Bu ülke insanı nereden bakarsan bak son iki yüz yıldır sürekli olarak birbirine düşman edilmiş, düşman edilmeye karşı duranlar bile en basit konularda farklılaştırılarak karşı cephelerde yer alarak birbirine düşman gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
Tarihi bir konu mu gündeme geldi?
En başta Rahmetli 2. Abdülhamid han(rha) veya Sultan Vahdettin han(rha) üzerinden birbirlerine söylemedikleri söz ve hakaret kalmaz.
Konu spor yani futbol mu oldu?
Her takımın fanatiği karşı takınım taraftarını dövmekle, sövmekle ve öldürmekle görevli görür kendisini.
Seçim sandığı mı ortaya geldi?
Her seçim öncesi gerçek gündemi göz ardı etmek daha doğrusu ettirmek için insanları farklılaştırmak için gündeme getirdiğimiz sembollerimiz var.
Ezan, bayrak ve seccade gibi. Cumhuriyet, demokrasi Mustafa Kemalin askerleri gibi.
Veya 2. Abdülhamid, laiklik, başörtüsü ve imam hatipler gibi.
Kimin nerede durduğuna bakmadan her seçim döneminde kişiye göre dini ve milli olarak gördüğü değerler üzerinden yürütülen seçim çalışması sonrasında her seçimde bir türlü aklı başına gelemediği için her defasında aynı zokayı yutan sağ muhafazakâr seçmen farklılaşması yaşarız.
Sağ muhâfazakâr siyasetçiler ile onların oy deposu dindar seçmen zokayı yutar da laik, demokrat ve hatta seküler Kemalist sol siyasetçiler ile onların laik, demokrat milliyetçi olan seçmenleri zokayı yutmaz mı hiç?
Üstelik onların farklılaşmasındaki temel neden olan zoka genellikle ve her seferinde partilerinin genel merkezi tarafından yutturulur.
Bu ülke insanını kutuplaştırmak ve farklılaştırmak için illaki din üzerinden bir takım argümanlar üretmek gerekmez.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti iktidarı döneminde kutuplaştırma devlet eliyle ve hep din ile kemalizm, cumhuriyet ve halifelik ile şeriat ve
Laiklik üzerinden yürütülmüş olsa da konu dolana dolana Milletin özgürlüğü için devletin ve ülkenin beka sorununa bağlanmıştır.
Bu ülkede asla insanlar neyin özgürlük, neyin beka sorunu olduğunda da bir türlü anlaşamamışlardır.
Millet olarak her zaman anlaşamadığımız ve karşımızda gördüklerimizi kendimizden olanlardan farklılaştırdığımız en balta gelen konulardan birisi hukuktur.
Çünkü en başta korunması gereken komşuluk hakkının ayaklar altına alındığı emlak ticaretinin imar hakkına dönüşmesi konusuna kadar herkesin sadece kendisi için hak olarak gördüğü bir hukuk düşüncesi ve kabulü vardır.
Özellikle garanti görülen mahalli seçimler öncesinde ortaya çıkan bu farklılaşma konusunda din, iman, vatan, millet edebiyatı taraftarları daha da ileri giderek ezanlar susmasın, bayraklar inmesin diyerek din ve vatandan daha kıymetli gördükleri imar haklarını kurtarmaya koşarlar.
Böylece aileden okula, mahalleden çarşıya, köyden kente yaşanacak farklılıklar için Saflar sıklaştırılır, paydaşların payları pekiştirilmiş olur ve belediyeler eliyle şehrin rantı iç edilir, farklılaştırılarak karşı cephede yer almaya zorlanan muhalifler ise gününe göre Netenyahu'nun İşbirlikçisi ya da Soros’un çocuğu ilan edilir.
FARKINDA MIYIZ?
Farklılaşma konusunda sıra yüksek enflasyon, hayat pahalılığı olduğunda devreye hemen yerli ve millilik edebiyatı alınır, oda yetmez ise konu TOGG, İHA ve SİHA meselesine getirilerek yer aldıkları cephe Filistin fatihi ilan edilerek tribünlere oynayan hamaset ile konu kapatılır.
Bu arada derin yoksulluk içinde kıvranan milyonlar markette poşet için verecekleri 25 kuruşun hesabını yapadursun, Filistin'e dua seansları katılıp katılmamak ayrımı ile farklılaştırmaya son nokta konur.
Yoksa siz hala;
FARKLILAŞTIRMADIKLARIMIZDAN MISINIZ?