Gaziler Köyü ve anne ile tanışıyorum

Ahmet Güldağ

Yaşantımdan inciler anlatımına devamdayız.

Önceki yazımda Gaziler Köyü’nün tarihçesi ve ekonomik durumu ile vasıta ne idi ifadeye çalıştım.

Tabii bunlardan tarihçeyi duyularla, diğer kısım büyüdükçe müşahede ettiklerim.        

Anlatılacak çok şey var demiştim evet insanların yaşamı ayrı bir konu tutar.

Yalnız bu yaşamın anlatımını müsaadenizle belleğimin kaydetmeye başlamasından itibaren…

Yaş ilerledikçe bizzat müşahedelerimi yeri gelince anlatmış olacağım.

***

Rahmetli babam Muallim Hasan Hüseyin Konya merkez köyü Güvenç Köyü’nde öğretmen iken…

Arkası olan birini oraya vermek için babamı Gaziler Köyü’ne 1930’da tayin ediverdiklerini ve Saliha hanımla evlendiğini anlatmıştım.

Evlenmeyi müteakip Gaziler Köyü’ne ilk gelişleri ve benim belleğimin kaydına kadar nasıl geldiler bilemem ama daha sonra gördüklerim aynı şekilde olduğu muhakkak.

***

Bir eylül günü olmalı çünkü Gazilere gidiş imiş.

Belleğim ilk defa burada çalıştı.

Uyumakta imişim ki kucağında olduğum kişiye uyanınca “Anne neler oluyor? Babam gil ne yapıyor?” soruma Tomafil çamura battı. Muallim arkadaşları ile taş toplayıp teker altına atıyorlar” demişti.

Gece ayın pırıl pırıl aydınlattığı arazi belleğime o kadar yerleşmiş ki…

Kırk yıl sonrası oradan geçerken “Çocukken gördüğüm arazi galiba” diye yıllar evvelki hatırayı annem tekrar anlattı ve Cicek köyü imiş demişti.

Annem Saliha hanımefendi.

***

Burada bir noktayı önemsedim ve halen çözmüş değilim.

Ben kimseye “Anne” dememiş durumda ve kimse bana bu annendir dememiş iken bu söz uyanınca nasıl çıktı ağzımdan?

İçten gelen bir hissi kablel vuku ( önsezi) mu idi acaba?

O yaşa kadar anne ve baba yüzü görememiştim çünkü. Babaannem bağrına basmıştı.

***

Yaşım ikiye yaklaşık başkaca bir şey hatırlamıyor Gaziler Köyü’ne nasıl geldiğimiz bilgisi belleğimde yok.

Yalnız sonradan öğrendiğim olarak, Babam hanımı ile 1930 yılında Konya’da Hadim Oteli önünden kalkan taka otobüsle köylülerin yol parası vergisi yerine çalışarak açtıkları dar ve toprak yoldan Kaplanlı Köyü kavşağına kadar bir günde gelmişler. Burada Gaziler Köyü vatandaşları hayvanlarla beklemekte.

Bu işlem Mayıs ayında Konya’ya gidişte de hayvanla Kaplanlı’ya kadar gelinir havalinin öğretmenlerini alıp Konya’ya revan olurdu tabii. Gece gelinirdi Konya’ya!

Bu arada bir açıklama yapmakta fayda var.

Hadim ve Aladağ havalisindeki yaşamda tüm köyler ve köylüler satacakları malı hayvanlara yükleyip iki üç gün yayan yürüyerek Konya’ya gelebilmekte ve dönüş aynı olmakta.

Hasta olmuşunuz ne yapacaksınız ilçede bile hastane doktor yok bir sıhhiye vardı.

Çaresiz yerel koca karı ilaçları kullanılır Allah şifa verirse atlatırlardı.

Köylerde sıtma çoktu. Bu hususu daha ilerde yaşımın ilerlediğinde müşahedemi anlatmak isterim.

***

Babam gil de bu katır ve merkeplere binip Aladağ vadisinin keçi yollarından geçerek köye gelmişler.

Beni ikinci seferlerinde yanlarına almışlar ve beraber götürmüşler. Yukarıda anlattığım uyku olayı da bu gidişte olmuş.

Bu arada altı yaşlarımda iken olanı anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü o yıllarda ne eziyetli yolculuklar olduğunun nişanesi.

 Hafız Mustafa denilen sürücünün taka otobüsü Alibey Köyü yakınında benzini bitti. Hem de tam güneş battığında.

O zamanlar akaryakıt istasyonları, hatta köylerde bile teneke benzin ne gezer.

Konya’ya gidecekler teneke benzin alıp gelecekler

Ne ile hayvanla! Kaç günde?

Adam gide dursun Alibey Köyü halkı yolcuları evlerine götürüp misafir ettiler.

Hafız Mustafa “bana bir teneke gazyağı bulun otobüsü sabahleyin hareket ettire cem” deyince herkes güldü “olur mu?” diye.

Koca köyde bir kişide bir teneke gazyağı buldular ve sabahleyin taka otobüse döken sürücü çalıştırıp Konya’ya getirince herkes hayret etti.

Demek ki o zamanın gazyağı bile benzin kadar temizmiş!

***

İki yaşlarımda belleğimin hayalini halen gördüğüm bir hatıratımda. Köydeki evde oynarken dağlık köylerin bir evin damı diğerinin altı olmakta olduğundan iki metre kadar yüksekten yuvarlanıverdim halen belleğim bu kadarını veriyor.

Rahmetli Babam Muhtar odası önünde otururken düşüşümü görüp koşmuş ben bilmiyorum.

Babam Muallim Hasan Hüseyin beyefendi.

(Soyadı kanunu 1938’de çıkınca “Güldağ” soyadını aldılar)

***

Bir diğer hatıratım da, iki buçuk yaşları civarındayım köyün açıklıklarında oynarken eve dönüş için ev ile kayanın köprü yaptığı geçitten geçmek istedim.

İstedim ama orada bir kara koç vardı. Korktum.

Nitekim Koç ta bir tuhaf sanki düşmanı gelmiş gibi bana bakıyor bende ona bakıyorum.

Kaçmak geldi aklıma geri dönüp yamaçtan kaçmak isteyince Koç birden toslayıp düşürdü ve yamaçta vura vura beni kanlar içinde aşağıya kadar toslarken gelenler kurtardı.

Kurtaran kadınlar başımın kanlarını yıkadılar. İşte bellek bundan sonrasını bilmiyor.

***

Yaşım ilerledikçe bellek tam çalışmaya başlamıştı.

Köylü erkek ve kadınların giyim ve yaşamları babamın hastaları iyileştirmesi ve Konya’da bile yapılmayan çok güzel bir tak ve eğlence ile Cumhuriyet Bayramı kutlanması ileri yazılarımda sunmak isterim.

Makale hududu bitti çünkü…

***

Sağlık ve esenlik içine sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

            

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.