İnsan kendini tanırken müspet veya menfi olaylar karşısında verebileceği tepkileri kontrol altında tutabilme becerisine de sâhip olmalıdır. Sevincine, üzüntüsüne, kızgınlığına, öfkesine, sinirine hâkim olabilen insan kendisinde oluşabilecek olumsuzluklara engel olabilir. Meselâ kişi kendini tanıyarak hangi olaylar kendisini sinirlendiriyorsa onlardan uzak kalarak yâhut o olaydan kaçamıyorsa tepkilerini ölçüde tutmaya çalışarak olabilecek fâciaların önüne geçebilir. O zaman kişinin kendini tanıması, insan için olumlu bir katkıdır. Hele bir de kişi mümin ise sabırla, tahammülle hayâtın zorluklarına dayanır, direnir, yıkılmaz. Zor durumlarda; ‘Sâkin ol, kendine hâkim ol’ hakikatini zihninden çıkarmaz. Böylece sağlığına da zarar vermez. Bilindiği gibi her türlü hastalığın altında üzüntü, sıkıntı veya bugünkü tâbirle stres yatmıyor mu?
Tabi burada bakış açılarımız da önemli. Hayâtı bir ayna gibi düşünürsek hayâta tebessümle bakan gülümseme görür. Hiddetle, şiddetle bakan ayniyle olayları değerlendirir. Yâni kişi aynaya bakar ancak kendini görür. Hayattan başka sermâyemizin olmadığı bilincinden hareketle yaptıklarımızın farkında olarak kendimiz için yapacağımız her bir iyileştirme hem dünyâmızı hem de ahretimizi güzelleştiren bir katkı olacaktır. Kendini olumlu mânâda değiştirmek ve geliştirmek için çaba harcayanlar kendilerinin farkında olan insanlardır. Bunun sağlanması için pek tabi emek harcamak gerekir.
İnsan bir yandan kendini fark ederken çevresinde olan bitenin de farında bulunmalıdır. Meselâ; hayâtı ikâme ettirmek için yediğimiz birbirinden lezzetli yemekleri, içtiğimiz suyu, seyrettiğimiz eşsiz doğa güzelliklerini, kalbimizde yeşeren değişik duygularımızı, da fark etmeliyiz. Kâinatta yaratılan sayısız nimetlerin kendisi için yaratıldığını da insan fark etmelidir.
Ancak hayâtı çok yoğun ve acelece yaşıyoruz. Durup dinlenmeden, düşünmeden, hissetmeden, hayat muhasebesi yapmadan, koştururcasına nefes nefese yaşıyoruz hayâtı. Ve bu koşturmaca içinde kendimizi fark edemiyoruz.
Evet, bunca keşmekeşlik içerisinde kendimizi fark edemiyoruz hatta haddimizi de fark edemiyoruz. Farkında olmadan ne hadsizlikler sergiliyoruz!
Farkında olsaydık, şu fâni dünya için bu kadar kendimizi paralarcasına hırpalar mıydık? Farkında olsak kendimizi, ailemizi ve toplumu ilgilendiren sayısız hâdiseler karşısında böylesi duyarsız ve dengesiz olabilir miydik? Halbuki;
Nereye gidiyoruz? Bu gidiş nereye? Burası çıkmaz sokak demezler mi insana?
Doğmuşuz bir defa yaşayıp gidiyoruz öylesine… Ömrü nerelerde tüketiyoruz? Gücümüzü nerde harcıyoruz? Dönüp bakmak lâzım! Pişmanlığa düşmemek için gücümüzü tüketmemek için sağlığımız bozmamak için hayâtı farkındalık bilinciyle yaşamalıyız. Umutsuzluk girdâbına kapılmamak için hayâtı boş vermeden dolu dolu yaşamak için kendimizin neler yapabileceğinin farkında olmalıyız. “Dünyâya bir defa geliyoruz” gerçeğinin içini doldurabilmek adına farkındalık bilinciyle hareket etmek şart. Bu şekilde kendimize kıymet vermiş oluruz. Bizimle de yakın uzak çevremiz kıymet bulur vesselam.
Hayırlı Cumalar..