İnsanın içini sinsice kemiren ve yaşam enerjisini tıpkı bir vampir gibi emen bir şeyler var. Kılıksız, şekilsiz, sebepsiz ve mantıksız bir şeyler… İsmi evham, vesvese ya da belki endişe? Hangimiz hiç düşmedi ki bu derde? Şimdilik biz bu sinsi yılana ve yaman düşmana endişe diyelim de… Gerisini siz anlayın işte. evham, vesvese, telaş ya da ismi tam olarak her ne ise…
Nedir endişe?
Henüz olmamış ya da belki hiç olmayacak felaket senaryoları kurup buna inanmaktır. Sol kulağa fısır fısır fısıldanan uğursuz fısıltılar, vesveseler ve vehimler kadar, kalbi ritimsiz ve temposuz bir hıza sürükleyen, kalbine ve beynine olmadık ateşler körükleyen başka ne var ki, insanın? Tabii, derece derece… Kiminde sadece birkaç hecelik, kiminde sabaha kadar uyutmayan gecelik huzursuzluk cümleleri ya da senaryoları…
Bir umutla alınıp içilen ne ilaçlar ne de sağduyunun, gerçeğin ve mantığın davetleri çaredir bu derde. Sağduyudan, gerçekten ve mantıktan bahsediyoruz çünkü bunların dışındakilerden oluşan uğursuz kurmacaları, diyoruz. Başta da dedik ya, ‘henüz olmamış ve belki de hiç olmayacak felaket senaryoları kurup buna inanmaktır endişe’ diye. Ne yazık ki böyle.
İnsanın ayağını yere mıhlayan, adım attırmayan, olduğu yerde saydıran bir şey olmasaydı, başı ve sonu aynı harf olur muydu hiç, bu kelimenin? Gülmeyin. ‘Kafanın biraz kırık’ ya da ‘sıyrık’ olduğu da söylenebilir, biraz amiyanelikte zarar görülmezse. Hakatan de öyledir. Sıyrık ve kırık.
Kimisinde yalnızca birkaç hecelik kimisinde gecelik kırıklar ve sıyrıklar vardır. Ama vardır. Çünkü sol kulak herkeste vardır. Vesvesenin uğursuz fısıltıları illaki uğursuz sözcükleri üfler. Kulak kapatılsa da ne beyin ne de kalp kapatılabilir. Kulak değil de kalbe ve beyne fısıldanan bir şeydir çünkü endişe. Ve bu iki organın da kulakları vardır.
Ne yapacağız o halde?
Kelin merhemi olsa, kendi başına sürerdi derler. Ve ben bir kel’im. Kelimelerim… Hepsi tükeniyor konu bu olunca. Yalnız diyorlar ki, “Allah’a sığın”
“Peki”, diyorum ben de.