İstanbul'un fethinin 557. yılını idrak ederken, gönüllerimizde yer eden sevincin yanında bir de burukluk hissediyoruz. "Neden" diye soracaksınız belki de. Ama şu satırları okuyunca herhalde hak vereceksiniz.
O günlerde onca sıkıntı ve meşakkatlerle bu fetihleri gerçekleştiren başta Fatih Sultan Mehmed Han olmak üzere Akşemseddinler, Molla Gürânî, Molla Hüsrevler, Ulubatlı Hasan'ın şahsında onca mücahitler bugün İstanbul ve diğer beldelerimizin halini görseler ne derler acaba! Gerçi bu yolda şehid olanların "aramızda dolaştıklarını" haber veren âyet-i kerimelere göre herhalde onlar acılar içerisinde bugünkü hâle şahitlik etmektedirler.
İmtisal-i Cihadı fillâh olupdur niyyetum,
Din-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretum,
diyen mücahid, âlim, salih ve dahi bir padişahın, sırf Allah (c.c.) rızasını, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in müjdesini hedefleyerek bu önemli fethe nâil olması, torunları olarak bizlere, düşündürecek çok şeyler hatırlatıyor şu günlerde.
En önemlisi, böyle bir hedefimiz var mı bizim? Acaba niyet ve gayretimiz hangi tarafa doğru?
Bu suale "evet" diyemeyince nice olumsuzluklar art ardına geliyor aklımıza.
Evet, maalesef hedefimiz kahır ekseriyetle dünyaya değil mi? Acaba bu dünya kime kaldı ki?
Bu hedefe binaen kendimiz perişan, ailemiz perişan, halkımız perişan! Ne demek bu perişanlık? Yani Allah'ın rızasını kazanma konusunda halimiz perişan.
Bu durum bize acı ve ıstırap vermeli, üzülmeliyiz. Bunun sonucu olarak da halimize çekidüzen vermeliyiz.
Neler kaybetmedik ki!
Başta edebimiz, hayâmız, iffetimiz tükenmek üzere. "Ar damarları" çatlamış neslimizin adeta. Bakıyorsunuz okulların önüne, mahalle aralarına. Çarşılar daha da berbat. "Hayâsı olmayanın dini de yoktur" diyen bir dinin mensuplarına bir bakın!
"Çocuğumu, kızımı-oğlumu okutuyorum" diyen bir anne baba, acaba bu görüntülerden rahatsız olmuyor mu? Bu ilim midir yoksa başka şeyler mi?
Ahlaksızlığın yaygınlaştığı bir toplumda diğer haramlar aleni olarak işlenir artık. İçki, kumar, uyuşturucu, zina vs. Bütün bunlarla iç-içe yaşarken, Allah'ın emrettiği namaz, oruç ve diğer ibadetlere yer verilir mi?
Peygamber Efendimizin (s.a.v.); "İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir" hadis-i şeriflerine mazhâr olarak, bizlere büyük bir emanet bırakan ecdada acaba nasıl lâyık olabileceğiz?
Çocuklarımızı ve torunlarımızı onlardaki bu eşsiz maksada uygun yetiştirmedikçe bu mümkün olur mu?
21 yaşlarında 7 lisan bilen ve 7 insan olan bir büyük devlet başkanını düşünün. Molla Gürani, Molla Hüsrev, Molla Yegân, Ali Kuşçu ve Ali Tûsî'den dersler alarak iyi yetişmiş bir ilim adamı idi o. Aynı zamanda Batı tarihini, devletlerin başarı ve yıkılış sebeplerini araştırarak dünya siyaset tarihini de değerlendirebilen bir devlet adamı.
Bütün değerlerimizden koparılarak geldiğimiz bu nokta ne kadar da acı verici. Batı'ya yönelerek aldığımız şeyleri îman ve İslam süzgecinden geçirmeyince bu hale geldik ne yazık ki! Bir zamanlar biz örnektik onlara Osmanlı olarak halbuki. Aldılar ve hayata geçirdiler onca birikimlerimizi.
