendilerini cinsel bir obje olarak sunmak için ellerinden geleni yapıyor. Gençler bu şekilde birbirlerine hoş görünmek için epey bir mesai harcıyorlar. Aralarına sâdece menfaat arkadaşlığından başka bir şey yok. Gerçek sevgi yok, samimi dostluk yok. Moda denen çılgın salgın gençleri amansız bir ‘israf seline’ yuvarlıyor.
Böylesi gençlerin gözlerinde kara gözlükler olduğundan bir türlü iman boyasıyla boyanamıyor. Varlığının asıl maksadına yönelemediği için ruh âlemleri hep boşluklar içinde hiçlik âlemine doğru yuvarlanıyor.
Yalnızca yemeye, gezmeye, eğlenmeye odaklanmış olan bu gençler hayâtın gerçeklerinden uzak yaşıyorlar. Kendi keyiflerinin peşinde koşan, her isteğini tatmin için gayret sarf eden, maddi hazlarının kölesi durumuna gelmiş olan bu genç nesil kutsi hakikatten habersiz yaşıyorlar. Peki, o zaman hakikat ne?
El cevap; Sonsuza dek ebediyen mutlu olarak var olmak… Bunun için ne yapmalı? Cevap açık: Ebedi vâr olan ‘Sonsuz Mutlâk’ın emirlerine teslim olmak. İşte ancak bu hakikat ebedi mutluluk ve huzûru temin edebilir. En büyük lezzet iman etmektir. Bunun sâdece hissedilmesi yetmez. İmânın gerektirdiklerini yaparak, tam olarak Kâinâtın Sâhibine yönelerek gerçek mutluluğa ve huzûra kavuşulur. Böylesi bir insanı Allah Teâlâ da hiç yalnız bırakmaz, o engin rahmetiyle kucaklayarak şahsi sıkıntılardan kurtarır, devrin fitnelerinden korur.
Hayat, imanlı insana yük gelmez. Gördüğü basit şeyler bile onu mutlu eder, ayni zamanda kâinâta dâir fikir yürütmeye meylettirir. Hakikatin, Hakk’ın yolunda yürümek ve O’nun yolundan ayrılmamak kişinin kendisine olan öz güvenini artırır. Ölüm dahi ona güzel gelir ve der: ‘Ölüm güzel olmasaydı, Ölür müydü güzel Peygamber!’ İmansızlar ve imânı zayıflar için ölüm bir kâbusken imanlılar için; ‘Hayatta güzel, ölümde’ Daha ne kaldı? “Hayat ve ölüm!” Bu hakikat yaşamak için en büyük hedef ve hayat gizeminin kilit noktası…
İşte bu sebeple gâyesiz, başıboş, günübirlik yaşam girdabının içinde olan gençler imânı, İslâm’ı tanımalıdır ki hayâtı gerçek şekliyle yorumlayıp kendine doğru bir rota çizsin ve orada mevcut mutluluğu yudumlayabilsin.
Ancak onlar aile, okul, arkadaş çevresi tarafından yıllardır kendilerine sunulan ‘gaflet dolu’ hayâta aldanarak medyanın da pompaladığı çeşitli yaftalarla (gerici-yobaz) dinden, imandan, İslâmiyet’ten davranışsal ve duygusal olarak uzaklaştılar. Genç demeli ki; ‘Ne olacak şu hayâtımız? Daha ne kadar zevklerimizin peşinde koşacağız? Hakiki hayat bu olmasa gerek! Hayâtı büyük bir istekle, huzurla yaşamanın mutlaka bir yolu olmalı?’ İşte o yol, İslam’dır ve onun hakikatlerine uyulduğunda yaşamın tadına varılır yoksa her isteği yerine gelen hayat insanı sıkıyor, doyumsuzlaştırıyor.
Ya da genç demeli ki; ‘Nedir bu devamlı derse ve teste boğulan hayâtımız? Daha 6-7 yaşından başladığımız hummalı bir ders çalışma programımız hep daha kaliteli bir diploma için. Hayat standardı daha yüksek bir yaşam için!’Bunları elde etmek için bir ömür harcayan insanlara hele bir bakın hakikaten mutluluğu elde edebilmişler mi? Bu diplomalar ve rahat bir hayat alışkanlığı gerçek mutluluğu temin ediyor mu? Sorun o insanlara yüzde sekseni mutluysa tamam. Ama maddi imkanları tamam insanların çoğunluğunda hep mutluluk noksandır.