Nereye gidiyoruz yazı serisi (1)
Gün geçmiyor ki ülkemiz ve milletimiz yeni bir felaketle karşılaşmasın. Ülke idarecilerine ve hele Başbakan Erdoğan’a göre her şey “pespembe” Ona göre icraatları kötü gösterenler, “felaket tellallığı yapıyorlar.”
Sayın Başbakanı TV’de dinliyorsunuz. Alıp kalbinize koyasınız geliyor. Ama bir de icraatlarına bakıyorsunuz, Aman Ya rabbi… Bu icraatları, bu konuşmaları yapanlar mı yapıyor? Diyorsunuz ve hayretler içinde kalıyorsunuz.
Büyük halk toplulukları hükümetin icraatlarını yani yaptıklarını takip etmemekte, sadece konuşmalara göre değerlendirmekte, bir de “Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu ile laf düellosunu (çarpışmasını) heyecanla takip etmektedirler.
Ancak Ziya Paşa'nın bir şiirinde belirttiği gibi; “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” hakikati değişmeden durmaktadır.
Buyrun öyleyse, hükümetin icraatlarını en yakında başlayarak birlikte bir gözden geçirelim.
Bu konuya girmeden önce ise dikkatinizi çekmek istediğim iki önemli husus var. Bunlardan ilki, “konuşmalarla icraatın birbirine uymadığı hatta bunların birbirine taban tabana zıt olduğuna baştan dikkatinizi çekmek istiyorum. İkincisi ise “yasa ile konulan bir kuralın o yasa yürürlükte kaldığı sürece hükmünü icra edeceği ve ancak bu yasanın başka bir yasa ile ortadan kaldırılabileceği” gerçeğinin bilinmesidir.
Olsun efendim… Her yasa uygulanamaz ki diyenler kendilerini, mesela “askerlik yasası” ile veya “vergi yasaları” ile çek etmelidirler. Ben askere gitmiyorum, diyebiliyorlar mı? Ben vergileri veya KDV’yi ödemeyeceğim, diyebiliyorlar mı? Görüyorsunuz ki bu ve benzeri yasaları biz, istediğimiz gibi uygulama imkânımız bulunmamaktadır.
TERÖRİSTİ KİMLER BELİRLEYECEK
2013 yılı şubat ayının ilk haftasında TBMM’den bir yasa çıktı. Yürürlüğe giren bu kanunla; “Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nın terör kapsamına aldığı kişi ve kuruluşları terör örgütü olarak benimsemeyi, bunlara yardım yapan şahıs ve kurumların da mal varlıklarına el koymayı kabul etmiş” olmaktadır.
Yürürlüğe giren kanun kapsamında “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların mülkiyetlerinde bulunan malvarlığının durdurulması kararları, Bakanlar Kurulunun Resmi Gazete’de yayınlanan kararıyla gecikmeksizin uygulanır” şeklinde bir ibare vardır ki, bu ibare bilhassa sivil toplum kuruluşlarına büyük bir darbe niteliğindedir.
Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler Amerika’nın, Amerika ise Siyonist Yahudilerin kontrolü altındadır. Birleşmiş milletlerin bir konuda ki görüşü demek, gerçekte İsrail’in o konuda ki görüşü demektir.
BM’in ve gerçekte onu idare eden ABD’nin terör listesine baktığımız zaman; Hamas, Filistin Kurtuluş Örgütü, Kassam Tugayları, İslâmi Cihad, Hizbullah, Ensar-ul İslâm, Cemaatül İslâmi, İhvan-ül Müslimin, Tevhid ve Cihad Hareketi, İslâmi hareket gibi tamamen İslâmi örgütlerden oluştuğunu görmekteyiz. Bu listede bir tek bile Hıristiyan veya Yahudi teşkilâtı yoktur.
Listede terörist olarak isimleri geçen bu örgütler, işgal edilen vatanlarını korumak ve kurtarmak adına Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Mali’de ve diğer bazı İslâm ülkelerinde faaliyette bulunan teşkilâtlardır.
Şimdi bu kanunla Türkiye’deki bir sivil toplum kuruluşu, İsrail’in zulmü altında inleyen Filistin Müslümanlarına veya bir başka İslâm ülkesinde işgalcilere karşı mücadele veren Müslüman mücahitlere yardım yaptığı zaman o sivil toplum kuruluşunun mal varlığına el konulabilecek ve yöneticileri de cezalandırılacaktır.
Bir Bakan’ımız, “bu kanunu uygulamayız” şeklinde açıklama yapmış. Tamam, ama uygulanmayacak bir kanun niye çıkarıldı bu bir. İkincisi kanun şu anda uygulanmasa bile ileride iktidara gelebilecek bir başka hükümet tarafından uygulanması kuvvetle muhtemeldir.
Bu kanun bir an önce ilga ve iptal edilmelidir. Bunun için sivil toplum kuruluşları da harekete geçmeli ve kendilerinin elini ayağını bağlayacak bu kanunun iptali için gereken adımları atmalıdırlar.
Hani, “One mınute” ten sonra biz İsrail’le olan ilişkilerimizi dondurmuştuk?
SÜT KARDEŞLERİN EVLENMELERİ
Bazı İstanbul gazetelerinin verdiği habere göre bir yanlış uygulama da “anne sütü bankacılığıdır”. Henüz uygulamaya yeni geçmek üzere olan, ama şu anda üzerine çalışılan ve yakın zamanda uygulanacağı Sağlık Bakanı tarafından açıklanan anne sütü bankacılığı, inançlarımız açısından oldukça riskli bir konudur.
Anne sütünün yerini tutacak bir gıdanın bulunmadığı bilinen bir konudur. İlk bakışta, anne sütünden mahrum olan çocukların bir başka annenin sütü ile beslenmesi gibi masumane ve hayırlı gibi görünen bu uygulamanın, bir de perde arkası vardır.
İslâm’da sütkardeş ve sütanne ile nikâh kıyılması kesinlikle yasaktır. Aynı anneden süt emen iki kişi kardeş hükmündedir ve evlenmeleri haramdır. Bu durum Ayet ve Hadislerle belirlenmiştir. Toplumumuzda bu konu zaten bilindiği içindir ki, sütannelik ve sütkardeşlik durumları hassasiyet gösterilmektedir.
Süt bankası uygulaması başladığı zaman bir anneden alınacak süt, bankaya aktarılacak, orada muhafaza edilecek ve süt bankası görevlilerince bir başka bebeğe verilecektir.
Sayın Bakan’ın yaptığı açıklamaya göre, kimin sütünün kime verileceği kayıt altına alınacakmış ve sütü verilecek annenin çocuğu ile sütü içecek çocuğun aynı cins olmasına dikkat edilecekmiş.
Nesilleri ifsat edecek, bozacak ve dejenere edecek olan, aynı zamanda büyük bir vebali de beraberinde getiren böylesine riskli bir uygulamanın derhal gündemden çıkarılması ve bu uygulamadan vazgeçilmesi gerekir. Banka yerine “sütanne” uygulamasının yaygınlaştırılması daha isabetli ve hayırlı bir icraattır.