Ülkemizde maalesef ekonomik durum ve piyasaya olan güven çok büyük yara almış durumda. Büyümek isteyen şirketler veya yerinde saymak için çalışan şirketler bile ne yazık ki daraldıkları zaman soluğu banka şubelerinde alıyorlar. Bu iş sadece şirketlerle de alakalı değil, Kur korumalı mevduat hesabı diye bir saçmalık ortaya attı bizim Müslüman Hasan’lar milleti faiz yemeye alenen teşvik ettiler. Ve bunu da “vatanseverlik” gibi bir tanımın arkasına sığınarak yaptılar. O mevduat hesabını kullanan bizim muhafazakarlar da kendilerini kandırmanın bir yolunu elbette buldular.
Bilmemiz gereken bir şey var ki, bizim asıl hayatımız burası değil. Biçilmiş bir ömrümüz var. Bu ufacık ömrü, ebedi olana tercih edenler çok büyük hüsrana uğrayacaktır.
Sahabi hayatı Müslümanlar için en büyük ve en güzel örnektir. Onların hassasiyetleri ise şu şekildedir:
Ebu Rafi’ şöyle anlatmaktadır:
“Bir gün ben, Hz. Ebubekir (r.a)’e gümüşten imal edilmiş bir çubuk sattım. Hz. Ebubekir (r.a), gümüş çubuğu terazinin bir gözüne, dirhemleri de diğer gözüne koydu. Gümüş çubuklar, dirhemden biraz ağır geldi. Hz. Ebubekir (r.a) hemen eline makas alıp gümüş çubukları kesmek istedi. Ben,
⁃ Ya Ebubekir! Fazlası sizin olsun, dedim. Bana,
⁃ Hayır, olmaz. Ben, Peygamberimiz (s.a.v)’den şöyle işittim: Gümüşle gümüş aynı ayar ve ağırlıkta alınıp satılır. Fazlası faiz olur. Buğdayla buğday aynı ayar ve ölçekte alınıp satılır. Fazlası faizdir.” Hadisin devamında “tuzla tuz, hurma ile hurma ve arpa ile arpa” diye saydı ve sonrasında “Kim bunlardan fazla alır ve verirse faiz işletmiş olur.” (Buhari, nr. 5962.)
İbn Mesud (r.a) demiştir ki;
“Bizler, faize düşme korkusu ile helallerin onda dokuzunu terk ederdik.”
Şimdi bizlere bakalım, toplumumuza.
En ufak bir darlıkta veya daha fazla kazanma isteğiyle bile şüpheli olan durumlara cevaz bulma peşindeyiz.
Sahabe-i Kiram efendilerimiz helal olan şeyleri terkederken bugün bizler şüpheli olan şeylere bir hoca cevaz verdi diye koşa koşa gidip onunla amel ediyoruz. Böylece hassasiyetlerimiz yok oluyor.
Bugünlerde şunu da çok duyuyorum, Müslümanlar güçlü olmalı diye, güçten kastedilen şey maddi olarak güçlü olmak, Zengin olmak.
Mesela ne kadar zengin olursanız müslümanların dertlerine derman olma peşine düşeceksiniz? Ya da ne kadar gücünüz olsa zalimin zulmüne karşı bir şeyler yapma kararı alacaksınız? Ne kadar güç sizi zalimin yanından tavır almaktan vazgeçirecek?
Güçlü olmak için verdiğiniz tavizler gücü elde ettiğinizde de verilmeyecek mi?
Hali hazırda zengin ve güçlü olan müslümanların şu anda zalime karşı verdiği imtihanı görüyoruz. Dünyanın gözü önünde insanlık suçu işleniyor.
İslam ülkeleri, onların liderleri, önde gelenleri ve büyük şirketleri bu suça karşı hiçbir şey yapmıyor hatta zalimden yana tavır alıyorlar kendi güçleri için.
Şaklabanlığın lüzumu yok.
Doğru yola, yanlış adımlarla gidilmez.
Yol Rabbimizin rızasını kazanmak için çalışmaktır. Gayet bellidir. Bunu yarına öteleyenler veya tövbelerini yarına erteleyenler için yarının bir garantisi yoktur.
Rabbimiz bizleri affetsin, faizi bitirebilecek bir sistem kurmayı bizlere nasip etsin.
Bizlere ortada mazlum bırakmayacak şekilde güç versin. Gücümüz de zalimlerin kabusu olsun.
Gününüz bereketli olsun.