Şimdi bir dönüşümün zamanı. Aslımıza, özümüze dönmeliyiz. Dünyada seslendirildiği üzere, Yeni Osmanlı hareketi başlamalı. Topyekûn İslam Dünyası bunu bekliyor. Ama bunun için Fatihlerin yetişme tarzı uygulanmalı. Genç insanımıza bu şuur verilmeli. Şimdi şairin seslendiği gibi sesleniyoruz genç neslimize:
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
O günlerde onca sıkıntı ve meşakkatlerle bu fetihleri gerçekleştiren başta Fatih Sultan Mehmed Han olmak üzere Akşemseddinler, Molla Gürânî, Molla Hüsrevler, Ulubatlı Hasan'ın şahsında onca mücahitler bugün İstanbul ve diğer beldelerimizin halini görseler ne derler acaba! Gerçi bu yolda şehid olanların "aramızda dolaştıklarını" haber veren âyet-i kerimelere göre herhalde onlar acılar içerisinde bugünkü hâle şahitlik etmektedirler.
İmtisal-i Cihadı fillâh olupdur niyyetum,
Din-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretum,
diyen mücahid, âlim, salih ve dahi bir padişahın, sırf Allah (c.c.) rızasını, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in müjdesini hedefleyerek bu önemli fethe nâil olması, torunları olarak bizlere, düşündürecek çok şeyler hatırlatıyor şu günlerde.
En önemlisi, böyle bir hedefimiz var mı bizim? Acaba niyet ve gayretimiz hangi tarafa doğru?
Bu suale "evet" diyemeyince nice olumsuzluklar art ardına geliyor aklımıza.
Evet, maalesef hedefimiz kahır ekseriyetle dünyaya değil mi? Acaba bu dünya kime kaldı ki?
Bu hedefe binaen kendimiz perişan, ailemiz perişan, halkımız perişan! Ne demek bu perişanlık? Yani Allah'ın rızasını kazanma konusunda halimiz perişan.
Bu durum bize acı ve ıstırap vermeli, üzülmeliyiz. Bunun sonucu olarak da halimize çekidüzen vermeliyiz.
Neler kaybetmedik ki!
Başta edebimiz, hayâmız, iffetimiz tükenmek üzere. "Ar damarları" çatlamış neslimizin adeta. Bakıyorsunuz okulların önüne, mahalle aralarına. Çarşılar daha da berbat. "Hayâsı olmayanın dini de yoktur" diyen bir dinin mensuplarına bir bakın!
"Çocuğumu, kızımı-oğlumu okutuyorum" diyen bir anne baba, acaba bu görüntülerden rahatsız olmuyor mu? Bu ilim midir yoksa başka şeyler mi?
Ahlaksızlığın yaygınlaştığı bir toplumda diğer haramlar aleni olarak işlenir artık. İçki, kumar, uyuşturucu, zina vs. Bütün bunlarla iç-içe yaşarken, Allah'ın emrettiği namaz, oruç ve diğer ibadetlere yer verilir mi?
Peygamber Efendimizin (s.a.v.); "İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir" hadis-i şeriflerine mazhâr olarak, bizlere büyük bir emanet bırakan ecdada acaba nasıl lâyık olabileceğiz?
Çocuklarımızı ve torunlarımızı onlardaki bu eşsiz maksada uygun yetiştirmedikçe bu mümkün olur mu?
21 yaşlarında 7 lisan bilen ve 7 insan olan bir büyük devlet başkanını düşünün. Molla Gürani, Molla Hüsrev, Molla Yegân, Ali Kuşçu ve Ali Tûsî'den dersler alarak iyi yetişmiş bir ilim adamı idi o. Aynı zamanda Batı tarihini, devletlerin başarı ve yıkılış sebeplerini araştırarak dünya siyaset tarihini de değerlendirebilen bir devlet adamı.
Bütün değerlerimizden koparılarak geldiğimiz bu nokta ne kadar da acı verici. Batı'ya yönelerek aldığımız şeyleri îman ve İslam süzgecinden geçirmeyince bu hale geldik ne yazık ki! Bir zamanlar biz örnektik onlara Osmanlı olarak halbuki. Aldılar ve hayata geçirdiler onca birikimlerimizi.
Şimdi bir dönüşümün zamanı. Aslımıza, özümüze dönmeliyiz. Dünyada seslendirildiği üzere, Yeni Osmanlı hareketi başlamalı. Topyekûn İslam Dünyası bunu bekliyor. Ama bunun için Fatihlerin yetişme tarzı uygulanmalı. Genç insanımıza bu şuur verilmeli. Şimdi şairin seslendiği gibi sesleniyoruz genç neslimize:
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!