Erdoğan: Ab İkircikli Davranış İçerisinde Olmamalı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'nin "ikircikli bir davranış içerisinde olmaması" gerektiğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'nin "ikircikli bir davranış içerisinde olmaması" gerektiğini söyledi. Polonya'da konuşan Erdoğan, AB için "Böyle bir birliğin, Müslüman olduğu için bir ülkeyi dışarıda bırakması kendi ilkelerine, kendi özüne, kendi birlik ve varlık sebebine tamamen aykırıdır." ifadelerini kullandı. Erdoğan, "Biz, en başından itibaren, AB'nin böyle bir ayrımcılık yapmadığına inanıyor, bundan sonra da yapmayacağını umuyor ve bekliyoruz. Eğer öyle bir şey varsa o zaman AB bunu açık, net ortaya koymalı. İkircikli bir davranış içerisinde olmamalı, tam tersine AB'nin hem Türkiye'ye hem İslam coğrafyası böyle bir dışlama yapmadığını göstermesini beklemek bizim hakkımızdır. Türkiye'nin AB'ye tam üye olması AB ile İslam dünyası arasında yeni bir kaynaşmanın kapılarını aralayacak kafalardaki soru işaretini giderecektir. Türkiye'nin AB üyeliği bölgesel barış adına çok güçlü bir adım olacak, medeniyetlerin ittifakına, ön yargıların kırılmasına büyük fayda sağlayacaktır." şeklinde konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya ve İsveç'in ardından geldiği Varşova'da, Polonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde verilen “Türkiye ve AB İlişkileri” konulu konferansta bir konuşma yaptı.Konuşmasında Polonya'da, ikili ve heyetlararası görüşmeler gerçekleştirdiklerini, cumhurbaşkanı ve parlamento başkanları ile bir araya geldiklerini anlatan Erdoğan, Türkiye - Polonya ilişkilerini dünden bugüne değerlendirme imkanı bulduklarını kaydetti. Türkiye ile Polonya ilişkilerinin Avrupa'da eşine ender rastlanır köklü bir maziye sahip olduğunu, iki ülkenin dostluk itibariyle 90 yıllık, diplomatik ilişkiler bakımından da 2014 yılında 600. yılı geride bıraktığını ifade eden Erdoğan, Polonya Cumhurbaşkanı Bronislaw Maria Komorowski'nin Mart ayında Türkiye'ye yapacağı ziyarette 600. yıl dönümünün kutlanacağını ve kutlamaların çeşitli etkinliklerle yıl boyunca devam edeceğini, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşların çalışmalarını sürdürdüğünü dile getirdi.

Erdoğan, 2014 yılının, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan arasında 1414 yılında tesis edilen, diplomatik ilişkilerin 600. yılı olduğunu belirterek "Böyle bir geçmişe sahip, aramızda siyasi bir süreç var. Günümüzde Türkiye - Polonya ilişkilerini ittifak bağlarını ele aldığımızda, NATO sürecinde Polonya'yı biz destekledik, AB sürecinde de Polonya bizi destekliyor. Bütün bu gelişmelere ilişkin olarak müşterek kaygılar temelinde her alanda birbirimize destek verdik, desteğimiz gelişerek güçleniyor. Önümüzdeki dönemde Polonya ile dostluk ve işbirliği bağlarımızı daha da geliştirmek suretiyle bölgesel ve küresel boyutta güçlü işbirlikleri tesis etmek istiyoruz. Hiç kuşkusuz Türkiye ve Polonya birçok noktada birbirlerine çok benziyorlar. 1414 yılında başlayan ve 600 yıl devam eden diplomatik ilişkilerimiz, aralarındaki mesafeye rağmen iki ülkenin aslında birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. İstanbul'da Polonezköy var, Polonezköy adını verdiğimiz Polonya'dan gelenlerin yerleştiği hala da kültürlerini devam ettirdiği şirin, güzel bir semtimiz var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış biri olarak Polonezköy'ü de oradaki vatandaşlarımızı da çok çok iyi tanırım, dostluklarımız devam eder." şeklinde konuştu.

