Formül; birbirimizi tanımak

Ufuk Turu 6nın üçüncü oturumunda konuşmacılar, Avrupa, Amerika ve Kanadadan örneklerle birlikte yaşam için neler yapılması gerektiği üzerinde durdu. Doç. Dr. Ahmet Nuri Yurdusev, birlikte yaşamın formülünü, insanların birbirini tanıması olarak gösterdi

UFUK TURU TOPLANTILARI - 6

Yazı: Ahmet KUŞ
Fotoğraflar: İbrahim DIVARCI

(3. BÖLÜM)
III. OTURUM: “BİRLİKTE YAŞAMA KONUSUNDA TÜRKİYE”
Ufuk Turu Toplantıları’nın üçüncü oturumu 17 Mayıs Pazar günü saat 10.00 da başladı. Bu oturumda ülkemizdeki birlikte yaşamayla ilgili sorunlar konuşuldu. Oturum başkanlığını Fatih Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha yaptı. Oturumda ilk olarak Radikal gazetesi köşe yazarı Roni Margulies “Farklı İnançlar Açısından Birlikte Yaşama” konulu konuşmayı yaptı. Daha sonra Muğla Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı “Farklı Mezhepler Açısından Birlikte Yaşama” hakkında bir konuşma ve Prof. Dr. Şinasi Gündüz mazereti nedeniyle katılamadığı için Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şaban Çalış bir konuşma yaptı.
Roni Margulies – Farklı İnançlar Açısından Birlikte Yaşama:
Kendimi biraz garip hissediyorum. Yahudi olduğum için değil. Sosyalist oldum ama muhafazakâr bir dinleyici kitlesine bu rakamda ilk defa konuşuyorum. Bir iyi bir de kötü haberim var sizlere. Kötü haber; Türkiye’de 1923’den beri birlikte yaşamak zordur. Kürt sorunundan değil gayrimüslimlerden bahsediyorum. Türkiye’de 1000 – 2000 Rum, 15 bin – 20 bin Yahudi, 40 bin – 50 bin Ermeni yaşıyor. Hepsi 80 – 85 bin civarındadır. Bunların diğerleri niye gitmişler? Cumhuriyet azınlıklara karşı farklı bir politika uygulamıştır. Türk olmayıp Müslüman olan azınlıklar (Kürtler) ile Türk olmayıp Müslüman olmayan azınlıklara karşı farklı bir politika uygulanmıştır. İlk zamanlarda Kürt yoktur tezi vardı. 1990’larda bu bitti. 1923’den itibaren bunlar yabancı, Türkiye Cumhuriyeti için tehlikeli bunlar, bir şekilde kurtulmak lazım görüşü hakimdi. Bir dizi sivri olay yaşatıldı. 1934 Trakya Olayları örneğin bu olaylar sonrasında Yahudi azınlık Trakya’yı terk etmek zorunda kalır ve orada bir tek Yahudi kalmaz. Birde Varlık Vergisi ile Yahudiler ve Ermeniler fakirleştirilir. 6 – 7 Eylül 1955 İstanbul Olayları bunların hepsi devlet eliyle yapıldı. Sokakta kimse birbirini boğazlamadı. Yaşanan korkulu olaylar hep devlet eliyle uygulandı. Bu olaylar sayesinde devlet gayrimüslim azınlıklardan kurtuldu. Bu olaylar azınlıkların hafızasında yer eder. Bu unutulmaz, dolayısıyla azınlıklar acaba yine böyle bir şey olabilir mi diye düşünür. Bu toplumsal bellekte yer eder. Yahudiler sessiz kalıp devlet bizi unutsun diye düşünür. Gazze olaylarında da böyle olmuştur. Sorun her zaman Kemalist devletten kaynaklanmıştır.
İyi haber; Bu durumdan kurtulabileceğimiz bir sürece başladık. Necmettin Erbakan başbakan olduğu gün bu süreç başladı. İlk defa Müslüman olduğunu söyleyen birisi başbakan oldu. Bu partiler İslami olduğu için Kemalizm’i tehdit ediyor. Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, azınlık sorunu ve Kürt sorunu gündeme geldi. 10 – 12 yıldır laik devlet, laiklik gibi unsurların tehdidi altında olduğunu düşünmeye başladı. Darbe planları yapmaya başladılar. Yüzde 47 oy alan bir partiye karşı darbe yapmayı kamuoyuna izah etmekte pek zordu. Darbe yapamayınca Ergenekon gibi yapılaşmalara girdiler. Bu on yıldır bu mekanizma gündeme getirildi. On sene önce TRT’nin Kürtçe yayın yapabileceğini, on sene önce bir generalin içeride olabileceğini düşünebilir miydik? Şu yaşadığımız süreç Kemalist devleti zayıflatıyor. Bu süreç birlikte yaşamayı daha da kolaylaştıracak. Azınlıkların Türkiye’den gitmesine sebep olan Kemalist devlettir. Eğer darbe yaparlarsa bu toplantıları da yapamayız!...
Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı – Farklı Mezhepler Açısından Birlikte Yaşama:
Aleviler başlarına gelenlerden devlete yakın olan sunnilerin sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Devlet diyanet aracılığıyla toplumu biçimlendirip, Sünniler üzerinden Alevileri bir cendereye alıyor diye düşünüyorlar. Aleviler içerisinde bir birinden farklı düşünen gruplar bulunuyor. Bir grup biz Müslümanız sizin gibi değiliz, bir grup biz Müslümanız bunu siz kanıtlayın, bir grup biz Müslümanız bir gün Türkiye toplumu bunu kabul edecek, bir grup ise biz Müslüman filan değiliz diye düşünüyor. Bizi siz etkilemişsiniz, bize bir yer açın ve bizi kabul edin diyorlar. Alevilerin öne çıkardıkları şeyler fazlasıyla ideolojik şeylerdir. Her meselede Kerbela, Çaldıran, Madımak hatırlanıyorsa, Çorum, Kahramanmaraş olayları hatırlanıyorsa iş gerçekten zordur. Bu hikâyeleri sürekli tekrarlayan bir grup var. Yeni kuşak İslam’la Alevilik arasındaki bağı koparmak için çalışıyor. Aleviler ile Sünniler arasında bir diyalog ortamı yok. Genelde Alevileri masaya yatıran hiçbir ciddi çalışma yok. Müslüman kamuoyu bu konu hakkında bir dil geliştirip bir çözüm yolu bulmalıdır.
Prof. Dr. Şaban Çalış:
Alevilerin devletin ne yapmak istediği şüphesine aleviler kadar katılıyorum. Devletin müdahale alanına girdiğinde neticenin ne olacağını tahmin etmek mümkün değildir. Çare millettedir. İsmet İnönü bir konuşma yapar. Savaş yıllarıdır. Son bölümünde şu devlet sizin düşmanınız, bu azınlıklar sizin düşmanınız der ve sesini biraz kısarak bilesiniz ki bu millet sizin düşmanınızdır der. Türkiye’de birlikte yaşama konusunda bir takım gerilim noktalarının var olduğunu kabul etmeliyiz. Özellikle Alevilerle ilgili sorunların tarihi bir arka planı var. Birlikte yaşamamızda sadece azınlıkların, sadece Alevilerin sorunları da yok. Kendi içinden çıktığım kalabalıklar adına söylersem en büyük sorun kalabalıkların yani Sünnilerin sorunudur. Ben daha bu ülkede ne olacak bu Sünnilerin hali diye bir toplantı düzenlendiğini hatırlamıyorum. Ne olacak bu devletin hali sorusu hâlâ Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde asılı olması bütün problemimizin merkezinde yer alıyor. Ulus devlet yaratma gerilimi, iktidar yaratma ile at başı gider. Alevilere özgürlük tanımayanların ne kadar Sünni ilkelerine bağlı olduklarını söyleyebiliriz?...
IV. OTURUM: “BATIDA BİRLİKTE YAŞAMA ÖRNEKLERİ”
Dördüncü oturumda ABD, AB ve Kanada örnekleri ele alınarak meselenin batıda nasıl halledildiği ortaya konulmaya çalışıldı. Oturum başkanlığını Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Erol Kozak yaptı. Oturumda ilk olarak ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Nuri Yurdusev “Avrupa Birliği Tecrübesi”ni anlattı. İkinci olarak Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay “ABD Tecrübesi” hakkında konuştu. Son olarak Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Dr. Ertan Özensel “Kanada Tecrübesi” hakkında bir konuşma yaptı.
Doç. Dr. Ahmet Nuri Yurdusev – Avrupa Birliği Tecrübesi:
Birlikte yaşamanın çok basit bir formülü olduğunu düşünüyorum. Bu formül insanların birbirini tanımasıdır. Ortak değerlerin artırılması değildir. Bu pratik olarak da mümkün değildir. Hiçbir zaman ortak değerleri yüzde yüz yapamayacağımıza göre bu birlikte yaşamak için asla bir çözüm değildir. Dolayısıyla yapılması gereken farklılıkların tanınmasıdır. Ortak noktalarınız yoksa zaten birlikte yaşama imkânınız yoktur. AB’nin yaptığı da budur. Birlikte yaşamaktan kastımız barış içinde hür olarak yaşamaktır. Avrupa bu işte kısmen başarılıdır. Sadece I. Dünya Savaşı’nda 20 milyon, II. Dünya Savaşı’nda 40 milyon insan ve Almanya’da Yahudi soykırımında ise 5 milyon insan öldü. Avrupa bütün bunlara rağmen birlikte yaşamaya konusunda nasıl başarılı oldu?
Günümüzde AB içerisinde Almanya, Fransa gibi büyük ülkelerin imtiyazı ve bu imtiyaza karşı bir sorumluluğu vardır. Modern Avrupa ulus devletlerden oluşur. Bu ulus devletlerde geleneksel yapılar tanınmıştır. Bazı adalar iki meclisli meşruti monarşi ile yönetilmektedir.
