Ramazan dolayısıyla nostalji olabilen Ramazan hareket ve günlerini yazmaya devam ediyorum.
Bu güne kadar bizzat yaşamım içinde müşahede ettiğim hatta yaşadığım konuları sizlere aktarmak istedim.
Ramazanın karşılanması, ilk günlüğü ile günlüğü müşahedelerimi anlattım
Bu günde evlerde yapılan 1930’lu yıllarda ki iftardan bahsetmek isterim.
***
Diyeceksiniz ki bu günkü evlerdeki iftar ile nostaljide ki iftar arasında ne fark olabilir.
Olup olmadığına izlem sonu siz karar verirsiniz.
***
Ramazan karşılamasında da anlattığımız gibi. Ramazan içinde yiyeceklerimiz olan erişte, şehriye, çorbalık kuskus, dürüm, hamur işleri ve saire için kullanılacak yufkalar, pilavlık bulgur yanında,
Ramazaniyelik olarak, çeşitli peynir, zeytin, evlerde yapılan değişik reçel malzemesi, kovan balı, tahin, pirinç, şeker, hoşaf için kuru meyve kakı, kayseri’den gelme değil ekseriya evde veya mahalde yapılan pastırma, sucuk, kavurma, un, yağ ve çerezler gibi malzemeler, Ramazan girmeden yapılır. Yapılamayanlar satın alınarak, kilerde stok edilir. Çünkü buzdolabı, elektriği olsa da yine de varlıklı olanlarda bulunur!
***
Bugünlerin çok çeşitli hurması mafiştir. Seksenli yıllara kadar sadece Hac ziyaretine gidenlerin getirdiği ile kalır. Daha önceleri ise bulunmaz durumdaydı. Bu bakımdan dâhil etmedim.
Diyeceksiniz ki; Bu krizde, bunları kaç aile alabilecek? O da ayrı bir konu. Ancak şunu belirtmekte yarar var.
Evde yapılamayanlar hariç olanlar satın alınırdı el verdiği kadar. Böylece bütçeye yük getirilmezdi.
***
Bugünlerde maalesef azda olsa belediyeler, kişiler ve kuruluşlarca ele alınan Ramazaniyelik yardım, o günlerde bırakın varlıklıları, orta halliler bile gücü yettiğince fakir olan yakın ve komşularına Ramazaniyelik sağlamaya çalışırdı.
Gerek kendilerine gerekse etraf için alınan Ramazaniyelik. Ramazanın bereketi sayılır, “Evimize kısmet dolar...” inancı ve özel duygu içinde yapılır.
***
Ramazan aylarının mutfak faaliyetlerinde, olağanüstü bir canlılık vardır. Bunu aile sofralarında bilhassa görürüz.
Her ailenin hanımefendisi “Bugün ne yapayım” düşünüşü içine girer.
Elverdiğince bir şeyler yapmak ister.
Dünün her evinde ufak da olsa bahçesinde hayat (açıklık) vardır.
Burada veya evin dışında ki iptidai örtme (mutfak) de ki toprak ocaklarda yapılır pişirme işlemi,,,
Ocaklarda yakıt malzemesi olarak, üzüm bağı çubuğu, tahta veya tezek kullanılır.
Bu gün bütan gazlı ocak ve fırınların bulunduğu, için de lavabo vb. bulunan muntazam mutfaklar da bu işlemler yapılırken dünün hanımefendilerinin karşılaştığı ortamı bir düşününüz.
***
İftara yakın, evin hanımları yemek hazırlığına başlarlar.
O gün saç böreği, su böreği, kıvrım, baklava ve diğer tatlılar mı hazırlayacaklar?
Yukarıda bahsettiğimiz ocak yerlerinde ki, ocak yanar, üstüne sac konur veya odada, sövündürmeli (yanmış odun kömürü) mangalda büyük tepsilere açılıp konulmuş yufkalar pişirmeye başlanır.
Pastane veya özel yapım yerlerinden alma adet değildir, yok gibidirler zaten.
***
Tabii top atılmadan evvel her şey hazırdır...
Odaya iftar sofrası dediğimiz, büyük tahta veya bakır sini ile sofra kurulur.
Üzeri Ramazaniyelik dediğimiz, çeşitli reçel ve peynirler, pastırma, sucuk, kovan balı, tahin, pekmez, yoğurt vb. ile mevsimi yaz ise salata kış ise turşu konulmuş, peynir, kıyma ve maydanoz içli dürümler sıralanmıştır.
***
Ev halkı, camiden veya mahalle mescidinden gelecek dede ve babaları beklemektedir.
Herkes tamam olunca vakit yaklaşırken kurulan yer sofrasına oturulur.
Mevlâna Müzesi’nden atılan fişek sesi ile Alâeddin Tepesi’nden patlayan topun gürlemesiyle…
Önce iftar duası ile Yüce Yaradan’a şükürler edilir. İftariyelerden yenmeye başlanır ve yemekler gelir. Bazıları iftar açımı akşam namazını kılıp sonra sofraya oturur.
Çorbadan başlayan yemek sırası, etli bir yemek, börek olarak saç böreği, su böreği veya kıvrım olarak hangisi hazırlanmış ise o sunulur.
Arkasından tatlı kısmına geçilir hazırlanan baklava çeşidi, sacarası, kaygana, sütlü veya başka bir tatlı gelir.
Son kısım olarak pirinç veya kuru bulgur pilavının yanında mevsime göre kayısı, erik veya pekmez hoşaf şeklinde sunulurken mevsimi yaz ise karpuz, kavun veya üzüm ilave edilebilir.
***
Huşu ve sessizlik içindeki yemek sonu, yine sofra duası yapılarak büyükler önden olmak üzere, yer sofrasından geriye çekilinir ve sofra kaldırılır.
Bu arada eksik bahsimiz olmasın. O gün saç böreği yenecekse; hazırlanıp sofraya getirileceği gibi, ocak başında hem pişirilir hem yenir veya odaya sıcak, sıcak nakledilir. Başka yiyeceklere ihtiyaç kesp etmez.
Evlerinde lavabo olanlar lavaboya. Olmayanlar ki, altmışlı yıllara kadar yüzde altmışına yakın mevcut olmadığından, odaya getirilen üstü kapaklı el yıkama leğenlerinde, ibrikle dökülen su ile yıkama işlemi tamamlanır.
Kahveler gelir, abdestler tazelenir. Arzu eden hanımlar erkeklerden evvel caminin yolunu tutar.
Teravi sonu, geceler uzunsa, erkekler yakın kahvehanelere gidip sohbet içinde çay içer. Bazıları sahura yakın evine döner. Kısa gecelerde evinde çay içip yatmaya çekilebilir.
Öyle, Ahmet Rasim ve H.F. Ozansoy’un anlattıkları “İstanbul’da Eski Ramazanlar”da ki Şehzadebaşı eğlenceli yerlerine bile uymayan bu günün belediye ve kuruluşlarının sunduğu eğlenceler yoktur.
***
Ev halkı olan aileler bu şekil iftar sofrasını bu gün kurabiliyorlar mı?
Yoksa bütçesi elverenler, bazı Konya yemekleri diye sundukları ama o günlerin lezzetine yaklaştıramadıkları, lokanta pardon restoranlar da mı hallediyorlar?
Ona siz karar veriniz.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle bereketli iftarlar dileğimle…