POLONOZKÖY'E SÜRPRİZ ZİYARET

Başbakan Erdoğan, belki yarın Polonezköy'e sürpriz bir ziyaret yaparak oradaki vatandaşlarla görüşebileceğine işaret ederek, Türkiye'nin, Polonya ile ilişkilerinde oradaki vatandaşların önemli bir yeri ve konumu olduğunu da vurguladı. Türkiye'nin önemli şairlerinden Nazım Hikmet'in dedesinin de Polonya göçmeni olduğunu anımsatan Erdoğan, "Onun şiirlerinin burada seviliyor olması ayrıca bizi gururlandırıyor" dedi.

AVRUPA TARİHİ TÜRKİYE OLMADAN YAZILAMAZ

Polonya ile Türkiye'nin birçok noktada benzer özellikler taşıdığını, AB üyelik sürecinde iki ülkenin yaşadığı sıkıntıların da çok benzeştiğini vurgulayan Erdoğan, "Avrupa'da birlik fikri kökleri 15. yüzyıla kadar giden çok eski bir arayıştır. Yaşanan büyük acı ve yıkımların ardından, yakılmış, yıkılmış Varşova'yı düşünüyorum, onun harabe resimlerini gördüğüm zaman ve şu anda gelinen nokta birbirinden çok çok farklı. 1950'de bugünkü AB'nin temelleri atıldı, Türkiye ise 1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na 1959 yılında, rahmetli Menderes döneminde, üyelik başvursunda bulundu. Bu işin başlangıcı demir-çelik birliği olarak başlamış, daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak topluluk, daha sonra artık sosyal, siyasi birlik olarak AB'ye dönüşmüştür. Ortaklık ilişkilerimizin hukuki çerçevesini oluşturan Ankara Anlaşması ise 1963 yılında imzalandı. O günden bugüne 50 yıl geçti, hiçbir AB üyesi ülke kapıda 50 yıl bekletilmedi. AB üyeliği, ülkemiz bakımından aslında stratejik bir seçimdir. Avrupa ile özellikle temel kaygılarımız ve genel olarak çıkarlarımız aynıdır. Ortak bir geleceğe bakıyoruz, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünüğü gibi evrensel değerleri savunuyoruz. AB'nin genişlemesi, Avrupa'nın tarihi bütünleşme sürecinin tabi bir sonucu olmanın yanında, küresel gelişmenin de kaçınılmaz bir sonucu olarak gelişti. Türkiye'de bu sürecin her zaman bir parçası, etkin unsuru oldu. Avrupa'nın, özellikle tarihine baktığımızda, Türkiye'nin kıtada oynadığı role yer verilmeden hatta Türkiye arşivlerine başvurulmadan yazılması mümkün değildir." ifadelerini kullandı.

Avrupa ile Türkiye'nin tarihlerinin ortak olduğunun altını çizen Erdoğan, "halklar noktasında kesişmenin çok daha yoğun" olduğunu dile getirdi. Erdoğan, AB üyesi ülkelerde yaşayan, çalışan, çoğunluğu o ülkelerin vatandaşlığına geçmiş Türklerin sayısının 6 milyona yaklaştığını belirterek, "Biz, zaten şu anda AB'ye girmişiz. Peki bu engel niye?" diye sordu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye siyaseten, ekonomik olarak, güvenlik olarak, fiziken yani tarihin ve coğrafyanın gereki olarak AB ile zaten bütünleşmiştir. Türkiye'nin halkı Müslüman ülke olması AB'ye üye olması için asla engel değildir. Hepimiz Avrupa tarihinin tıpkı bugün Ortadoğu'da olduğu gibi çok kanlı din ve mezhep savaşlarına sahne olduğunu biliyoruz. Avrupa'da ırkçılık üzerinden çıkan savaşların geride milyonlarca ölü insan bıraktığını hepimiz biliyoruz. Avrupa, esasen farklılıkların ortadan kaldırıldığı, her türlü farklılığın zenginlik olarak değerlendirildiği yani din, mezhep, etnik köken farklılıklarını dışlamış bir birliktir, müktesebat bunu gerekli kılıyor. Böyle bir birliğin, Müslüman olduğu için bir ülkeyi dışarıda bırakması kendi ilkelerine, kendi özüne, kendi birlik ve varlık sebebine tamamen aykırıdır. Biz, en başından itibaren, AB'nin böyle bir ayrımcılık yapmadığına inanıyor, bundan sonra da yapmayacağını umuyor ve bekliyoruz. Eğer öyle bir şey varsa o zaman AB bunu açık, net ortaya koymalı. İkircikli bir davranış içerisinde olmamalı, tam tersine AB'nin hem Türkiye'ye hem İslam coğrafyası böyle bir dışlama yapmadığını göstermesini beklemek bizim hakkımızdır. Türkiye'nin AB'ye tam üye olması AB ile İslam dünyası arasında yeni bir kaynaşmanın kapılarını aralayacak kafalardaki soru işaretini giderecektir. Türkiye'nin AB üyeliği bölgesel barış adına çok güçlü bir adım olacak, medeniyetlerin ittifakına, ön yargıların kırılmasına büyük fayda sağlayacaktır."

