Geçen yazımıza bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz efendim. Genç gaye adamı olmalıdır, dedik. Onun düşlediği hedefleri, gerçekleştirmek istediği hayalleri bulunmalıdır. Genç hep en güzel ve en üstün başarılara imza atmak ister. O toplumda saygın bir kişiliği olsun ister. Refah seviyesi üst düzeyde bulunan iyi bir aile kurmayı düşler. Bu istekleri çoğaltabiliriz. Bunlar bireysel isteklerdir. Ancak istekleri yüzeysellikten çıkarıp biraz daha biçimlendirdiğimizde ortaya harika neticeler çıkabilir. Örneğin genç, alt yapıdan kendini ve bireyselliği aşan biraz daha topluma dönük kutsi çerçeveler çizen hedefleri kendine koyduysa onun arzu ve istekleri daha bir farklılık arz eder. Meselâ, böylesi bir genç mesleğini en doğru ve dürüst bir tarzda topluma faydalı olacak şekilde icra etmek ister. Yeni kuracağı ailesini inançları doğrultusunda yapılandırmayı arzu eder. İçinde yaşadığı topluma pozitif kimliğiyle olumlu katkılar sunmak ister. Ekonomik refah düzeyi iyi ise muhtaçlara yardım etmek ister ülkesindeki hatta dünyadaki tüm mazlumlara sâhip çıkmak onların ihtiyaçlarına koşmak, dertleriyle dertlenmek ister. Yine memleketinin kalkınmasında temel taş olmak ister.
Bugün küçük yaştan başlayarak yeni yetişen genç nesle ideal kutsi hedefler verilmeli önce ailede sonra eğitim kurumlarının her basamağında. Ruhsuz, köksüz, mâneviyatsız, aşksız bir eğitim gençleri doğru hedeflere vardırmaz. Olsa olsa yalnızca kendi çıkarlarını gözeten bencil, egoist, hep maddeye endeksli, hiçbir şeyden tatmin olmayan, her şeyleri olup da mutlu olmayan günümüz genç neslini ortaya çıkartır. Halbuki alt basamaklardan doğru hedef ve gaye aşılanan gençlerle gelecek inşa edilebilir.
Kutsi hedeflere, ulvi gâyelere sahip gençlerle neler yapılmaz ki? Genç ülkenin temel taşıdır. Yüce gayelere döşenen taşlar sağlam temellere dayanır. Temeli sağlam yapılar hep dimdik ayakta kalır. Bugün milletler ve ülkeler ancak kutsi hedefli, yüce gayelerle ideal gençlerle ayakta kalabilir. Böyle gençleri yetiştirmekte geç kalınmamalı.
Ülkemiz zaferleriyle târih yazmıştır. ‘Şanlı ecdadımız, şanlı tarihimiz’ derken hepimizin göğsü kabarır. Ancak bunlar kolay gerçekleşmiş neticeler değildir. Hedeflenen ideallere ulaşmak için yerine getirilmesi gereken kâideler vardır. Memleketimizin kültür ve medeniyeti bu ulvi kâidelerle gelişmiştir. Böylesi verimli zeminlerde nice genç yiğit bahadırlar, nice kahramanlar nice Fatihler yetişmiştir. O devirlerde konulan kutsi hedefler ve ulvi idealler neticesinde fetihler fetihleri kovalamıştır.
İşte bu ideal hedef; ruhtur, mahşeri vicdandır. İmandır, sevdanın adıdır. Böylesi aşk ve sevdanın yâni hedef ve gayenin diri olduğu verimli alanlarda başarı ve zafer haktır. Fakat vatan evlatlarının içindeki bu aşk ateşini söndürüp yerine güdük sevdalar yerleştirirseniz işte o zaman ülkeler ve milletler amansız hastalıklara yakalanırlar. Eski yiğitler, kahramanlar yerini sahte magandalara bırakır o zaman da o ülkede tehlike çanları çalıyor demektir.
Geçmişte en kritik dönemlerde dahi her türlü yokluğa rağmen insanın-milletin-ülkenin kalkınma hedefi uğruna gençlikte sönmeyen bir ateş gibi sevda boyutunda yanan bir ideal aşkı vardı. Şerefli ecdat başarı ve zaferi bu iman dinamizmiyle yakaladı. Bugün de koşa koşa canla-başla ‘Afrika bizim sevdamız, kavgamız’ diyerek Afrika’ya giden gençler bu ruhun yakalandığını gözler önüne koyuyor. Bu ilke ve ideallerle ülkemizin ve ümmeti Muhammed’in en kısa zamanda kendimize yaraşır seviyeye gelme ümit ve duasıyla…