Gencin Mayası İmandır
İnsanın kendi benliği, ailesi ve yakın dostları, toplum ve tüm insanlık için arayacağımız bir cevabı ayrıca hayvanlar ve bitkileri de içine alan “mahlûkat” kelimesi ile tarif ederek arayalım. Mahlûk, yaratılmış demektir. “Genç nasıl olmalıdır” sorusuna, esaslarına ve örneklerine de dikkat ederek şöyle cevap verilebiliriz.
Genç adam;“ Halik’ı tazim ve mahlûkata şefkat…” etmelidir.
MUTLULUK AÇISI
Halik, yaratıcı demektir. Yaratan, halk eden kelimeleri ile açıklanabilir. Demek ki gencin ilk yapacağı iş, yaratıcısını bilmek ve ona hakkıyla tazim etmek, kulluk yapabilmektir.
Nitekim örneklerimizdeki (21 yaşındaki Sultan Fatih ve 90 yaşındaki Eba Eyyup El Ensari Hz.leri) şahıslar, her işlerinin başına yaratıcıyı yani Allah’ı koymuş, yapacakları bütün işlerinde O’nun rızasına erişmeyi gaye edinmişlerdir. Büyüklerimiz bunu şu veciz ifade ile anlatmışlardır. “İlahi, ente maksûdi ve rızake matlubi - Ey Rabbim, bütün iş ve hareketlerimde gayem, amacım sensin. Benim için geçerli olan senin rızana erişmektir”
Halik’i tazim, en geniş şekliyle ibadetler de dâhil, Allah’ın biz kullarına dünya ve ahiret saadeti sağlamak için gönderdiği Kur’an-ı kerimde emrettiği şeyleri yapmak, yasakladığı şeylerden kaçınmaktır. Kur’an-ı kerim, hayatta karşılaşmamız mukadder olan her şeyin esaslarını belirtmiş, ayrıntılarını ve uygulanışını Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sünnet ve hadis-i şerifleriyle ortaya koymuştur.
Nitekim bir ayette “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden yasaklamışsa onu terk edin” buyrularak, Peygamberin emir ve nehiyleri (yasakları) da dinimizin ölçüleri içerisinde kabul edilmiştir.
Mahlûkat, bütün yaratılmışlardır. Mahlûkata şefkat ise, “Ahsen-i takvim üzere” (en güzel surette) yaratılan insan başta olmak üzere hayvanlara ve bitkilere, dolayısıyla çevreye sevgi gösterebilen, onların en güzel şekilde korunmalarını sağlayan kimse olabilmektir.
Sultan Fatih bir şiirinde; “Enbiya vü evliyaya istinadım var benim,
Lütfu Hak’tandır heman ümmid-i fethü nusretim.”
Yolum, Peygamber ve veliler yolu olup, Fetih veyardımı ancak Allah’tan beklerim şeklinde açıklıyor. Çünkü feth, yapılan mücadeleler sonunda fert ve toplumun adil bir ortamda yaşayabilmesidir. Şefkatin en büyüğü ve en güzeli de budur.
HER İŞİN TEMELİ İMAN
Belirtmeye çalıştığım esaslar göz önünde tutulmak kaydıyla genç; Allah’a inanır ve Allah’tan başka ilah olmadığına, Hazreti Muhammed’din O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik edendir. Buna “kelimeyi şahadet” denmektedir. Buradaki incelik sadece Allah’ın varlığına inanmak değil Allah’tan başka ilah olmadığına da inanmak ve şahitlik yapmaktır.
İnancın bu şekilde gelmesi Hıristiyan ve Museviler ile Müslümanların inancını birbirlerinden ayırmaktır. Hıristiyanlar ve Museviler; Allah’a oğul isnat ettiler.
Kur’an bunu reddediyor ve “O zalimler Allah’a çocuk edindi dediler. Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yok fakat her şeyin Allah’a ihtiyacı vardır. Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsinin Allah’ındır. Hepsi ona boyun eğer (Bakara 116)” buyuruyor.
Altı umdeye (esasa) bağlı inancın, Allah’a ve Peygambere yapılmasından başka “Amentü” olarak belirtilen metinde; “Meleklere, kitaplara, resullere, ahiret gününe ve hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır.” Burada karşımıza tekrar bir incelik çıkmaktadır. Ahiret’e imandan sonra, “ Ba’sü, bağdel mevt” öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve hesaba çekileceğimize iman etmek gelmektedir.
KÖTÜLÜKLERİN İLACI
İman’a ait her bir esasın çok büyük manaları olmakla birlikte, ahirete iman ve öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve hesaba çekileceğimize iman önemine binaen iki kere tekrar edilmektedir. Bir insan, iman esaslarından beşine inansa da birine inanmasa o iman etmiş sayılmaz.
Ahirete, öldükten sonra dirilmeye iman eden bir insan ise bir başkasına kötülük yapamaz, hak’kı çiğneyemez, zülüm ve sömürü yapamaz, anne ve babasına isyan edemez. Aklınıza gelebilecek bütün kötülükleri sıralayın bunların hiç birini yapmaya cesaret edemez. Çünkü yaptığı her kötülüğün, mahşerde hesaba çekilirken önüne geleceğini ve onlardan dolayı ceza göreceğini bilir. Fertleri, “ahiret gününe ve ölümden sonra tekrar dirilerek hesaba çekileceğine inanan” bir toplumda kötülük yapacak insan bulunamaz.
Eğer insanlarımız ahiret gününe iman etmiş olsalardı, emniyet önlemleri için büyük paraların harcanmasını gerektirir miydi? Polisi fertlerin kalbine koymak suretiyle suçun işlenmesini baştan önlemek, suç işlendikten sonra fertlerin başına dikmekten daha uygun, daha kolay ve daha ucuz değil midir? Fert ve toplumun huzur ve saadeti, hakların korunduğu böyle bir ortamda sağlanmaz mı?
GENÇ, İMANLIDIR
Otururken - kalkarken, yerken–içerken, okurken–yazarken, uyurken–uyanıkken, alış veriş ederken, evlenirken–boşanırken, çalışırken–oynarken, birisine bir iyilik yaparken, idare ederken–edilirken, topluma barış ve saadetin gelebilmesi için çalışırken velhasıl her iş ve hareketinde yukarıda kuralları uygulamaya çalışan kimseler, gençtirler ve ebedi olarak da genç kalacaklardır.