FIRILDAK ve HACIYATMAZ KISKACI

Hüzeyme Yeşim Koçak

“…insanların şu beş günlük dünyada kalıptan kalıba girişi, karakter değiştirmesi! Bu işin aleyhinde değilim. Çünkü onun üstadı benim. Kendim kalıptan kalıba girerim ve insanları kalıptan kalıba sokmak için de neler öğretmedim!” (Şeytanla Konuşmalar)

 

Düşünce dünyamızın önemli isimlerinden felsefeci sosyolog Hilmi Ziya Ülken(1901-1974), Şeytanla Konuşmalar isimli eserinde, karşılıklı ezelî düşmanımız İblis’le didişmekte, çekişmektedir.

Kurnaz Şeytan’ın alaycı bir dille yaptığı itiraflar; toplumsal yaralarımıza, Ego tuzağına da işaret ederken; eser hiciv, (öz) eleştiri görünümünü korur.

Fakat doğal olarak Şeytanî bakış açısı ağır bassa da, Şeytan ağzında doğru yanlar da yok değildir. 

Yazar böylece insanın zaaflarını bütün açıklığıyla ve samimiyetiyle ortaya sererken; bizi de bir muhasebeye, bir açıdan ezelî düşmanımızla hesaplaşmaya davet eder.

İlk baskısı 1942’de yapılan eserde; Hilmi Ziya Ülken, Şeytan(sılar)’ın bazı özelliklerine dikkat çeker:

“Kör, topal, kötürüm, sarsak aklı, yıldırım hızıyla giden bir lokomotif arkasına takılmış kırık araba gibi sarsılarak, yuvarlanarak gider; fakat gider. O hele sırtını sağlam bir duvara verdi mi, keyfine payan(sınır) yoktu! Eski dostlarını bir anda inkâr etmek, artık çekinmediği insanlara kahramanlık göstermek, âcizlere ve miskinlere hücum etmek, zaten beğenilmeyeni beğenmemek, zaten bir tekme yiyene bir tekme daha vurmak, piyasada ne varsa satmak ve piyasayla beraber malı değiştirmek, fırıldağın ucunu rüzgâra vererek onunla beraber dönmek, günün ihtiyacına en uygun fırıldak, tam bir fırıldak olmak işten bile değildir”

Yazar onun bir an önce gitmesini isterse de Şeytan odasına yerleşmiştir. Cebinden iki nesne çıkarır Lâin:

 “Bu bir topaçla hacıyatmazdı. Masamın üzerinde hızla topacı çevirmeye başladı. Bu sırada kahkahayı atıyor, muvaffakiyetinden pek memnun görünüyordu. Bir taraftan da hacıyatmazı ileri sürdü.

-Görüyor musun? Dedi, bu hiçbir yerde durmuyor. İstediğin tarafa doğru dönüyor.

-Ya hızı bitince?

-Baştan çevirirsin. Bu sefer istediğin tarafa doğru: sağdan sola, soldan sağa! Kâh ağır kâh çabuk. Topaç dönüşünde mesul değildir. Bütün âlem gibi o da dönüyor. Sehabeler(bulutlar), sistemler, yıldızlar, dünya, ay, güneş, bütün âlem. Vaktiyle Mevleviler de dönerdi. Yalnız onların bir kusuru var: Ayakları yerden kesilinceye kadar hep bir tarafa dönüyorlar. Bu suretle başları dönüyor, Allah’a yükseldik diyorlar. Hâlbuki benim topaç istediğim zaman geri döner. Ayağı yerdedir: yeryüzü böyle istiyor.

Ben hacıyatmazı göstererek:

-Ya bu ne oluyor? Dedim.

-O da benim ikinci marifetim. Görüyor musun şu haspayı? Ne yapsam ayaktadır. Tepesi aşağı yere at, yine ayakta. Sırtını yere getir: yine ayakta. Nerede olsa, hangi devirde gelse yine ayakta. Bu hacıyatmazı çok eskiden satın aldım. Bitpazarında satıyorlardı. Yok pahasına ele geçirdim. Hâlbuki bence dünyalar değer. Bak! Ne yüksekten fırlatıyorum. Hop! Tepetaklak geldi zannedersin değil mi? Yağma yok! Yine ayak üzerindedir.  Sultan Mecid devrinde Kuleli Vakası’ndan sonra bunu yere attım: Herkes devrildi, o ayaktaydı. Sultan Aziz zamanında yine öyle.  Adamcağızı kestiler mi, kendini mi vurdu, ortalık karmakarışık oldu. Düşenin, devrilenin sayısını Allah bilir: Bizim hacıyatmaz yine ayakta.(…) Cihan Harbi geldi: Kıtlık başladı. Millet açlıktan kırıldı. Hacıyatmaz ‘Enverland’ vagonlarıyla gelen şekerleri yedi, zincirleme, memba-ı ihtikâr(vurgunculuk), millî iktisat. Bizim hacıyatmaz yine ayaktaydı. Mütareke geldi çattı: Düşmanlar baskın etti. Hazreti Meryem cami avlularında İngiliz mandası için ağlayarak miting yaptı. Koca kavuklar gangsterlerle bağdaştı. Kırk yıllık hesaplar soruldu, sehpalar kuruldu; fakat bizim hacıyatmaz yine ayakta kaldı!... Sen böyle oyuncağı nerede bulabilirsin? Bunlar bende oldukça dünyanın sonuna kadar can sıkıntısı nedir bilmeyeceğim. Kimin böyle marifetleri var, kimin?

Ve Şeytan bir eliyle topacını çevirip öbürüyle hacıyatmazı fırlatarak masanın üzerinde -aklı sıra- marifetler yapıyor, gözünden yaşlar gelecek kadar gülüyordu.” (Hilmi Ziya Ülken, Şeytan’la Konuşmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016)

Eser, her devirde varlığını koruyan bazı mülevves tipleri hatırlattı.

Bırakalım bir sene önceki duruşunu, sözlerini; üç gün önce savunduğunun, pişvâsı(önderi) olduğu değerlerin tam aksini ilân eden;  kendini şahsiyetini yok sayanları,  bastıranları.

 Üstelik davranışlarını savunan; neticede bütün mazisini, gününü, insanî kalbi gücünü ve elbette geleceğini değersizleştirenleri…

Sürekli silerek, düzleyerek gidenleri. Üzerine inşâ edeceği bir değer birikimi olmayanları. Hep fırıl fırıl, fıldır fıldır kalanları, boyadan boyaya dalanları, kalpaz(dır)anları...

Fırıldaklarla, topaçların, şeytan oyuncaklarının kıyamete dek arkası kesilmeyeceğinden korksam da; sayıca az bile olsa, İblis ve putperestlik muhalifi, doğru dürüst kahramanların daima yeşereceğinden yine de ümitliyim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.