Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu, bir gurup basın mensubu ve aileleriyle birlikte; Meram Belediyesi’nin davetlisi olarak, geçen Salı akşamı Fetih 1453 filmini izledik. Sayın Serdar Kalaycı’ya inceliğinden ötürü teşekkür ediyorum.
Keyifli bir seyirdi, ancak bazı aksaklıklara temas etmeden geçemeyeceğim.
Mehter müziğine yer verilmemesi dikkat çekiciydi. Rambo/ Romeo karışımı, şövalye emsalinden giyim tarzı en önemlisi davranış ve yaşayışıyla hiç de ayırt edemediğimiz Ulubatlı Hasan, feminist tavırlı modern bir hatun filme damgasını vuruyordu neredeyse. Ve elbette tarihî gerçekliği zedeliyordu.
Bir fetih ve Osmanlı ruhunu göremiyorsunuz Fetih 1453’ de. İnanç boyutu fazla işlenmiyor. Ulubatlı Hasan, Macar Urban, akıllı amazonvâri kızı bulunmasa, Osmanlı nereye gidecekmiş, hali nice olacakmış gibi bir düşünceye, izlenime de kapılabilirsiniz.
Akşemseddin Hazretlerinin rehberliği, etkisi azaltılmış, sanki kaçınılmış gibi.
Önemli film kişilerinden çoğu, 21. Yüzyıldan fırlamış gözüküyor. Sündürülmüş bir aşk ilişkisiyle Ulubatlı Hasan’ın, sevdiği kızla piknik yapıp, ona yemek pişirmesinden tutunuz da; Cihangir Fatih’in, zamane delikanlısına benzer bunalımları, Clintonvâri çocuk sevmesine kadar pek çok sahne yamama olarak sırıtıyor.
Dile biraz daha özenilebilirdi. Tamam, Osmanlıca(!) konuşmasınlar ama “amaç” benzeri kelimeler, günümüze yönelik ifadeler de tarihî büyüyü bozuyor. 50-60 sene öncesinde çevrilmiş filmlerde bile farklı bir dile rastlarız. Bir zarafet vardır; hâlbuki şimdi biz çok daha eski bir dönemi konuşuyoruz.
Teknikteki özen; senaryo, dil, oyunculuk gibi unsurlarda gözükmüyor. Maziyi, o havayı hissettiren, gösteren, iletişimi, seyirciyle aradaki akışı sağlayan sadece dekor, giysi, mekân vs. değil ki.
Sultanlığın azameti, askerindeki vakar, iman duygusu da yansımalı. Şehit düşmek üzere olan askerlerin tek kaygısı, yavuklularına gönderilecek selâm yahut mesajlar mıdır? Kelime-i şahadet uygun düşmedi herhalde.
Tabii, müspet taraflarını da belirtmeliyiz. Başlangıç sahnesinin, İstanbul’la ilgili meşhur hadis-i şerife dayalı açılışın, çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Filmin genelinin de, yapılan bazı eleştirilerde olduğu gibi, kuru hamaset olduğunu düşünmüyorum.
Çalıntı bazı sahnelerden çekinilmediği ifade edilse, gözlense de, Fatih’in ceddi Osman’a olan ruhî bağlılığını, ulvî hedefini gösteren rüya sahnesi güzeldi.
Hiç değilse haremden çıkmayan bir padişah tasvirinden kaçılmış; talihsiz Kanuni’nin başına gelen Fatih’inkine gelmemiş. Biz daha çok Bizans saray ve sokaklarındaki eğlenceleri izledik.
Neticede gidilip görülmeli. Recep İvedik gibi rezaletler, bazı yoz tarihî dizilerden sonra, bir başlangıç adımı olabilir diyorsunuz. Kendi tarihimiz, şanlı dönemlerimizi anlatan, gündeme getiren; hele Fatih ve fetih duygusunu aksettirmeye çalışan kaç tane filmimiz var ki?
Şimdiye kadar hep başkalarının tarihini, sırasında tahrif edilmiş geçmişini, güç vurgusunu ve propagandasını izlemedik mi?
Bir diğer yönetmenimiz de daha ustacasını, sinema diline hâkim, özgünlük damgasını vurduğumuz, gerçeğine sadık, bir yenisini yapar diye ümitlenmek istiyor; iyi niyetimi koruyorum.
