Geçim Sıkıntısı

Nurten Selma Çevikoğlu

Dünyâda yaşayan insanlardan kimileri bol rızıklar içinde yüzerken kimileri de rızık darlığı içerisinde olabilirler. Bâzıları en güzel işlerde çalışırken bâzıları işsiz, güçsüz dolaşabilirler. Hayatta para bolluğundan ne yapacağını, ne alacağını bilemeyen insanların yanında maddiyatsızlıktan, parasızlıktan kıvrananlar vardır. Bunların hepsi imtihandır. Cenâb-ı Hak dilediğine rızkı bolca verir dilediğinden kısar. Bunların her birinde ayrı ayrı hikmetler vardır. Maddiyatsızlıktan, işsizlikten, parasızlıktan dolayı geçim sıkıntısı çekmek insanlar için üzüntü ve sıkıntı sebebidir.
Aynı aileden yetişen çocuklardan birisi çok iyi maddi şartlara sâhip olurken diğer kardeş bunun tam tersi olabiliyor. Aynı okulda okuyan öğrencilerden birisi ilerde bolluk ve refah içinde bir hayat yaşarken diğeri sıkıntılı ve problemli bir hayat geçirebiliyor. Yine aynı mahalleden çok samimi iki arkadaştan biri zengin diğeri fakir olabiliyor. Bu durumların hepsinin farklı farklı izahatları vardır. Kişilerin yaşantılarındaki mevcut halleri, hayat imtihanında herkesin kendi hissesine düşen paylarıdır. Kişi ne yapsa da kendisi için ayrılan rızıktan ötesine geçemez.
Allah Teâlâ yeryüzünü insanın rızık teminine hazır hâle getirmiştir. “Size belgelerini gösteren ve size gökten rızık indiren O’dur. (Allâh’a) yönelenden başkası ibret alamaz.” (1) İnsanlar kendi güç ve kapasitelerini kullanarak bu rızıklardan faydalanırlar. Kimi kâbiliyeti ve nasibince fazlaca elde ederken kimi ayni kâbiliyete sâhip olmasına rağmen nasibince, hissesine az miktar düşer. Bu halde olan kişi, görünürde rızık darlığı içindedir. Kutsal kitâbımızda: “Doğrusu zengin eden de, varlıklı kılan da O’dur.” (2) Başka bir âyette: “Biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada geçimlikler verdik. Öyle iken pek az şükrediyorsunuz.” (3) Buyruluyor. İnsan kul olarak az da olsa çok da olsa kendisini aç bırakmayan nefes almak, görmek, tad almak, koklamak, yürümek, anlamak gibi çeşit çeşit nimetlerle rızıklandıran yüce Yaratıcıya sonsuz şükürler içinde olması kendine yaraşan en güzel tavırdır.
Rabbi Teâlâ az veya çok herkesi rızıklandırır. Muhakkak ki O (c.c) ne verirse kişi için en hayırlı olanı verir. Kimine kıt verir kimine bol verir. Mülk O’nundur. O kime, neyi, nerede, ne kadar vereceğini bizden daha iyi bilir. “Rabb’in, dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğine de yetecek kadar verir. O kullarını görmektedir, onlardan haberdardır.” (4) Buyurarak bu ölçüyü bize anlatır. Aynı husûsu dile getiren birçok âyet vardır. Sebe, 36-39/ Zümer, 52/ Nahl, 17/ Rum, 37/ Ankebut, 62 bunlardandır. Allah Teâlâ kime ne kadar verdiyse o, onun için takdir edilen ve en hayırlı olandır. Çok verse belki azacak, şaşacak, yanlışa kayacaktı. Belki de isyân edip günahlara dalacaktı bu sebeple o verilen, o kişi için en makbul olanı ve ona en yakışanıdır da onun için verilmiştir. “Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, rızkı dilediği bir ölçüye göre indirir. O kullarından haberdardır. Onları görmektedir.” (5) Demek ki az verilen durumuna hiç isyan etmeden kanaat edip; ‘Benim için hayırlı olan bu olmasaydı Rabb’im bunu takdir etmezdi’ demelidir.
    İnanan insan Rabb’inin verdiğine râzı olmalı, hırs gösterip kendinden yukarı olana değil kendinden aşağı olana bakıp hâline şükretmelidir. Peygamber aleyhissalâtu vesselam bu konuda; ‘Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin! Böyle yapmak, Allâh’ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir.’ (6) Buyuruyorlar. Mevlâ Teâlâ insanların akıllarından ve kalplerinden geçirdiklerinden haberdardır. Zâten kişi ne kadar çabalasa da ancak kendisine tahsis edilene erişebilir başkasına değil. Kişi gayretiyle elde ettikleri de yine sâdece kendine ayrılanlardan ibârettir. Bu sebeple herkes kendine isâbet eden rızka ve nimetlere gönülden ‘eyvallah’, 'şükür yâ Rabbi!’ demelidir.
Cenâb-ı Hak kimilerini vererek imtihan eder kimilerini de alarak, rızkını daraltarak, geçim derdine düşürerek imtihan eder. Fakat günümüzde yaşam standartları çok yüksek olduğundan herkes beklenenden üst seviye şeyler istediğinden hemen birçok kişi geçim sıkıntısından dert yanıp durur. Toplumun geneli aza kanaat etmeyen, her yeni çıkan şeyi tâkip eden, hep daha çokları isteyen bir ahvalde bulunduğundan dolayı insanlar çoğu maddi sıkıntı çekmekteler. Bugün fakir diye nitelenen evler düne oranla zengindirler. Şimdikinin normal geçim durumları da eskiye oranla zengin konumundalar. Zenginlerse eskiye göre şimdi çok lüks yaşıyorlar.
Bugün insanlarına bakıyorsunuz sürekli geçim sıkıntısından bahsediyorlar ama evlerinde hemen herkesin cep telefonu var, ayakkabısından evindeki doğal gaza kadar her şeyleri var. Bugün geçim sıkıntısının biraz suni olduğu kanaatini taşıyoruz. Pazardan her şey alabilen insanlar biraz üst seviye şeyler alamayınca başlıyorlar geçim sıkıntısından şikâyetlenmeye. Herkes ayağını yorganına göre uzatmalı. Kişilerin geliri neyse ona göre almalı, vermeli, bütçesine uygun yerde oturmalı, kendinden daha aşağılara bakmalı, hâline râzı olmalı dolayısıyla kendini boş yere sıkıntıya ve üzüntüye sokmamalıdır. İnsanlar kendi hayat standartlarına göre davransalar hallerinden yakınmazlar. Sizce de öyle değil mi?
----------------------
1) Mümin, 13
2) Necm, 48
3) A’raf, 10
4) İsra, 30
5) Şuara, 27
6) Buhâri, Rikak 30

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.