AHDE VEFAYA TERS DÜŞÜYOR

10 yılı aşkın süredir Başbakan olduğunu, bu süre içerisinde ilk zamanlar AB'de liderler zirvesine davet edildiklerini belirten Erdoğan, "Müzakereci olmadığımız dönemde dahi davet edilirdik. Müzakereci olduk davet edildik. AB'deki bazı liderlerin değişmesi sonucunda bu uygulama kaldırıldı. Müzakereci ülkeler liderler zirvesine katılamaz oldu seviye iyice düşürüldü. Neler olup bitiyor hepsini dışarıdan takip eder hale geldik. AB müktesebatında böyle bir şey var mı? 'Yok' Bize verdikleri cevap bu. AB müktesebatına uygun olmaması hasebiyle ahde vefa denen bir olay var buna da ters düşüyor." dedi.

AB'ye üyelik noktasında sürecin yavaş ilerlediğini; ancak yavaşlamanın Türkiye'den değil AB'den kaynaklandığını vurgulamak zorunda olduğunu dile getiren Erdoğan, "Üyelik hedefimize ulaşmak için gerekli olan siyasi engeller var." dedi.

Türkiye'nin AB üyeliği konusunda geçici üyelik veya imtiyazlı ortaklık gibi yeni kavralar çıkardıklarını eleştiren Erdoğan, "Akla hayale gelmez şeyler ortaya çıkarmak suretiyle oyalam taktiklerini güttüler" dedi. Şu anda AB üyesi olan ülkelerde ne varsa Türkiye'de olduğunu, gerekli yasal düzenlemeleri çıkarmak için de siyasi irade bulunduğunu dile getiren Erdoğan, Türkiye'ye karşı samimi olanların ise üyelik için Türkiye'nin yük olacağı bahanesine sığındıklarını dile getirdi. Erdoğan, aksine Türkiye'nin yük almaya geleceğini belirterek, "Euro bölgesinde olanları gördünüz di mi? Yüz milyarlarca Euro verdiler üyelerini ayağa kaldırmak için. İsim vermeyeceğim." dedi. Erdoğan, "Bugüne kadar birlikle ilişkilerimizde ülkemize verilen sözlerinin tutulmamış olması inancımızı maalesef azaltmaktadır." diye ekledi. Erdoğan, müzakere süreci başladığında Türk halkından AB'ye destek oranın yüzde 70 olduğunu belirten Erdoğan, "Şimdi yüzde 30'lara düştü,istediğini söylüyor ama almazlar diyor, inancını kaybetti" dedi.

Konferansa Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Türkiye'nin Varşova Büyükelçisi Yusuf Ziya Özcan da katıldı.

POLONYA BALI HEDİYE EDİLDİ

Programın sonunda Polonya'dan kaçarak İstanbul'a gelen ve burada vefat ederek kabri de şu anda Polonozköy'de bulunan Polonyalı şair Adam Miskevir'in şiir kitabı ile Polonya balı hediye edildi. Enstitü Başkanı, "İstiyoruz ki Polonya ve Türkiye arasındaki ilişkiler her zaman tatlı olsun" diyerek balı Erdoğan'a verdi.

CİHAN

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Dünya Haberleri