Süleymaniye’yi ziyaretten sonra eve dönerken “Yarın da Eyüp Cami ve Türbesi’ni ziyaret ederiz inşallah” diyen rahmetli Fatma yengemize teşekkür ettik.
Ertesi gün Rumelihisar İskelesi’nden vapura binip Galata Köprüsü’ne, oradan da Eyüp’e giden vapura bindik.
Vapur sonrası yürüyerek Eyüp Camii avlusuna girdik ama o ne kalabalıktı ve çoğunluğu kadınlardı.
Cuma günü idi ben aşağıda annem ve yengem kadınlar kısmında namaz ibadetinden sonra Eyyubil Ensari’nin Türbesi’ni ziyaret için sıraya girdik.
Türbe önünde ki bazı kadınlar oradaki erkek kimselere Yasin okutuyorlardı. Birisi yakınımızda idi. Adam ne okuduğu belli değil ağzı kıpırdıyordu.
Şüphelendim., ve “Ağabey sesli oku da bizde duyalım” deyince.
Kızdı ve “İşine bak haydi” deyiverdi. Şüphemde haklı idim galiba o Yasin falan okumuyor, okur gibi yapan dolandırıcılardan olabilirdi.
Tekrar Eyüp vapuru sonra Rumelihisar vapuruna binip eve geldik.
***
Bu geziler beni açmış vapur tramvaya otobüse binmeyi öğrenmiş olabildim.
Ve ertesi sabah ben “gezmeye çıkıyorum” diyerek çıkarken yine de yengem dikkatli olmamı istedi.
Tabanvayla Hisar surları önünden geçerek Bebek’e geldim ve tramvaya bindim.
Tramvaydan Karaköy denilen yerde inip mobilya kataloğu bulmak için merdivenli yüksek kaldırımdaki mobilyacılara uğradım.
***
Onlara “Taksim’e nasıl çıkarım?” soruma. Aşağıya inince sağdan git tünel var o seni İstiklal Caddesi başına çıkarır. Oradaki tramvaya bin Taksim’e gidersin dediler.
Aynen yaptım tünel vagonundan inip çıkınca, etrafta hayli büyük kitap satan mağazalar vardı.
Baktım herkes girip kitaplara bakıyor bende girip araştırma yaptım ve Emile Zola’nın Ana kitabından aldım.
Oradan tramvay yerine yaya gitmeyi tercih ettim.
Yürürken geçen akşam geldiğimiz meşhur düğün salonu Tokatlayanı gördüm.
Geçen akşam komşunun oğlu evleniyordu. Düğüne dayım gili çağırırlarken bizimde gelmemizi istemişlerdi.
***
Salon çok büyük ve duvarlarında ayaküstü duran padişahların resimleri vardı.
Vals ve tango müziği çalınmakta misafirler dans etmekte idiler. Türkçe tangoları okuyan yanlış hatırlamıyorsam İlhan Gencer idi.
Salonda bolca yaş ve kuru pasta limonata vardı.
Konya’da o yıllarda düğün salonları ne gezer müzik dans ve pasta mafiş, herkes evinde kazanlarla pilav dökerek kutlarlardı.
Pastaları gören annemle ben yumulduk pastalara. O kadar ki mide dolunca limonata ile giderip bir daha dolduruyorduk. Pasta diye bir şey görmezdik ki Konya da!
***
İstiklal Caddesi denilen yer, yayalarla dolu yer yer sinema yeri bulunmakta modern mağazaların vitrinleri tanıtma sergisi idi sanki. Konya’da o yıllarda bunu da görmezdik.
Cadde bitince büyük bir alan gördüm burası Taksim imiş.
Taksim Meydanı’nda. Kurtuluş Savaşı’nı hatırlatan Atatürk ve diğer komutanlar ile asker temsil eden anıt bulunuyordu.
Kuzeyinde Kristal Gazinosu ve Meşhur Şarkıcı Hamiyet Yüceses’in resimli reklamı, batıda su deposu vs. vardı.
Diğer günler gezilerimi çoğaltmıştım. Mahmutpaşa yokuşunu çıkıp Kapalı Çarşı’ya girip gezmiştim.
O zamanlar bolca mobilyacılar vardı ve sarraflar birkaç tane idi.
Beyazıt’a çıkış ve kuleden bakışlarım oldu.
Dayımızın oğlu askerde idi ve bisikleti vardı. Bisikletle gezmeye çıktım.
Yalnız Bebek tarafına değil o zamanlar ekseriyetle gayrimüslimlerin mekânı olan Yeniköy Büyükdere’yi geçip Sarıyer’e varmış kavaklara gideceğim yolda ise askeri yasak vardı.
Diyeceksiniz ki trafikten nasıl gezdin? Trafik ne gezer bomboştu ana yol ve gayrimüslimlerin kızları topluca bisiklet gezisi yapıyorlardı.
Yarış yapmak istediler. Bende iştirak ettim bastım pedallara hepsini geçtim geçmesine de …
Önümde bir oto vardı aniden durmasın mı?
Frenlere bastımsa da yine de arkasına hafif çarpmadan kurtulamadım.
Otodan çıtkırıldım biri çıktı “arabama ne oldu” diye. “ne olacak dedim fren yapmadan durulur mu? Olan benim bisiklete oldu” derken, içerdeki genç hanıma “Bir şey yokmuş sevgilim” diyerek uzaklaştı.
Evet, İstanbul gezim ve ikametim bitmiş, babam dönün diyordu ve döndük 36 saat sonra Konya’da idik.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
***
Taksim Anıtı 1947
Ahmet Güldağ Taksim Anıtı önünde 1947