“Bir milletin asıl gücü tankı, topu, tüfeği değil imanlı ve inançlı evlatlarıdır.” derdi rahmetli cennetmekan Erbakan hocamız.
Efendimiz (SAS) İslamiyeti anlatırken etrafında ekseri hep gençler olmuştur.
Osmanlı’da ve Selçuklu’da da gençlere birçok görev ve yetki verilmiş, hatta birçok sorunu da bu gençler çözmüştür.
Tabi bizim de ülke olarak en büyük hazinemiz ve gücümüz gençlerimiz. Ülkemizin hemen hemen yarısı, dünyada tanımlanan “genç” tanımının içerisine giriyor.
Ama burada önemli bir durum var.
Kömürün kimyasal formülü de elmasın kimyasal formülü de aynı malum.
Yani önemli olan bu formülü nasıl işleyeceğimiz. Veya hangi şartlara & ortamlara maruz bırakacağımız.
Malum yeni LGS sonuçları açıklandı. Kuvvetle muhtemel önümüzdekei hafta içerisinde de YKS sonuçları açıklanacak. Her ne kadar bu çemberden geçmiş biri olsam da, hatta ve hatta bu değirmene su taşımış olsam da, asla ve kat’â tasvip etmediğim, saçma bir eğitim yapımız var.
“1949’da imzalanan Fulbright anlaşmasından itibaren…” diye devam etmeyeceğim. Elbet son süreçte bu anlamşmanın da etkisi çok büyük. Ancak eğitimimizdeki sorun aslında çok daha öncelere dayanıyor. 18. YY’ın ikinci yarısından itibaren kademeli bir düşüşe giriyoruz.
Burada önemli olan nokta ise, baştan beri süregelen ve çokça başarı elde ettiğimiz kişiye özel eğitimden vazgeçip fabrika usulü eğitime geçmemizdir kanaatimce.
Bu işin uzmanı değilim, okulunu da okumadım. Dolayısıya dediklerim belki de “Ne anlatıyor bu arkadaş yaa!” tepkilerine yol açacak.
Ancak dünyada yaşayan 8 milyardan fazla insanın ve Türkiye’deki 85 milyondan fazla insanın her biri birbirinden çok çok farklı. Tek yumurta ikizleri dahi farklı ortamlarda yetiştirildiği zaman bir çok aynı olmayan davranışı sergiliyorlar.
E o zaman bizim bu “Fabrikasyon eğitim”e devamımızın sebebi nedir acep?
En büyük hayalimdir, Efendimiz’in (SAS) de uygulamış olduğu kişiye özel eğitim.
Sanatta iyi olanı sanat alanında yetiştirmek. Matematikte iyi olanı o alanda.
Kişiye endeksli eğitimi sürdürmek isteyen ülkelerde, bir öğrenci hangi alanda kuvvetli ise o alana yönlendirilir, o yönü güçlendirilir. Çünkü sınav kaygısı yoktur, geleceği 2-3 saate sıkıştırılmamıştır. Ha çok mu başarılı oluyorlar, tartışılır, bilemem. Ancak uyguladıkları metodun doğruluğu yadsınamaz bir gerçek.
Biz de ise ne olur? Öğrencimiz hangi derste kötü ise o derse yüklenilir. Sevmediği, gördüğü zaman midesinin bulandığı, tiksindiği derse zorla bir de özel hoca tutar, çuvalla para veririz.
Sonuç ne olur peki?
Boşa giden zaman, kaybedilen yıllar, har vurulup harman savrulan meblağlar.
Şimdi YKS açıklanacak. Herkesi alacak bir telaş. Evlatlarımızın sevecekleri, başarılı olacakları alanları tercih etmeyeceğiz ekserimiz. İş garantisi olan, yüksek maaş imkanı sunan bölümler olacak önceliğimiz. Sıfır matematik ile mühendislik okuyacak onbinlerce gencimiz olacak.
Yusuf Tekin hocamızı bu tür hassasiyetlere sahip biri olarak biliriz. Önümüzdeki dönemi ondan dolayı bir şans olarak görüyorum. Bir takım siyasi çıkışlarına pek dikkat etmemek gerek. Yeter ki yapboz tahtasına dönen eğitim sistemimiz dört başı mamur bir hale gelsin.
Bu vesile ile sınava giren ve tercihlerini yapacak olan gençlerimize bir kere daha hayırlı olsun diyorum.