Yaşadığımız asır, hayâtımızı ikâme ettirdiğimiz ortamlar, berâber olduğumuz insanlar, müminler olarak bizleri olumlu veya olumsuz olarak şekillendiriyor. Şurası bir gerçek ki Müslümanlar içinde yaşadığımız dünyâda pek çok şeyimizi kaybettik ve maalesef kayıplarımız her geçen gün çoğalmakta. Biz bugünkü yazımızda kaybettiğimiz önemli bir fazilet olan “ferâset” kavramı üzerinde durmak istiyoruz.
Nedir ferâset önce onunla başlamak isteriz: ‘Ferâset’; her şeye Hakk’ın nûru ile bakabilme yetisidir, diyebiliriz kısaca. Biraz açacak olursak, helal-haram hudutlarına en kâmil ölçüde dikkat edebilen, işlerini Hakk’ın rızâsı doğrultusunda yapabilen, her davranışının melekler tarafından kaydedildiği bilincini kuşanmış kişilere yüce Rabb’in ihsan ettiği bir kalp uyanıklığıdır, ferâset. Kutsî bir seziş kâbiliyetidir ki elbette bu yeti, Cenâb-ı Hakk’ın kuluna bir ikrâmıdır. Günümüz tâbirlerini de devreye sokarak târiflersek, mevcut hâdiselerin herkesin göremediği arka boyutunu, uyanık bir sezişle görebilme hassâsiyetidir. Ferâset tasavvur ve fikirde zenginliktir, olayları değerlendirmede tutarlılıktır, gizlenene rûhen âşikar olmaktır.
Ferâset sâhbini aldatmak güçtür. Ferâset sâhibi insanın kalbinde kin, nefret, haset, kibir gibi yerilen huylar bulunmaz. O kendini tevbe sularında yıkayıp temizlemiş, arı duru bir kalbe sâhiptir. Gönlünde iman, muhabbet, şefkat, ihlas ve infak huzmeleri bulunur ki böylesi insana Mevla Teâlâ özel sezişler, derin görüşler, ulvi fikirler, ince duyuşlar ve engin bir anlayış lütfeder. İşte bu insan eşya ve hâdiselere ferâsetle bakar, basiretle davranış sergiler. Ferâset sâhipleri etrâfında cereyan eden olayların perde arkasına nazar eder. Bu hususta en kâmil seziş gücüne sâhip olan son Peygamber Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselam; Mü’minin ferâsetinden korkunuz. Zirâ o bakarken Allâh’ın nûruyla bakar.’ (1) Buyurur.
Bu sebeple ferâset sâhibi kişilerin herhangi bir hâdise karşısındaki görüşleri herkes gibi değildir, onların bakışları farklıdır, görüşleri isâbetlidir. Tabi herkes ferâset sâhibi olamaz ancak kâmil vasıftaki insanlar ferâset sâhibi olurlar. Cenâbı Hak bu yazdıklarımız sadedinde ferâset sâhiplerini kutsal kitâbında şöyle açıklıyor: “Ey inananlar! Allah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük, bol nimet sahibidir.” (2) Demek ki, Allah’tan sakınanlara (yâni takva sâhiplerine) Rabb’imiz ferâseti lütfediyor. Ayni zamanda bunları engin rahmetiyle bağışlar. Böylelerine iyiyi kötüden ayırt etme özelliğini (yâni Furkan’ı) verir. Bu özellik bugün Müslümanlar için çok önemlidir. Kendimiz ve ailemiz için iyiyi doğrudan ayırt edebilecek bir anlayışla en hayırlı ve en doğru olanı seçebilmek gerektir, bu da ferâset işidir. Ülkemiz ve dînimiz için en doğru olanı yanlışların, kötülüklerin ve çirkinliklerin içerisinden seçebilmek… İşte ferâset budur.
Mümin etrâfında cereyan eden hâdise ve problemleri ferâsetle değerlendirip geleceğe dâir alınacak kararları ferâsetle verebilmeli ki, mazlum ve mağdurlar için huzurla yaşanabilir bir dünya oluşsun. Ayni zamanda Müslümanlar bu dünyâda yapıp ettiklerinin hesâbının verileceği bir ahret hayâtının olduğu bilinciyle hareket etmeliler. Yâni zihinde ahret sorumluluğunun dâima diri tutulması için de ferâset sâhibi olmak gerekiyor. Yüce Kur’an bize şöyle seslenir: “İşte bunda ibret alanlar için öğütler vardır.” (3)
Bu his insanı hem Hak katında hem kul katında yüksek bir seviyeye yükseltir. Böyleleri için Hazreti Kur’an’da: “Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir.” (4) Buyrulur. Büyükler; ‘İnsan haramlara karşı gözünü kapar, şehevî duygularını helal çerçevesinde giderir, iç dünyâsının devamlı yanlışa kaymamasının hesâbını yapar, dış âlemini de sünneti seniye ile ihya ederse böyle bir kişi ferâsetinde yanılmaz.’ Buyuruyorlar. Tabi bunların hepsi ancak kâmil bir iman ile mümkün olan şeylerdir. Gördüren, yorduran O (Azze ve Cel) ise gören gözler pek tabi ki yanılmaz.
Ancak bizler imanlarda zâfiyetler yaşadığımızdan, günahlarla bezeli ortamları teneffüs ettiğimizden bugün maalesef hassâsiyetlerimize dikkat etme özelliğini kaybetmiş bulunmaktayız. O zaman hep dediğimiz gibi; ‘nerden yıkıldıysak oradan ayağa kalkacağız’ İçinde yaşadığımız menfiliklerle kuşatılmış şu dünyâda yeniden ihyâmız kaybettiğimiz özelliklerimiz yeniden kazanmakla mümkündür. Kolay değil biliyoruz ama denemeliyiz.
Maddi seziş ve anlayış, Allâh’ın nûruyla birleştiğinde mânâ açısından ferâset ortaya çıkar. Bugünün mümini böylesi bir derin anlayış ve duyuşla meselelerine bakmalı ve değerlendirmelidir vesselam. O zaman göreceğiz ki Allah Teâlâ bizlere nusret lütfedecektir.
Hep berâber güzel hasletlerimizi dirilteceğimiz nice hayırlı günlere…
-------------
1- Tirmîzî, Tefsir’ul Kur’an 15
2- Enfal, 29
3- Hicr, 75
4- Muhammed, 30