Güncel olaylar yazı serisi (1)
Kamuoyu, siyasi çalışmalarda çok büyük bir güçtür. İdare şekli krallık bile olsa kamuoyunun bir fikir etrafında birlik ve bütünlüğü, bu yapıyı sarsabilir ve hatta kralı bile düşürebilir. Bu nedenle bütün siyasiler kamuoyu desteğini her zaman yanlarında görmek isterler. Bunu sağlamak için ise propaganda yaparlar, büyük küçük toplantılar tertipleyerek halkla bire bir görüşürler.
Bunlar içinde en önemli rolü hiç şüphesiz medya (gazeteler, televizyon kanalları, internet…) almaktadır. Bir küçük idare merkezinde hazırlanan haberler, yorumlar, resim ve karikatürler bir anda binlere, on binlere ve hatta milyonlara ulaştırılır. Kamuoyunun har hangi bir olayı kendi imkânlarıyla araştırma gücü yoktur. O sebeple de medya ona ne vermişse onu alır ve doğru olarak kabul eder.
Bir siyasi hareketin kamuoyunda yer tutması, kitlelere tesir ederek onu arkasından sürüklemesi ve iktidara gelebilmesi, onun medya gücüyle doğru orantılıdır. Bir başka deyişle medya gücü olmayan veya medya gücü zayıf olan siyasi hareketin iktidar olma şansı hemen hemen yok gibidir.
Medyada bir müddetten beri yeni bir konu üzerinde kamuoyunun (halkın) gündemini meşgul etmeye başlamıştır. Bu konu aslında ülkemiz ve milletimiz için çok önemli ve çok tehlikeli bir konudur.
Bu konu yeni konu; NATO konsepti (kavramı) gereği ülkemizde kurulmak istenen “Füze kalkanı sistemi” denmektedir.
YENİ NATO KONSEPTİ
NATO, 7. stratejik konseptini; 19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılacak toplantısında kabul edecektir. Hazırlanan toplantı programına göre; 1999 tarihli 6. konseptin ardından, 2009 yılında eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığındaki 12 kişilik “uzmanlar grubu” tarafından hazırlanan ve Nisan 2010’da NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’e sunulan konsept, 2020 yılına kadar ki dönemi kapsayacaktır.
Hatırlanacağı üzere Başbakan ve AKP genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan ABD’nin ve onun kontrolünde ki NATO’nun Ortadoğu stratejik ortaklığına getirilmiş olduğunu açıklamıştı. İşte şimdi bizden NATO bu stratejik ortaklığında hizmet beklemekte ve Türkiye’ye kurulması istenen “Füze kalkanı sistemini” hiçbir itiraza mahal bırakmadan kabul etmesini istemektedirler.
NATO’nun yeni konsepti görünürde; “ortaklık ilişkisinin kapsamını genişletmek” ve “kolektif savunmayı yeniden belirlemek” şeklinde önüne koyduğu hedef olarak önümüze gelmektedir. Buna göre (NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagment) üyelerinden “sadece askeri kapasiteleri ile değil, kriz planlaması, tatbikatlar, askeri kuvvetlerin hazırlanması ve lojistik hususların katılımları” ile de ortak savunmaya katkıda bulunmalarını istemektedir.
Yeni konseptin hazırlanmasına gerekçe olarak da, Kafkaslar ve Balkanlar’ın kırılgan olduğu, Rusya’nın olaylara bakışının NATO’dan farklı olduğu, Ortadoğu’daki aşırılıkçı şiddetin, Arap-İsrail gerginliğinin ve İran’ın tavrının NATO güvenliğini etkilediği; Hindistan-Pakistan gerginliğinin Asya’da, Kuzey Kore’nin de Asya-Pasifik bölgesinde istikrarsızlığın kaynağı olduğunu; Afrika ülkelerinin NATO’dan yardım talebinde bulunabileceğini belirterek, hem tehdit algılamalarını hem de görev bölgelerini belirlemiş olmaktadır.
Özetle, ABD, NATO güdümünden çıkan müttefiklerini “alan dışı” görevler üzerinden yeniden kontrol etmeyi hedeflemek istemektedir.
İLK CİDDİ İKAZ ERBAKAN’DAN
Konunun henüz pek yeni olması ve kamuoyunda müzakere ve münakaşa edilmeye başlanmamasına rağmen, gazeteciler konuyu diğer siyasilere de sordukları gibi Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a soruyorlar. Sayın Erbakan;
“Aklınızı başınıza alın… Müslüman kardeş ülke İran’ın vurulmasına biz yardımcı olamayız. Bu işler İslam âlemini parçalayıp Büyük İsrail’i kurmak için yapılan haçlı seferlerinin bir parçasıdır. Bunlara asla müsaade edilmeyecektir” diyerek hem konuya açıoklık getirmiş ve hem de hükümeti ikaz etmiştir.
Türkiye’nin İran’la 300 yıldır bir harbimiz olmamıştır. Ve daha önemlisi Türkiye önderliğinde kurulan D–8 hareketine İran, severek katılmış bulunmaktadır. Ayrıca AKP hükümeti Dış işleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun teklif ettiği BM (Birleşmiş milletler) aracılığını kabul ederek “Uranyum takasını Türkiye eliyle yapabileceğini” ilan etmiştir. Yılardan beri milletimizin vizesiz gidebildiği tek Müslüman ülke unvanını da taşımaktadır.
Bütün bu müspet yaklaşım ve hareketler karşısında NATO istedi diye kendi dost ve müttefikimiz olan bir ülke aleyhine Füze kalkanı sistemi oluşturulamayacağı açıktır.
