Efendim bilindiği üzere bu sene İstanbul’un fethinin 567 yılı ve bugün de aziz İstanbul’un fethinin gerçekleştiği gündür. Bu vesileyle fethin baş mimârı Fatih Sultan Mehmed Hân’ı, kahraman askerlerimizi, ecdâdımızı rahmet, saygı ve şükranla anıyoruz.
Bu fetih, bin beş yüz yıllık Roma İmparatorluğunun devâmı olan Bizans’ın Haçlı ideallerini yerle bir eden, Orta Çağı kapatıp Yeni bir Çağ açan, Hilâl’in üstünlüğünü dünyâya haykıran, Müslümanlar olarak bizim en muhteşem fethimizdir.
İstanbul’un fethi “…Allah katından bir yardım ve yakın bir zafer vardır. İnananlara müjde ver.” (Saf, 13) Âyetinin karşılığı ve: “Doğrusu Biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır.” (Fetih, 1) mânâsının tam tezâhürüdür kanaatindeyiz. Topyekûn bütün insanlığın en kahraman, en cesur komutanı Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselâm’ın müjdesi var bu hususta, ne buyuruyor O Kutlu Rasul; ‘İstanbul mutlak fetih olunacaktır. O’(nu fetheden) kumandan ne güzel kumandan, o’(nu fetheden) asker ne güzel askerdir.’(Hakîm, Cami’us-Sağîr, Sûyûtî Celâleddin, Mısır, 1952, c.2, s.104) Bu müjdenin muhatabı olma ideali Osmanlı İmparatorluğunun 22 yaşındaki genç padişâhı II. Mehmed’in hayallerini süslüyordu.
Ancak o vakte kadar bu müjdenin peşinde koşan pek çok Sultanlar ve devletler oldu. İstanbul’un Sultan Fatih tarafından fethinden önce Emeviler ve Abbâsiler tarafından kuşatılmıştı. Hatta Hz. Muaviye devrinde İstanbul’da medfun bulunan sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ı bizzat evinde tam yedi ay misâfir etme şerefine erişen güzide sahabe Ebû Eyyüb El-Ensâri (r.a) hazretleri ta o kutsal beldelerden bu müjdeye erişmek amaçlı yaşı oldukça ileri olmasına rağmen İstanbul önlerine kadar gelerek şehid olmuştu. Bulunduğu mekâna da bugün ‘Eyüp semti’ ismi verilmiştir.
VII ve VIII asırlarından bu yana İstanbul hep kuşatılmıştır. Bilhassa Osmanlılar zamânında I.Bayezıd tarafından sonra ki yıllarda oğlu Musa Çelebi, ilerleyen senelerde II. Murat ve askerleri İstanbul’u almak niyetiyle hep kuşatmışlardı. Peygamber aleyhisselâm’ın müjdesi aşkına büyük gayretler sarf eden İslâm’ın kahraman ordusu, bu müjdeye II. Mehmed ile ulaşmıştır.
Gönüllere Hz. Fâtih ünvânıyla kazınmış olan II. Mehmed, M.1451 yılında tahtın başına geçti. Daha 19 yaşındaydı. II. Mehmed İstanbul’u fethetme hayâliyle yanıp tutuşuyordu; ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni’ diyerek bu idealini gerçekleştirmek için büyük bir kararlılık ve azimle çalıştı, fetih hazırlıklarına başladı. Hazırlıkların tamamlanmasıyla 6 Nisan 1453 de Cumâ namazının ardından okunan Fetih Sûresiyle birlikte hareket eden İslam ordusu karadan ve denizden İstanbul’u kuşattı. Fetih günü yer, gök mekânın tüm semâsı tekbir ve tevhid sesleriyle inliyordu. Hocası Akşemseddin’i yanından hiç ayırmayan genç hükümdar devamlı askerlerini coşturarak onlara moral veriyordu. Ve nihâyet 53 gün süren muhasara sonunda İstanbul Müslümanların eline geçti. Tabi bu uğurda büyük fedâkarlıklarda bulunan askerlerimiz vücutlarına saplanan mızrak ve oklara, üzerlerine dökülen kaynar sulara rağmen bilhassa fethin bayraklaşan ismi Ulubatlı Hasan yüksek burçlara tırmanarak ehli imânın bayrağını surdaki burçlara dikti ve ardından da şehid düştü.