AB’de şiddetin kaldırılması ülkeler arası irtibatlarda ilk şart olarak kabul edilmiştir. AB üye olacak ülkelerle katılım oturumlarının başlatılması için komşu ülkeleriyle sorunlarını çözmüş olma şartı aramaktadır. Bulgaristan’daki Türk azınlığın, Romanya’daki Çingene azınlığın bir takım hakları kazanması Kopenhag Kriterleri ile AB’nin birlikte yaşama konusunda kazandığı bir başarıdır. AB İslam’la barışık olmadığı için kısmen başarısızdır. Özellikle Fransa ve Almanya’nın tutumu başarısızlığın nedenlerinden biridir. AB kendi tarihiyle yüzleşmediği için de başarısızdır.
Prof. Dr. Yasin Aktay – Amerika Birleşik Devletleri Tecrübesi:
ABD’yi kuran insanlar Avrupa’dan gelmiştir. İki akım göç etmiştir. Birincisi toprak bağı olmayan ve macera meraklısı ipini koparan göçmenlerdi. Servet avcısı olan bu insanlar önlerine geçen herkesi katletmişlerdir. ABD’nin böyle kirli bir tarihi vardır. Bu halen Amerika içerisinde etkili bir damardır. İkinci esas damar ise Amerika’yı kuran ve anayasasını yapan gruptur. Bu göç grubu Avrupa’da asırlarca devam eden din savaşlarından kaçan ve yeni bir yurt arayan Protestanlardır. Din özgürlüğü arayan ve bu konuda çok duyarlı olan insanlar bunlar. Avrupa onlar için çok karanlık bir geçmiştir. Onun için Avrupa bu insanların hafızasında çok kötü bir yere sahiptir. Katolikler ise Amerika’ya daha sonra gelmiştir. Katoliklerle Protestanlar arasındaki çatışma çok şiddetli olmuştur. Amerika anayasasında din ile devlet arasındaki ilişki düzenlenmiştir. Bu toplumsal barış için alınan en önemli önlemlerden biridir. Kongre her hangi bir dinin lehine olacak bir yasa tesis edemez. Kongre her hangi bir dinin özgürce yaşanmasını engelleyecek bir yasa da çıkaramaz.
ABD’ni var eden en temel sebep, Avrupa’da yaşanan kötü geçmiştir. İnsanların aynı duruma düşmemesi için dinle ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Yalnız Kızılderililere ve zencilere yaptıkları asla unutulamaz. O dönemde en az köle barındıran zenginlerin evinde bile 200 köle bulunuyordu ve bu insanlar bir hayvan gibi görülüyordu. Aynı restorana gidemiyor, aynı vasıtalarla yolculuk edemiyorlardı. Bunun yanı sıra Sapkın Protestanlara da baskılar yapılmıştır. Bunlara tahammül edilmemiştir. En son Mormonlar Beyaz Anglosaksonlar tarafından sürgün ediliyorlar. Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar çok farlı bir kapalı toplum özelliğine sahiptirler. Sigara ve içki içmezler.
ABD’de Amerikan kimliğini ön plana çıkaran ve bu kimliği benimseten bir kültürel ortam vardır. ABD çok kültürlülük gerçeğinin zirve mekânıdır. Dünyanın her tarafından gelen insanlardan oluşur. Yeşil Kart uygulaması dünyadaki bütün insanların malı olarak görülür. ABD’nin kimseye ait olmadığı gerçeğiyle yeşil kart ile her yıl binlerce insan ABD’ye getirilir. Bunlar uzun vadede tek kültür potasında eritilir. Hiçbir topluluğa ayrı bir statü tanınmaz. Herkes hak ve eşitlik konusunda aynı statüdedir. Buna rağmen orada oluşan Çin mahalleri gibi gettolar bir sorun alanı olarak görülüyor.
Dr. Ertan Özensel – Kanada Tecrübesi:
Kanada ilgili literatürde bu soruna önemli oranda çözüm getirdiği kabul edilen bir ülkedir. Salata ve mikser örneği Amerika ile Kanada’yı birbirinden ayıran bir olgudur. Amerika ve Kanada her ikisi de bir göçmen ülkesidir. Kanada için salata kâsesi örneği verilir. Orada her unsuru kendine has tadıyla ve rengiyle bulabilirsiniz. Kanada 1400’lü yıllarda keşfedildi ve o dönemde madenlere sahip olmadığı düşünülerek kolonizasyondan ayrı tutulmuştur. Kanada yüzölçümü itibariyle Rusya’dan sonra ikinci ülkedir. Kişi başına düşen milli geliri de oldukça yüksektir. Kanada’da “Gücümüz sahip olduğumuz farklılıklardır” sloganı Kanada’nın resmi sloganıdır ve her yerde görmek mümkündür. Kanada’nın en çok sattığı mal çok kültürlülüktür. Kanada bu konuda çok önemli bir ülkedir. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri