Gençler yaşları gereği, akılla çelişen pek çok iş ve davranışları yapabiliyorlar. Hatta öyle ki, bâzen yaptıklarına kendileri bile şaşırmaktalar. Dolayısıyla gençlerin akıllarını doğru kullanmalarını temin etmek adına, delicesine akan davranışlarına istikâmet vermek gerekir. İşte bunu da sâdece, iman ve inanç temin eder. İmanlı genç aklını kullanır, tersinde ise, hisler ve arzular baskındır. Aklını kullanarak hislerinin kölesi olmayan genç, âdeta melekleri çağrıştırır. Bu konuda İmâmı Gazâli’nin İhyâ’sında şu cümleler kayıtlıdır; ‘Ey şehvetini benim için bırakan genç! Ey gençliğini bana bağışlayan genç! Sen benim nezdimde meleklerimin bâzıları gibisin.’ (İmâmı Gazâlî, İhyâ-i Ulûmi’d-Din, C.2.s.432) Bu şekilde gençliğini Allah Teâlâ’nın istediği gibi geçirenler, içinden hiç çıkmayacakları ebedî bir gençliği kazanmış olurlar. Devrimizde maalesef, pırıl pırıl gençler, üstün zekâları, nice güzel kâbiliyetleri olmasına rağmen, çağın dayattığı cafcaflı dünya hayâtı içerisinde, hevâ ve hevesleri peşinde, sersefil bir vaziyette ziyan olmaktalar. Bu hakikat, üzücü tabi.
Gençler çağın kurbânı olmak istemiyorlarsa, zirve noktasında olan his ve duygularını kontrol altına alabilecek namaz ibadetine yönelmeleri, en güzel bir davranış olur. Geçen hafta biraz giriş yapmıştık. Yine oradan devam etmek istiyoruz.
Kâînâtın Mutlak Sâhibi, Allah Azze ve Celle’nin ezanla yaptığı namaz dâvetine icâbet etmemek, kişinin âhireti adına doğrusu büyük bir hüsrandırr. Dünya adına da, kişiler için ruh sıkıntısı, zihin yorgunluğu, iç bunaltısı, gönül bunalımıdır. Namaz kılmayan insanlar, başlarına gelen hâdiseleri olumsuz yorarlar, sinirlerini yıpratırlar, sağlıklarını bozarlar hatta sonu acıklı neticelere kadar, işi vardırırlar. Böyleleri yaşamaktan zevk almazlar. Hayâtın tadına varamazlar, Günahlarla haşır-neşir olduklarından kalpleri ve bedenleri genç olsalar dahi hep yorgundur. Namazsız insanlar çoğunlukla, hayattan umutsuz, ümitsiz, bıkkın, huzursuzdurlar. Her şey onlara usanç verir. Bunların dünyâları da, ahretleri de, bedbaht ve pişmanlıklarla doludur.
Namaz kılanlar ise, dünyâları huzurla, âhiretleri de, sevinçle doludur. Cenâbı Hak buyurur: “(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 45) âyette buyurulduğu gibi namaz, insanı kötülüklere yaklaştırmaz. Hakikaten bu ne güzel bir müjdedir! Namaz kılan, Rabb’ini memnun eder. O’nu memnun etmek, kişiyi ebedi azaptan kurtarır, cenneti hak ettirir. Namaz, imânın işâretidir dolayısıyla namaz, imanlı insanın Rabb’ine karşı kulluk borcudur, aynı zamanda bir şükran vesilesidir. Namaz kalbe huzur, zihne canlılık, gönle huzur verir. Kişiyi Hakk’a yaklaştırır, ömrü bereketlendirir, insanı düzene-disipline alıştırır. Namaz kalbi kötü düşüncelerden arındırır, musibetlerden korur. Namaz bütün ibâdetleri içinde barındıran muhteşem bir ibâdettir, beden için şifâdır. Namaz kılmanın, sayılamayacak kadar çok faydası vardır. Bu yazı bunu anlatmak için kifâyetsizdir.
Bu kadar faydasına binâen Cenâbı Hakk’ı râzı etmek, ebedî azaptan kurtulup, sevdiklerimizle cennette sonsuz bir hayat yaşamak adına, namaz kılmak için üstün bir çaba harcamak gerekmez mi? Namazı terk etmek küfür ve şirk kadar tehlikelidir. Dolayısıyla namaz küfre ve şirke düşmemek için, en önemli engeldir. Cenâbı Hak insana koca bir ömür bahşetmiş günde sâdece bir saat dahi tutmayacak olan namazı kılmamak, insana yaraşır mı? Nefsi ve şeytanı yenmek, namazı kılmanın önündeki en büyük engeldir. İçimizde üretilen bahâneleri boşa çıkarmak, ihtimalleri bertaraf etmek, her zaman müminin yararınadır. Çalışmak bir ibâdettir. Hem çalışan, hem namaz kılan kişi, bütün bir ömrünü ibâdetle geçirmiş olur.
Bilindiği üzere gençlik dönemi, korku ve ümit dengesinin sık sık kaybedildiği bir dönemdir. Genç bir bakarsınız çok ümitli olur ki, kendisinin cennetlik olduğunu düşünür. Bâzen de, genç ümitsizlik girdapları içerisinde bocalayarak, af edilmesi imkansız günahlar işlediğinden dolayı fikren, cehennem vâdilerinde dolaşır. Halbuki Cenâbı Hak Kur’ânı Kerim’de: “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allâh'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Size azap gelip çatmadan önce Rabb’inize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez.” (Zümer, 53-54) Bizim dînimiz ümitsizlik dînî değildir. Müminler hata yaptıklarında, günah işlediklerinde dönüp, pişman olarak tövbe ederler: “Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allâh'a dönün. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.” (Tahrim, 8) Durum bu kadar nettir.
Namaz kılan, Allah Teâla’nın rahmet kapısını çalarak O’na el açarsa, O Rahmeti Rahman, namaz kılanın hayırlı isteklerini reddeder mi? O’nun hazinesi geniştir. Beş vakit namazını kılmaya niyet eden kişilere Cenâbı Hak dâim yardım eder. O halde, haydi gençler namaza!
Hayırlı Cumâlar.