Henüz 22 yaşında olan genç padişah Tekbir sesleriyle İstanbul’a girmiş ardından doğruca Ayasofya’ya giderek şükür secdesi yapmış daha sonra fethin sembolü olan ‘Ayasofya’yı câmi hâline getirmiş ve fethin 3.günü ilk Cuma namazını orada kılmıştır. (Gönlümüz bizim de Ayasofya’nın tekrar ibâdete açılmasından yanadır.) Hz. Fatih sâdece İstanbul’u fethetmekle kalmadı gayrimüslimlere olan hoşgörülü ve anlayışlı tavırlarıyla aynı zamanda onların gönüllerini de fethetmişti. İşte asıl fetih buydu.
Günümüzde bugünün savaş araç-gereçleri füzeler-bombalar devreye girmeden eskiden tıpkı Mekke’nin fethinde olduğu gibi kan dökülmeden, kılıç sallanmadan insanların gönlü fethedilse ne güzel olur! İnsanlığın örnek ve önder Peygamberi Mekke’yi ve kısa bir zaman zarfında bütün Arap yarımadasını fethettiği gibi yine İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed Han gibi önce gönüllerin ihyâsından işe başlanmalı. Bugün Fatih olmanın yolu önce kendi gönül dünyâmızı güzelleştirip sonra başkalarının gönüllerine girme ile mümkün olacaktır.
Bilindiği üzere ‘Fetih=açmak’ demektir. Bugün insanlığın ihyâsında gönülleri Hakk’a açacak bir fetih rûhu gereklidir. Yıllardır bâtıla, yanlışa, hak olmayana açılan gönüller ruhsuz, faziletten yoksun değerlerle maddeleşerek hak-hukuk tanımaz bir hâle gelmiştir. Böylesi virâne kalpleri ancak ‘hak ve hakikat’ bilgisi ve sevgisi onore edebilir. Bu sebeple fetih rûhunun kazanılması için önce kalplerin ihyâsı şarttır. Ama tabi bunun bugünkü verilerle olmayacağı âşikardır. Hak ve hakikat bilgisi bambaşka bir şeydir. Bugün bunlar bizim gözümüze gözümüze sokulanlar, yüreğimizi zapt eden şeyler olamaz elbette
Kendini fethedemeyen, neyi fetheder? Ancak kendi iç fethini gerçekleştirenler fetih yolcuğuna çıkabilir. Bu yolda nice zorluklar Fâtihlere kolay gelecektir. Pek çok açılmaz kapılar hakikat Fâtihlerine kolayca açılacaktır. Ne derler; ‘Kalplerin fethi insanın fethidir. İnsanın fethi ülkelerin ve dünyânın fethidir.’ Fakat dünden bugüne kalpler ve zihinler işgâle uğramış olduğundan fetihten, fetih rûhundan bahis edemiyoruz bile sâdece ecdâdın fetihlerinden bahsedebiliyoruz.
Ne yazık ki bugün Müslümanlarda bir başıboşluk, anlık hevesler, lüzumsuz zevkler, aşırılıklar, ihmaller, vurdumduymazlıklar, şekilcilik, gereksiz hezeyanlar mevcut. Sabır, cesâret, tevekkül, tedbir, teenni, tebliğ, takva, denge, istikrar, faydalı bilgiler sanki mâziye gömülü vaziyette... Bu güzelim değerler bugün geçerliliği kalmayan eskilere âit değerler, olarak görülüyor. ‘Bugün bizi bunlar kurtarmıyor’ anlayışı destekleniyor. Bu sebeple zihinler ve dahi yürekler işgal edilmiş, gönül ve ruh dünyâmız ise yıkık-dökük bir vaziyettedir Yeniden dirilmek ve diriltmek için çok çalışmak gerekli. Dolayısıyla mâzimizi, târihimizi canlı tutmak durumundayız. Milletler târihleriyle yaşar. Târih ve mâzi biterse millet biter. Geçmişte Malazgirt’te Alparslan neyse, Niğbolu’da Yıldırım Bayezıd neyse İstanbul’da Fâtih Sultan Mehmed odur elhamdülillah. Şanlı târihimiz böylesi eşsiz zaferlerle doludur.
Anlaşılacağı üzere İstanbul’un fethi sarsılmaz bir imani gayretli bir çalışma ve emeğin eseridir. Bu fetih Allah Rasûlü yüce Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın müjdesine güvenin neticesidir. İstanbul’un fethi maddenin mânâ önünde erimesinin yâni Hakk’ın üstünlüğünün ispâtıdır. İşte bu inanç ve bu inanış bizi tekrâren köklerimize inerek mâzimize dönerek kalplerin fethiyle yeniden diriltecektir. Bu düşünce ve inanış bizi içinde bulunduğumuz ruhsuz, şuursuz gidişten kurtaracak en güzel fetih olacaktır vesselam.
Efendim hayırlı Cumâlar olsun.