İnsanların gelecek endişesi, geleceğe dâir ümit ve hayalleri, gelecek beklentilerinin gerçekleşmemesi gibi durumlar onu çeşitli endişelere sevk eder. Bugün eskiye oranla insanların gelecek beklentisi çok yüksektir. Bu sebeple kişiler türlü türlü sıkıntılara, streslere girebiliyorlar. Birçok insan kendini aşan, imkan sınırlarını zorlayan, kapasite dışı beklentileri kendine yüklüyor. Kişinin imkan ve yetenek kapasitesi belli iken; ‘Olmayacak duâya âmin denmez.’ misâli çıkışlar yapması, insanı mutsuz kılar, üzülmesine sebep olur.
İnsanın devamlı geleceğini düşünmesi kişiyi endişelere sürükler, şüpheye düşürür. Acaba ben gelecekte ne olacağım? İyi bir işim, iyi bir eşim olacak mı? Zengin olacak mıyım? Güzel bir çevre kurabilecek miyim? Lüks bir evim, son model bir arabam olacak mı? Yâhut; Oğlum üniversiteyi kazanacak mı? Kızım iyi bir evlilik yapabilecek mi? Hasta çocuğum iyileşebilecek mi? Küs olan annem ile babam barışacak mı? Gelinim ve damâdımla anlaşabilecek miyim? Oğlumun hanımıyla arası düzelecek mi? Eşimin iyi gitmeyen ticâri hayâtı düzelecek mi? Gibisinden geleceğe ait bu tür sorular zihinleri meşgûl eder. Bu soruların sıkça tekrârı zihni yorar, sıkar, bunaltır, yıpratır.
Böylesi sorular hemen herkesin aklına gelebilir, normaldir. Ancak bunu endişe hâline getirmek, olmamış şeyler için üzülmek doğru değildir. Günün sâhibi Allâhu Azûmüşşan’dır. Kula düşen ânı değerlendirmektir. Gelecek adına gün içinde gerekeni yapmaktır. Gerekeni yaparken Cenâb-ı Hakk’ın kul için çizdiği hudutların dışına çıkmadan, haddi aşmadan, kendini perişan etmeden bu iş yapılmalıdır. Günümüzü Hakk’ın istediği gibi hakça geçirdiğimizde üzerimize düşen sorumluluğu ifâ etmişiz oluruz. Bize düşeni yaptıktan sonra illâ da neticenin olumlu gelişmesini bekleyemeyiz. Neticeyi olumlu veya olumsuz verebilecek olan Allâhu Teâlâ’dır. Hayat hep gelecek başarısına endekslenmemeli, olumsuzluklar da insanlar içindir. Hiç şüphesiz onlarda da bizim için türlü hayırlar bulunur.
İnsanoğlu doğduğundan bu yana bâzı şeyleri idrak etmeye başlayınca, geleceğe dâir emeller ve hayaller peşinde olur. Küçük bir çocukken; bir okula başlasam, der. Çocukken; ‘Bir genç olsam, büyüsem şöyle olacağım, şöyle yapacağım’ hülyâsında olur. Okulunu bitirir, genç olur; ‘İyi bir evlilik yapsam ve birçok çocuğum olsa’ diyerek hayâllerini büyütür. İlerleyen zamanda bu arzusu gerçekleştiğinde hayalleri devam ederek; ‘Evim olsa, yatım, katım, yazlığım olsa’ der. Sonrasında; ‘Bir emekli olsam’ der durur. Emeller, hayaller, istekler, arzular bir türlü bitmek bilmez, gelecek kaygı ve endişeleri yakamızı bırakmaz. Bir de bakılır ki hayâtın sonuna yaklaşılmış, ömür sermâyesi nelere harcanmış hayrette kalınır. Orda burada çarçur edilmiş ömürler için sonradan ‘ah’lar ‘vah’lar, dövünmeler… Ne faydası olur bunların?
Bu sebeple hayallerle ömür geçmez. Gelecek adına istek ve arzular bitmek bilmez. Sonu gelmez istek ve arzuların peşinde koşulacağına aklını kullanan bir insanın ânını güzel değerlendirmesi daha muvâfık olandır. İyi bir mümin kendisine bir sermâye gibi sunulan 24 saat içerisinde haddi aşmadan, hak yoldan kaymadan yapmak istediklerinin en güzelini yapar ve gerisini yüce Yaratıcıya bırakır.
Günü doğru yaşayıp ne gelecek hayallerine dalmalı ne de geçmişin izleri arasında kaybolmalı ancak hayâtın akışının farkında olarak Allâh (c.c)’ın rızâsı ve isteği doğrultusunda yaşamak en güzel olandır. Böylesi bir yaşam insana ebedi saadet kazandırır, insanı sonsuzluk ufkuna taşır. O halde mâziyle oyalanmayarak, gelecekten de kaygı duymayarak, boş hayallere dalmadan, nefsin ölçüyü aşan arzularına kanmadan, istikâmet üzere olmak gerektir. Günü güzel ve istendiği gibi yaşayıp tedbiri aldıktan sonra yârını beklemeyip, her işimizi Cenâb-ı Hakk’a ısmarlamak lâzımdır. O (c.c) geçmişin, ânın, geleceğin, yarınların sâhibidir. Mümine düşen tedbîri alıp sonucu tevekkül içinde yüce Rabb’e havâle etmektir. O (c.c) geçmiş adına ne yaptıysa ve gelecek adına ne yapacaksa hep güzel yapar. Gelecek adına lüzumsuz endişelere kapılıp üzülmek zayıf îman belirtisidir. Bu sebeple her şeyi zamânın mutlak sâhibine havâle etmeli, gereksiz kaygılar içine girip kendimizi boşu boşuna yıpratmamalıyız.
Günün ve geleceğin sâhibine emânet olunuz efendim.