Geçtiğimiz yazıda’’Covid-19’’ krizinin olumlu ve olumsuz yönlerini analiz etmeye çalıştım. Düşündürdükleri, yaşamımıza etkileri ve hayatımızda değiştirdikleri. Bugün bu etkilerden biri olan çift ilişkilerine yakından bakalım istedim.
Çift ilişkilerini bir resmin ekran görüntüsüne benzetebiliriz. Yüzeysel bir şekilde bu ekran görüntüsüne bakacak olursak, çiftin kim olduğu, ne iş yaptığı, nereli olduğu gibi birçok konuda çıkarım yapabiliriz. Ancak ekran görüntüsünün arkasında onlarca işletim sistemi vardır. Ekran görüntüsü gerçek manzaranın ta kendisi değildir. Dolayısıyla çiftin ekran görüntüsünün arkasında da onlarca dinamik mevcuttur.
Sağlıklı bir ilişki yaşayabilmek için hem kendimiz hem de eşimizin duygu, düşünce ve davranışlarını etkileyen dinamikler hakkında çaba harcamalıyız. “Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, biraz da yetersizlik kâfidir.” diyerek durumu özetlemektedir, Sezai Karakoç.
Klinik gözleme dayanarak eşler arasındaki problem alanlarını üç temel başlıkta toplayabiliriz. Tabi sosyal bilimlerde mekanik sistemlerde olduğu gibi yaşantıları, olayları ve olguları kesin kalıplara sokmak mümkün değildir. İnsan, değişkenlik gösteren, biricik bir varlıktır. Zamandan, coğrafyadan, çevreden etkilenmektedir. Dünyanın neresinde olursanız olun ışığın hızı belli iken aynı şartlarda aynı coğrafyalarda dünyaya gelen kişilerin aynı ilişkiyi yaşama olasılığı maalesef mümkün değildir.
Problem başlıklarından bir tanesini kişilik özelliklerimizden kaynaklanan patoloji ve getiriler olarak düşünebiliriz. Örneğin kendi ailesinde aldatma olayı yaşamış bir birey evliliğinde de bu tarz bir problem yaşama kaygısıyla ilişkilerini negatif yönde etkileyecek tepkiler geliştirebilir. Eşinin kendisiyle paylaşmak istemediği bir konuyu kendisinden bir şeyler saklaması olarak yorumlayabilir. Her şeyi bilme gayreti içinde olabilir. Dolasıyla eşinin ifade etmek istemediği olayı çok farklı yorumlayıp hem kendi hem de eşi için problemi çok farklı bir şekle büründürebilir.
Devamlı olarak kendi ailesine varlığını kabul ettirebilmek için çabalamak zorunda kalmış bir eş, çekirdek ailesi içinde de en ufak bir dikkatsizlik olduğunda aşırı ihmal edildiği hissine kapılabilir. Yemekten sonra teşekkür etmeyen, geç gelme durumunu haber vermeyi unutan bir eş hızlı bir şekilde değersizlik hissini aktive edebilir. Dolayısıyla bu hisler, gergin bir ilişki için maalesef kapı aralar.
Kendisini aşırı beğenmiş bir eş devamlı olarak karşı tarafı eksik görecek ve küçümseyecektir. Devamlı eleştirecek konular bulacak veya da oluşturmaya çabalayacaktır. İlişkilerin arkasında olup biten dinamiklere hakim olunmadığında eleştirilen eş ne olup bittiğini analiz etmek ve çözüm önerileri getirmek yerine bir şekilde kendini savunurken bulacaktır. İlişkilerde çiftlerden birinin veya her ikisinin de kendini savunmak zorunda kalması ilişkinin kalitesini düşürecektir. Aslında olup biten kişinin kendi içindeki değersizlik hissinden uzaklaşma çabasıdır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şöyle bir algı oluşmasını da istemem; “İyi bir evliliğe sahip olmak için problemleri, tartışmaları ve anlaşmazlıkları yok etmek gerekir.” Bu mümkün değil. İlişkinin gidişatını kalp grafiğine benzetebiliriz, iniş çıkışlar hayat göstergesidir. Çizginin düz olması, hayatın son bulması anlamını taşır. Problemler, tartışmalar ve krizler bizim gelişimimizi destekler niteliğe dönüştürülebilir. Bir istiridye kabuğuna sıkıştığımız bu günlerde içimizde bir inci oluşturabiliriz.
Aileler arasında yaşanan temel problem başlıklarından iletişim kazaları ve ailesel aktarım konularını diğer yazıda kaleme almak dileğiyle.