Yapıcı eleştirileri de dikkate alarak, yenileri için zemin oluşturulmalı, bir enerjiyle devam etmeli.
Keyifli bir seyirdi, ancak bazı aksaklıklara temas etmeden geçemeyeceğim.
Mehter müziğine yer verilmemesi dikkat çekiciydi. Rambo/ Romeo karışımı, şövalye emsalinden giyim tarzı en önemlisi davranış ve yaşayışıyla hiç de ayırt edemediğimiz Ulubatlı Hasan, feminist tavırlı modern bir hatun filme damgasını vuruyordu neredeyse. Ve elbette tarihî gerçekliği zedeliyordu.
Bir fetih ve Osmanlı ruhunu göremiyorsunuz Fetih 1453’ de. İnanç boyutu fazla işlenmiyor. Ulubatlı Hasan, Macar Urban, akıllı amazonvâri kızı bulunmasa, Osmanlı nereye gidecekmiş, hali nice olacakmış gibi bir düşünceye, izlenime de kapılabilirsiniz.
Akşemseddin Hazretlerinin rehberliği, etkisi azaltılmış, sanki kaçınılmış gibi.
Önemli film kişilerinden çoğu, 21. Yüzyıldan fırlamış gözüküyor. Sündürülmüş bir aşk ilişkisiyle Ulubatlı Hasan’ın, sevdiği kızla piknik yapıp, ona yemek pişirmesinden tutunuz da; Cihangir Fatih’in, zamane delikanlısına benzer bunalımları, Clintonvâri çocuk sevmesine kadar pek çok sahne yamama olarak sırıtıyor.
Dile biraz daha özenilebilirdi. Tamam, Osmanlıca(!) konuşmasınlar ama “amaç” benzeri kelimeler, günümüze yönelik ifadeler de tarihî büyüyü bozuyor. 50-60 sene öncesinde çevrilmiş filmlerde bile farklı bir dile rastlarız. Bir zarafet vardır; hâlbuki şimdi biz çok daha eski bir dönemi konuşuyoruz.
Teknikteki özen; senaryo, dil, oyunculuk gibi unsurlarda gözükmüyor. Maziyi, o havayı hissettiren, gösteren, iletişimi, seyirciyle aradaki akışı sağlayan sadece dekor, giysi, mekân vs. değil ki.
Sultanlığın azameti, askerindeki vakar, iman duygusu da yansımalı. Şehit düşmek üzere olan askerlerin tek kaygısı, yavuklularına gönderilecek selâm yahut mesajlar mıdır? Kelime-i şahadet uygun düşmedi herhalde.
Tabii, müspet taraflarını da belirtmeliyiz. Başlangıç sahnesinin, İstanbul’la ilgili meşhur hadis-i şerife dayalı açılışın, çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Filmin genelinin de, yapılan bazı eleştirilerde olduğu gibi, kuru hamaset olduğunu düşünmüyorum.
Çalıntı bazı sahnelerden çekinilmediği ifade edilse, gözlense de, Fatih’in ceddi Osman’a olan ruhî bağlılığını, ulvî hedefini gösteren rüya sahnesi güzeldi.
Hiç değilse haremden çıkmayan bir padişah tasvirinden kaçılmış; talihsiz Kanuni’nin başına gelen Fatih’inkine gelmemiş. Biz daha çok Bizans saray ve sokaklarındaki eğlenceleri izledik.
Neticede gidilip görülmeli. Recep İvedik gibi rezaletler, bazı yoz tarihî dizilerden sonra, bir başlangıç adımı olabilir diyorsunuz. Kendi tarihimiz, şanlı dönemlerimizi anlatan, gündeme getiren; hele Fatih ve fetih duygusunu aksettirmeye çalışan kaç tane filmimiz var ki?
Şimdiye kadar hep başkalarının tarihini, sırasında tahrif edilmiş geçmişini, güç vurgusunu ve propagandasını izlemedik mi?
Bir diğer yönetmenimiz de daha ustacasını, sinema diline hâkim, özgünlük damgasını vurduğumuz, gerçeğine sadık, bir yenisini yapar diye ümitlenmek istiyor; iyi niyetimi koruyorum.
Yapıcı eleştirileri de dikkate alarak, yenileri için zemin oluşturulmalı, bir enerjiyle devam etmeli.