Faiz İner de Çıkar da Kuralı Ne Demektir?

Şevki Çobanoğlu
Faizle işleyen ekonomilerde faizler bazen iner, bazen de çıkar. Kapitalist sistem taraftarları “faiz iner de çıkar da” kuralını savunmaktadırlar. Bu kuralı savunanlara şu soruları sormak gerekir.
Peki faiz iner de çıkar da uygulamadan kalkmaz mı? Faiz kalkarsa refah seviyesi yükselir mi, düşer mi? Faiz kalkarsa enflasyon düşer mi, yükselir mi?
Faiz; belli miktar bir paranın belli bir müddet kullanılması sonucu, parayı kullanan tarafından, para sahibine sermaye ile birlikte geri iade edilen fazlalıktır. Faiz alın terine dayanmayan, riski gerektirmeyen, sermayenin kullanma fiyatıdır.
J.M. Keynes: “Medeniyet seviyesinin yüksek olduğu toplumlarda faiz haddi son derece düşüktür; ideal toplumda ise faiz haddi % 0’dır” demektedir. Batılı bir ekonomist olan Keynes bu görüştedir.
Batılı ülkelerde faiz oranları düşük düzeylerde uygulanırken, İslâm Ülkeleri’nin çoğunda faiz oranları yüksek düzeylerde uygulanmaktadır. İslâm Ülkeleri’ndeki ekonomiye yön verenlerin çoğu, aklını faizci kapitalist sisteme uyarlamış olan sözde ekonomist geçinenlerdir. Halbuki sağlıklı ekonomi, faizsiz bir ekonomidir.
Türkiye’de uygulanan ekonomi politikası ile yatırımlar yeterince yapılamıyor. Bunun sonucu olarak millî para değeri düşüyor, işsizlik ve enflasyonda artıyor. Sonuçta; toplumun sosyal ve ahlâki yapısı çöküyor. Faizin olduğu yerde hayat pahalılığı çekilmez oluyor. Çileyi ve ızdırabı da dar gelirli insanlar çekiyor.    
Dünyanın içinde bulunduğu büyük belâ (ekonomik bunalım) faizdendir. Türkiye ekonomisi de düştüğü faiz çukurunda boğulmaktadır. Durum böyle olduğu halde ekonomi idaresinden sorumlu olanlar çözüm üretmek yerine, “Faiz iner de çıkar da” kuralına devam etmektedirler.
RÜŞVET
Rüşvet nedir? Rüşvet bir melanettir. “Rüşvet alanda veren de mel’undur”. Rüşvet toplumun temeline konulmuş bir dinamittir.
Bu kadar kötü bir hastalıkla mücadele etmek gerekmez mi? Elbette gereklidir, şarttır. Öyleyse ne diye rüşvete göz yumuluyor? Neden rüşvet veren veriyor, alan alıyor da, peşine düşülüp bir çaresine bakılmıyor?
Toplum düzeninin temeline konulmuş bir dinamit olan rüşvet, bütün topluma, hatta alana da verene de zarar verdiği halde bir salgın hastalık gibi her tarafı kuşatıyor da, neden engel olunmuyor?
Herkes konuşuyor “rüşvet kötüdür” diye. Ama zaman geliyor ki, rüşvete kötü diyenler de bu suçu işliyor. Neden? Nedeni şudur: Rüşvetin teşhisi yapılıyor da, tedavisi yapılmıyor. İşte dert buradadır. Bir toplumda rüşvetin yaygınlık kazanmasının bir sürü sebepleri var. Başta ilk ve tek sebep bir ülkede uygulanan sisteminden geliyor. Eğer bir devlet rüşvete giden yolları kapatmaz ve meşru iş yapanlara engeller çıkarırsa; rüşvet alıp vermek kaçınılmaz olur. Diğer sebepler sonra gelir. Yani önce halkın meşru olan işleri zamanında ve aracısız görülürse rüşvet olmaz.
İdareciler hep konuşuyor, “Rüşvetin peşini bırakmayacağız. Yolsuzlukla mücadele edeceğiz”. Bu sözler hep söylenip duruyor. Ama bakıyoruz ki, ne rüşvet son bulmuş, ne de yolsuzluklar kalkmış. Aksine rüşvet sürekli artıyor. Neden?... Niçin?...
Hâl böyle iken yine idareciler kalkıyor ve halktan yardım istiyor. Soruyorum: Rüşveti önleyecek olan halk mı, yoksa yönetenler mi?
Rüşveti doğuran gerçek sebeplerin temeline kimse inmiyor. Rüşveti alan alıyor, veren de veriyor. Dürüst vatandaşlarda bir çaresizlik içinde bocalıyor.
Rüşvet topluma kök salmış. Fırsatını bulanlar vatandaşı caniler gibi yoluyor. Rüşvet dün vardı, bugün de var. Ama çözüm yok.
Rüşveti önlemek için çözüm yolu şudur: Dürüst olmak, adaletle hükmetmek ve vatandaşın işini zamanında ve aracısız görmektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.