Ey yanık yüreklere soğuk sular serpen güzel Efendim!
Ey yanık yürekli şairlerin lisanında ebediyet güfteleri olan Efendim!
Ey hatiplerin ötelere uzanan lâhutî âlemlerine aşk iksiri olan Efendim!
Ey uçsuz bucaksız çöllerde yol alırken, ruhen ve bedenen yanmış kervanlara vaha olan Efendim!
Ey dert yüklü kalplere şifalar indiren bulutlar olan Efendim!
Ey hasret yüklü gönüllere, kavuşmanın baharlar kokusunu sunan Efendim!
Ey sevda yumağı örmüş, çilelere göğüs germiş ümmetine iştiyak duyan Efendim!
Ey yolunu şaşıranlara hidayet rehberliğini en güzel şekilde yapan Efendim!
Sensizliğin kervanında müşfik ve duygulu develerle yol alırken, Seni bulamamanın hüznüyle ağlıyorum artık. Figanım semaları kaplarken, hep Seni düşlüyorum şimdi. Sana “Habîbim!” diyen Yüce Dostunun, bana bahşettiği sevgi deryasında sana doğru yüzmeye çalışıyorum.
Sensizliğin acılarını, yine Seninle paylaşarak azaltmak istiyorum dertlerimi. Seni seven Yüce Dostun bana bahşettiği sana tâbi olma emr-i ilâhisiyle, Sana doğru yol almayı arzu ediyorum.
Sen gideli hayatın ne tadı, ne de tuzu kaldı Efendim!
Seninle gelen ilahî adalet, hak ve hukuka riâyet, zalimin zulmüne ceza ve mazlumun hakkını zalimden alma nasıl da kaybolup gitti Efendim!
Bir umut kervanı arıyor şimdi insanlık. Gel Efendim gel! Çünkü ancak Sen olursun kervanlar dolusu umut…
Çünkü ancak Seninle kanar hakikat susuzluğu çekenler…
Ancak Seninle doyar, doyumsuzluk bataklığında debelenenler…
Ancak Seninle huzur duyar, “çağın hastalığına” yakalananlar…
Sen ki, Server-i Âlemsin, Nebiyy-i Zîşân, Rahmeten li’l Âleminsin!
Sen ki, insanlığı Allah’a çağıran bir davetçi ve nur saçan bir çerağsın!
Gel Efendim gel!
Gel ki, âlem yeniden nûra kavuşsun.
Ey yanık yürekli şairlerin lisanında ebediyet güfteleri olan Efendim!
Ey hatiplerin ötelere uzanan lâhutî âlemlerine aşk iksiri olan Efendim!
Ey uçsuz bucaksız çöllerde yol alırken, ruhen ve bedenen yanmış kervanlara vaha olan Efendim!
Ey dert yüklü kalplere şifalar indiren bulutlar olan Efendim!
Ey hasret yüklü gönüllere, kavuşmanın baharlar kokusunu sunan Efendim!
Ey sevda yumağı örmüş, çilelere göğüs germiş ümmetine iştiyak duyan Efendim!
Ey yolunu şaşıranlara hidayet rehberliğini en güzel şekilde yapan Efendim!
Sensizliğin kervanında müşfik ve duygulu develerle yol alırken, Seni bulamamanın hüznüyle ağlıyorum artık. Figanım semaları kaplarken, hep Seni düşlüyorum şimdi. Sana “Habîbim!” diyen Yüce Dostunun, bana bahşettiği sevgi deryasında sana doğru yüzmeye çalışıyorum.
Sensizliğin acılarını, yine Seninle paylaşarak azaltmak istiyorum dertlerimi. Seni seven Yüce Dostun bana bahşettiği sana tâbi olma emr-i ilâhisiyle, Sana doğru yol almayı arzu ediyorum.
Sen gideli hayatın ne tadı, ne de tuzu kaldı Efendim!
Seninle gelen ilahî adalet, hak ve hukuka riâyet, zalimin zulmüne ceza ve mazlumun hakkını zalimden alma nasıl da kaybolup gitti Efendim!
Bir umut kervanı arıyor şimdi insanlık. Gel Efendim gel! Çünkü ancak Sen olursun kervanlar dolusu umut…
Çünkü ancak Seninle kanar hakikat susuzluğu çekenler…
Ancak Seninle doyar, doyumsuzluk bataklığında debelenenler…
Ancak Seninle huzur duyar, “çağın hastalığına” yakalananlar…
Sen ki, Server-i Âlemsin, Nebiyy-i Zîşân, Rahmeten li’l Âleminsin!
Sen ki, insanlığı Allah’a çağıran bir davetçi ve nur saçan bir çerağsın!
Gel Efendim gel!
Gel ki, âlem yeniden nûra kavuşsun.