Kamuoyu, siyasi çalışmalarda çok büyük bir güçtür. İdare şekli krallık bile olsa kamuoyunun bir fikir etrafında birlik ve bütünlüğü, bu yapıyı sarsabilir ve hatta kralı bile düşürebilir. Bu nedenle bütün siyasiler kamuoyu desteğini her zaman yanlarında görmek isterler. Bunu sağlamak için ise propaganda yaparlar, büyük küçük toplantılar tertipleyerek halkla bire bir görüşürler.
Bunlar içinde en önemli rolü hiç şüphesiz medya (gazeteler, televizyon kanalları, internet…) almaktadır. Bir küçük idare merkezinde hazırlanan haberler, yorumlar, resim ve karikatürler bir anda binlere, on binlere ve hatta milyonlara ulaştırılır. Kamuoyunun har hangi bir olayı kendi imkânlarıyla araştırma gücü yoktur. O sebeple de medya ona ne vermişse onu alır ve doğru olarak kabul eder.
Bir siyasi hareketin kamuoyunda yer tutması, kitlelere tesir ederek onu arkasından sürüklemesi ve iktidara gelebilmesi, onun medya gücüyle doğru orantılıdır. Bir başka deyişle medya gücü olmayan veya medya gücü zayıf olan siyasi hareketin iktidar olma şansı hemen hemen yok gibidir.
Medyada bir müddetten beri yeni bir konu üzerinde kamuoyunun (halkın) gündemini meşgul etmeye başlamıştır. Bu konu aslında ülkemiz ve milletimiz için çok önemli ve çok tehlikeli bir konudur.
Bu konu yeni konu; NATO konsepti (kavramı) gereği ülkemizde kurulmak istenen “Füze kalkanı sistemi” denmektedir.
YENİ NATO KONSEPTİ
NATO, 7. stratejik konseptini; 19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılacak toplantısında kabul edecektir. Hazırlanan toplantı programına göre; 1999 tarihli 6. konseptin ardından, 2009 yılında eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığındaki 12 kişilik “uzmanlar grubu” tarafından hazırlanan ve Nisan 2010’da NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’e sunulan konsept, 2020 yılına kadar ki dönemi kapsayacaktır.
Hatırlanacağı üzere Başbakan ve AKP genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan ABD’nin ve onun kontrolünde ki NATO’nun Ortadoğu stratejik ortaklığına getirilmiş olduğunu açıklamıştı. İşte şimdi bizden NATO bu stratejik ortaklığında hizmet beklemekte ve Türkiye’ye kurulması istenen “Füze kalkanı sistemini” hiçbir itiraza mahal bırakmadan kabul etmesini istemektedirler.
NATO’nun yeni konsepti görünürde; “ortaklık ilişkisinin kapsamını genişletmek” ve “kolektif savunmayı yeniden belirlemek” şeklinde önüne koyduğu hedef olarak önümüze gelmektedir. Buna göre (NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagment) üyelerinden “sadece askeri kapasiteleri ile değil, kriz planlaması, tatbikatlar, askeri kuvvetlerin hazırlanması ve lojistik hususların katılımları” ile de ortak savunmaya katkıda bulunmalarını istemektedir.
Yeni konseptin hazırlanmasına gerekçe olarak da, Kafkaslar ve Balkanlar’ın kırılgan olduğu, Rusya’nın olaylara bakışının NATO’dan farklı olduğu, Ortadoğu’daki aşırılıkçı şiddetin, Arap-İsrail gerginliğinin ve İran’ın tavrının NATO güvenliğini etkilediği; Hindistan-Pakistan gerginliğinin Asya’da, Kuzey Kore’nin de Asya-Pasifik bölgesinde istikrarsızlığın kaynağı olduğunu; Afrika ülkelerinin NATO’dan yardım talebinde bulunabileceğini belirterek, hem tehdit algılamalarını hem de görev bölgelerini belirlemiş olmaktadır.
Özetle, ABD, NATO güdümünden çıkan müttefiklerini “alan dışı” görevler üzerinden yeniden kontrol etmeyi hedeflemek istemektedir.
İLK CİDDİ İKAZ ERBAKAN’DAN
Konunun henüz pek yeni olması ve kamuoyunda müzakere ve münakaşa edilmeye başlanmamasına rağmen, gazeteciler konuyu diğer siyasilere de sordukları gibi Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a soruyorlar. Sayın Erbakan;
“Aklınızı başınıza alın… Müslüman kardeş ülke İran’ın vurulmasına biz yardımcı olamayız. Bu işler İslam âlemini parçalayıp Büyük İsrail’i kurmak için yapılan haçlı seferlerinin bir parçasıdır. Bunlara asla müsaade edilmeyecektir” diyerek hem konuya açıoklık getirmiş ve hem de hükümeti ikaz etmiştir.
Türkiye’nin İran’la 300 yıldır bir harbimiz olmamıştır. Ve daha önemlisi Türkiye önderliğinde kurulan D–8 hareketine İran, severek katılmış bulunmaktadır. Ayrıca AKP hükümeti Dış işleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun teklif ettiği BM (Birleşmiş milletler) aracılığını kabul ederek “Uranyum takasını Türkiye eliyle yapabileceğini” ilan etmiştir. Yılardan beri milletimizin vizesiz gidebildiği tek Müslüman ülke unvanını da taşımaktadır.
Bütün bu müspet yaklaşım ve hareketler karşısında NATO istedi diye kendi dost ve müttefikimiz olan bir ülke aleyhine Füze kalkanı sistemi oluşturulamayacağı açıktır.