Aileyi yıkmak; toplumları ifsat etmek isteyen bazı ideolojilerin ve akımların en önemli hedeflerinden biridir. Fertler, aile etkisinden kurtulduğunda, kolayca şekil verilmekte, kötü amaçlar ve odaklar için uygun hâle gelmektedir.
Zamanımızda ise türlü desiselerle çoğalttıkları “âletleriyle”, hedeflerine daha çabuk ulaşmaktadırlar.
İşin acısı yozlaşma, tehlike; ilkelerini kaybeden, her an dönüşebilen, dolayısıyla fikir ve eylemleri arasında gittikçe mesafe artan muhafazakâr kesimlerden, dünün değil günün dindarlık anlayışından da ileri gelmektedir. Çünkü böylelerini rahatça “CHP’li, lâik, Kemalist zihniyet” falan diye de damgalayamıyorsunuz.
Söz gelişi; üst düzeydeki kimi egemen dindarların, “Biz evliliği çok önemseriz ve hatta kutsarız. Bizim için nikâhsız beraberlikler yoktur” tarzı sözlerine, açık arttırmaya çıkarılan çocuk sayılarına mukabil; bir büyüğümüzün yakınının sahip olduğu kimi muhafazakâr gazetelerde, her gün magazin ilavesi adı altında gayrimeşru ilişkilerin tanıtımı, methi yapılmaktadır.
Evlilik karşıtı birliktelikler, nikâhsız doğan çocuklar, yeni sevgililer, aldatmanın güzelliğine yönelik kurgular, plaj sefaları; hatta “çocuklarına cinsiyetlerine zıt kıyafetler giydirerek, eşcinsel eğilimlere davetiye çıkaran yabancı ünlüler” nevinden garip haberler, boşanma duyuruları, sıcak münasebet serbest piyasa ayarları, içki reklamları da dâhil, gazetede yer bulabilmektedir.
Bikinili, yarı çıplak kadınlar her Allah’ın günü, gazetede boy göstermektedir. Neticede aile tümden kirli, işe yaramaz bir müessese gibi sunulmaktadır.
Yani örf âdet, inançlarımızın tam zıttı haberler; yapılan takdimle bilâkis maneviyatın hiç de önemli olmadığına dâir vurgular görülmekte, kanat oluşturulmaktadır. Bedava da dağıtılan Hürriyetvâri bu cerideye niçin ihtiyaç duyulmaktadır.
Sormalıdır, muhafazakârlarımızda acaba hangi boşluğu(!) doldurmaktadır. Eksiz, magazinsiz gazete neden yetmemektedir? Hangi uyanışların, neyin “sabahıdır” bu?
Benzeri yayınlarla, cansiperâne(!) gayretlerle kimlerin gönlü hoş edilmekte, hizmet verilmektedir. Herhalde İslâmiyet’e ciddiyetle sarılanların değil.
Üstelik hiçbir eleştiri gelmekte, durum en azından mazur görülmektedir.
Başkalarında aynı durumu kıyasıya tenkit edecek, ama taraf olduğunuz kesime gelince mubah telakki edecek ya da görmezden geleceksiniz. Bu olgu bile başlı başına bir çözülmedir.
Muhtemelen her olayda böyle bir “bizimkiler, sizinkiler” ayrımı yapacak; gündelik hayatınızda kendinizi koşullara, liderlere, dünyevî ölçülere göre kayıtsız şartsız ayarlayacak; ne kadar değerlerinizden uzaklaştığınızın da ayrımına varamayacaksınızdır.
…
Gene, cinsiyet değiştirenlerin basın yayınca takip edilmesi, günlerce benzer haberlerin ortaya getirilip, geçmişte aynı ameliyatları geçirenlere özel statü verilip, yüceltici sıfatlarla anılmaları, TV yüzü yapılmaları, aile kurumuna yöneltilmiş bir başka yıkım biçimidir.
Eşcinsel modacıların, politikacılarca özel iltifatlara tâbi tutulmaları, görevlendirilmeleri de, işin siyasi boyutudur. Bunlar mukaddes mekânlarda bile defile düzenleyebilmektedir.
Esasen küreselcilik, geleneksel ahlak anlayışına izin ermez, ahlakî sınırlanmayı kabul etmez.
Şimdiyse her tür rezilliği, Müslümanlıkla bağdaştıracak, uyuşturacak bir kıvam tutturulmaya, ortam hazırlanmaya çalışılmaktadır. Nitekim eşcinsel haklarını savunan dindar kişilikler ortaya çıkmıştır. “Hz. Lût Kıssası” çoktan unutulmuştur veya onlara göre zamanımıza hitap(!) etmemektedir.
Kadın algısı değiştirilmektedir. Artık dindar görünümlü kadınlar bile saygınlığını yitirmiş, -bizim de bazı hatalarımız dolayısıyla- sıradan kadın muamelesi görmektedir. Büyük-küçük, âlim, tahsilsiz hepsi aynıdır. Kim olursa olsun, kadın artık “anne” değildir. Cinsel ağırlıklı bir görüş hâkimdir. Erkek davranışlarından da bu hissedilir. (Baba) erkeklerin de eski itibarı yoktur.
Allah, ebeveyn, öğretmen, iş; dünyevî- uhrevî ilişkilerin ve bağların tümünde gevşeme, sapma açıkça fark edilmektedir.
Ev korunaklı, eğitim aldığımız, aziz bir yuva değil; hürriyetimizi imha eden, bizi boğan, kaçılası, düşük bir mekân haline gelmiştir. Sokaklar daha itibarlı ve nefes alacağımız yerlerdir.
Apayrı rol modelleri gündemdedir. Futbolcular, artistler, şarkıcılar, ne idüğü belirsiz uç tipler; millî ve dinî kahramanların, saygın devlet adamlarının, âlimlerin, idealistlerin yerini almaktadır.
Hiçbir şey saygıdeğer bulunmaz ve bu anlamda kalıcı, köklü değildir. Rüzgâr kişilikler tutunamamakta, yersiz fersiz, oradan oraya esmektedir. Dikili bir ağaçları, aileleri bile yoktur.
Kötü, zalim bir yelse önüne geleni devirmektedir.