Gencin mayası imandır

Nevzat Laleli

Gençlik inceleme yazısı

 

İnsanın kendi benliği, ailesi ve yakın dostları, toplum ve tüm insanlık için arayacağımız bir cevabı ayrıca hayvanlar ve bitkileri de içine alan “mahlûkat” kelimesi ile tarif ederek arayalım. Mahlûk, yaratılmış demektir. “Genç nasıl olmalıdır” sorusuna, esaslarına ve örneklerine de dikkat ederek şöyle cevap verilebiliriz.

Genç;“ Halik’ı tazim ve mahlûkata şefkat…” gösteren bir insandır.

MUTLULUK AÇISI

Halik, yaratıcı demektir. Yaratan, halk eden kelimeleri ile açıklanabilir. Demek ki gencin ilk yapacağı iş, yaratıcısını bilmek ve ona hakkıyla tazim etmek, kulluk yapabilmektir.

Nitekim örneklerimizdeki (21 yaşındaki Sultan Fatih ve 90 yaşındaki Eba Eyyup El Ensari Hz.leri) şahıslar, her işlerinin başına yaratıcıyı yani Allah’ı koymuş, yapacakları bütün işlerinde O’nun rızasına erişmeyi gaye edinmişlerdir.

Büyüklerimiz bunu şu veciz ifade ile anlatmışlardır. “İlahi, ente maksûdi ve rızake matlubi - Ey Rabbim, bütün iş ve hareketlerimde gayem, amacım sensin. Benim için geçerli olan senin rızana erişmektir”

Halik’i tazim, en geniş şekliyle ibadetler de dâhil, Allah’ın biz kullarına dünya ve ahiret saadeti sağlamak için gönderdiği Kur’an-ı Kerim’de emrettiği şeyleri yapmak, yasakladığı şeylerden kaçınmaktır. Kur’an-ı Kerim, hayatta karşılaşmamız mukadder olan her şeyin esaslarını belirtmiş, ayrıntılarını ve uygulanışını Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sünnet ve hadis-i şerifleriyle ortaya koymuştur.

Nitekim bir ayette “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden yasaklamışsa onu terk edin” buyrularak, Peygamberin emir ve yasakları, dinimizin ölçüleri olduğu beyan edilmiştir.

Mahlûkat, bütün yaratılmışlardır. Mahlûkata şefkat ise, “Ahsen-i takvim üzere” (en güzel surette) yaratılan insan başta olmak üzere hayvanlara ve bitkilere, dolayısıyla çevreye sevgi gösterebilen, onların en güzel şekilde korunmalarını sağlayan kimse olabilmektir.

Sultan Fatih şiirinde; “Enbiya vü evliyaya istinadım var benim,/ Lütfu Hak’tandır heman ümmid-i fethü nusretim.” Yolum, Peygamber ve veliler yolu olup, /Fetih ve yardımı ancak Allah’tan beklerim diyor. Çünkü feth, yapılan mücadeleler, verilen fedakarlıklar sonunda fert ve toplumun adil bir ortamda yaşayabilmesini sağlamaktır. Şefkatin en büyüğü ve en güzeli de budur. Bu kapsama, Müslümanlar girdiği gibi Müslüman olmayanlar (gayr-i Müsllmler) da girer.

HER İŞİN TEMELİ İMAN

Belirtmeye çalıştığım esaslar göz önünde tutulmak kaydıyla genç; Allah’a inanır ve Allah’tan başka ilah olmadığına, Hazreti Muhammed’din O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik edendir. Buna “kelimeyi şahadet” denmektedir. Buradaki incelik sadece Allah’ın varlığına inanmak değil, Allah’tan başka ilah olmadığına da inanmak ve şahitlik etmektir.

İnancın bu şekilde gelmesi Hıristiyan ve Museviler ile Müslümanların inancını birbirlerinden ayırmaktır. Hıristiyanlar ve Museviler; Allah’a oğul isnat ettiler.

Kur’an bunu reddediyor ve “O zalimler, Allah’a çocuk edindi dediler. Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yok fakat her şeyin Allah’a ihtiyacı vardır. Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsinin Allah’ındır. Hepsi ona boyun eğer (Bakara 116)” buyuruyor.

Altı umdeye (esasa) bağlı inancın, Allah’a ve Peygambere yapılmasından başka “Amentü” olarak belirtilen metinde; “Meleklere, kitaplara, resullere, ahiret gününe ve hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır.” Burada karşımıza tekrar bir incelik çıkmaktadır. Ahiret’e imandan sonra, “ Ba’sü, bağdel mevt” öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve hesaba çekileceğimize iman etmek gelmektedir.

KÖTÜLÜKLERİN İLACI

İman’a ait her bir esasın çok büyük manaları olmakla birlikte, ahirete iman ve öldükten sonra dirilerek hesaba çekileceğimize iman, önemine binaen iki kere tekrar edilmektedir. Bir insan, iman esaslarından beşine inansa da birine inanmasa o iman etmiş sayılmaz.

Ahirete, öldükten sonra dirilmeye iman eden bir insan ise bir başkasına kötülük yapamaz, hak’kı çiğneyemez, zülüm ve sömürü yapamaz, anne ve babasına isyan edemez. Aklınıza gelebilecek bütün kötülükleri sıralayın bunların hiç birini yapmaya cesaret edemez. Çünkü yaptığı her kötülüğün, mahşerde hesaba çekilirken önüne geleceğini ve onlardan dolayı ceza göreceğini bilir. Fertleri, “ahiret gününe ve ölümden sonra tekrar dirilerek hesaba çekileceğine inanan” bir toplumda kötülük yapacak insan bulunmaz.

Eğer insanımız ahiret gününe gereği kadar iman etmiş olsaydı, emniyet önlemleri için büyük paraların harcanmasını gerektirir miydi? Polisi fertlerin kalbine koymak suretiyle suçun işlenmesini baştan önlemek, suç işlendikten sonra fertlerin başına dikmekten daha uygun, daha kolay ve daha ucuz değil midir? Fert ve toplumun huzur ve saadeti, hakların korunduğu böyle bir ortamda sağlanmaz mı? Ramazan aylarında, ülke genelinde gazinoların ve pavyonların kapatılması, suç işleme oranının düşmesi, o ayda insanların maneviyata daha fazla yönelmesinden başka bir şey değildir.

GENCİN SÜSÜ, İMANDIR

Otururken - kalkarken, yerken–içerken, okurken–yazarken, uyurken–uyanıkken, alış veriş ederken, evlenirken–boşanırken, çalışırken–oynarken, birisine bir iyilik yaparken, idare ederken–edilirken, topluma barış ve saadetin gelebilmesi için çalışırken velhasıl her iş ve hareketinde Allah’a kul olan ve yaratılmışlara şefkat gösteren insanlar, gençtirler ve ebedi olarak da genç kalacaklardır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.