2020 yılı insanlarca nasıl hatırlanacak bilemeyiz ama bizim açımızdan insanların birbirlerine güvenlerinin hiçbir zaman bu yıldaki kadar azalmadığı günler olarak hatırlanacağıdır.
Hatta daha ilerisini düşünecek olursak 2020 de yaşanmış olaylar sadece insanın insana değil aynı zamanda insanların devletlere olan güveninin de nerede ise yok olduğu günler olmuştur.
Covid 19 nedeniyle maddi ve manevi hayatları altüst olan insanların en çok güvenmeleri gereken devlet kurumlarına güvenlerinin yok olmaya sebep olmasının en başında hastalık nedeniyle ilan edilen pandeminin ve anti virüs olarak topluma sunulan aşıların tıbbi zorunluluk olması gereken prosedürlerinin tamamlanmadan aceleye getirilerek yapılmış olduğu iddialarıdır.
Üstelik bunların yerli ve yabancı doktor ve akademisyenler tarafından dile getirilmesi olayın vahametinin büyüklüğünü açıklaması açısından anlamlıdır.
Bu durumu bizim ülkemiz açısından incelediğimizde geçmişte adına “Gaslighting Sendromu” denilen olayın nerede ise bire bir yaşandığını görüyoruz.
Basit bir anlatımla Gaslighting Sendromu denilen olay ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden bir terimdir.
Bu ikili ilişkilerin insanla insan arasında veya insan ile devlet kurumları ya da 2 devlet arasında olması arasında bir fark yoktur.
İkili ilişkilerde güçlü olan taraf karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı ve hatta kendine mahkûm olduğuna inandırarak onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.
Aslen bir egemen ile bir mağdurun ikili ilişkisinin tanımıdır da demek daha doğru olacak galiba.
Gaslighting olayı kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlandığı gibi askeri ve sivil tüm iktidarların en güçlü silahı olmuştur.
Aynı zamanda dini konularda bile devletlerin de kendi halklarına gaslighting psikolojisini uyguladıkları sıkça görülmüştür.
Devletlerin bu tür uygulamaları karşısında insanlardan bazıları kendilerine devletlerini en iyi devlet olarak görürken diğerleri için en kötü devlet oluverir.
Hangi siyasi sistemde olursa olsun devlet otoritelerin hepsi vatandaşlarını karşılaştıkları ve tehlikeli gördükleri olaylar karşısında tek başlarına değersiz, kayba uğrayan, şahsi kararlarında hatalı ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırırlarsa Gaslighting Sendromu o toplumun yaşam biçimi oluverir.
Bu durumda en yakınları da dâhil olmak üzere çevresindekilerden hatta kendinden bile şüphe duyan insan demetimi sağlayarak kurtulacak çıkış yolunu göstereceğine inandığı devlete kayıtsız şartsız güvenir ve her tür uygulamalarını sorgulayamaz hale gelir.
Karşısındaki baskın gücün koruma adı altında en büyük kötülük yapmak için olayları kurgulayan ve uygulayan hilekâr bir kötülük mekanizması olduğu ayrımı yapamaz hale gelince de mevcut yönetimden memnun olmadığı durumlarda bile yıkıp yenisini kurmak yerine kötü olanı ehveni şer olarak kabul eder celladına âşık bir mahkûm olarak yaşamaya devam eder.
Otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve otoritenin olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında bir başına kalacağına inandırılan insanlar evlerindeki babadan devlete, mahalle baskılarından iktidarların baskıcılığına kadar uzanan zulüm düzenini sorgulamaz, aleyhlerine bile olsa yargılama ve cezalandırma yöntemlerini değiştirmeyi bırakın eleştirmezler bile.
Şiddete başvurmadan, büyük savaşlara girmeden, dünyayı yakıp yıkmadan sadece sorunun merkezine odaklanıp, gerçeği görerek önleyici hamlenin ne olduğunu topluma anlatmak suretiyle hem kendi kaderini hem de dünyanın kaderini de değiştirebilecek olan insanların bu sendromda yerleri olmadığı gibi sadece komplo teorisyeni olarak suçlanmak da cabasıdır.
Gaslighting Sendromunda aynı adla sahnelenen piyeste olduğu gibi Işığı otorite kısar, yönetilen insanlar ışığın kısıldığını zannettiklerini sanırlar.
Toplumlar başlarındaki yöneticiler olmaksızın yaşayacakları bir toplum hayal edemezler. Lidersiz bir hareket, babasız bir aile yani tepelerinde şaklayıp duran kırbaçsız bir mutluluk düşünemezler ve korkularla ve çaresizlikle içine düşürüldükleri bireysel hapishanelerinde gaz lambalarının ışığının gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen açık mı olduğuna bakmak için lambanın düğmesini yoklamak için bile ayağa kalkmak ihtiyacı hissetmezler.
Her seçim döneminde kendi iradesiyle seçtiğini zannettiği ama aslen ona dayatılan korkularının ve özgüvensizliğin rehberliğinde tercih ettikleri iktidarların baskısı ve zulmü karşısında yaşadığı kısırdöngüden çıkarak nasılsa bir gün gerçeği görecek diyenlere cevap toplumlar delirmez, iktidarlar delirtir diyenleri haklı çıkaracak tespit “Seküler kadrolar tarafından yönetilirken reddettiğimiz sistemi, muhafazakâr-milliyetçi kadrolar yönetince cansiperane savunur hale geldik” diyen Atasoy Müftüoğlu’ndan geldiğini görmek de bu maske, karantina aşı tarikatının Gaslighting Sendromunda yaşamayı mutluluk zanneden bazılarını mutsuz etmiş olabilir.