8) Para: Bir ekonomin can damarı paradır. Para insanlar arasında kullanılan bir alış-veriş birimi ve hak ölçüsüdür. Bugün parası olmayan bir toplum ve parsız bir ekonomik sistem düşünülemez. Öyleyse hak dağılımında ölçü olan paranın devlet tarafından korunması zorunludur. Bir ülkede hükümetlerin millî para değeri ile oynaması (yani para değerinin düşürülmesi, devalüasyona gidilmesi) fertlerin haklarına müdahale anlamını taşır. Devalüasyon yoluyla, millî para değer kaybına uğrarken, fertlerin elinde bulunan para cinsinden tasarruflar da azalma gösterir. Bunun sonucu olarak ekonomide millî paradan kaçış olayı vukuu bulur. Ticaret âlemini bir telaş sararak, var olan ekonomik istikrar da bozulur. Bu nedenle bir ekonomide temel şart millî para değerinin namus gibi korunmasıdır.
9) Üretim: Üretim, mal ve hizmetleri meydana getiren veya mevcut malların faydalarını artıran bütün faaliyetlerdir.
Üretim, bütün ekonomilerin esas problemini teşkil eder. Bir ekonomide mevcut kaynakların en uygun amaçlara göre, israfa meydan verilmeden kullanılması gerekir. Üretim, toplumun faydası ve mutluluğu için yapılır. Faydaları dikkate alınmadan yapılan üretimler, insan ve toplum yapılarını bozar.
Bir toplum da önce zaruri olan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik teknolojinin geliştirilmesi ile insanların beslenme ve giyinme gibi üretim maddeleri sağlanmalıdır. Daha sonra ise sosyal refahı artırıcı üretime geçilmelidir. Eğer bir ülkede, belirli kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamak için üretim tek yönlü yapılıp, diğer kesimlerin bilhassa çoğunluğun duyduğu ihtiyaçlar ihmal edilirse, o toplum da büyük zıtlaşmalar meydana gelir ve huzursuzluk baş gösterir.
10) Dağıtım: Toplumu meydana getiren insanlar arasında adil bir dağıtımın olması gerekir. Üretilen maddeler, bütün bireylerin kullanımına ve istifadesine açık olmalıdır. Yani herkes alım gücüne erişmelidir. Bireylerin kimi emeği ile kimi de sermaye güçlerini kullanarak bulundukları ticari faaliyetlerle ekonomik pay almaktadırlar. Çalışma gücünden yoksun olanlara ise ihtiyaçlarını giderici bir pay verilmelidir. Bu pay, devlet tarafından sosyal garanti veya genel dayanışma çerçevesinde olmalıdır. Dağıtımda temel ilke, herkesin genel refah ile doğru orantılı olarak bir hayat düzeyine sahip olmasıdır.
11) İsraf ve Lüks: Gereksiz harcama israftır. Gösteriş türünden harcamalar ve mallar da lükstür. Bir ülkede israf ve lüks harcamaların önü alınmadığı sürece, ekonomik kalkınma çabaları boşa çıkar. Ekonomik kalkınma; gereksiz masrafları ve harcamaları önleyerek, topluma faydalı olacak yatırım, üretim ve harcama politikası ile mümkündür.
12) Kalkınmada Devletin Önderlik Etmesi: Bir ülkede kalkınma politikası yürütülürken, devletin en büyük çabayı gösterip, yapılacak yatırım ve kurulacak tesislere yardımcı olması gerekir. İş yapmak isteyenlere her yönüyle önderlik edip, fertleri ve teşebbüsleri yatırıma teşvik etmelidir.
13) Ekonomik Faaliyetleri Plânlı ve Programlı Olarak Yürütmek: Ekonomik faaliyetleri bir bütün olarak ele alıp bir plân ve program dahilinde yürütmek gerekir. Ülke ihtiyaçları düşünülmeden yapılan yatırımlar ve kurulan tesislerden ekonomik fayda temin edilemez.
14) Bürokratik Engelleri Kaldırmak: Yersiz ve lüzumsuz bütün formaliteleri ortadan kaldırmak gerekir. Devlet organlarında vatandaşlara her türlü kolaylıklar sağlanmalıdır. Meseleler pratik metotlarla çözüme bağlanmalıdır.
15) İş Seferberliği Getirmek: Türkiye’nin geniş yeraltı ve yerüstü ekonomik zenginlikleri mevcuttur. Bu kaynakları bir iş seferberliği çıkarmak suretiyle, fedakârlık göstererek işletmek ve değerlendirmek gerekir. 1945 yılında her yönüyle tahrip edilmiş olarak harpten çıkan Almanya, çıkarılan iş seferberliği ve insanların fedakârlığı sayesinde yeniden dünyanın en ileri teknolojisine sahip olmuştur.
16) Dış Borçlanmada Teslimiyetten Uzak Olmak: Bugün Üçüncü Dünya Ülkeleri, büyük bir dış borç yükü altındadırlar. Bu durum ise gelişme ve kalkınmayı engelleyen etkiler yapmaktadır. Dış borçlanma gerek ekonomik, gerekse siyasi olmak üzere çok yönlü menfi etkiler yapmaktadır.
Peki dış borçlanmadan kurtulmanın yolu yok mudur?
Bugün ekonomik ilişkilerin çok yönlü olarak geliştiği şu çağda, dış borcu olmayan ülke yok denecek kadar azdır. Ancak dış borçlanmada karşılıklı fayda prensibi önemlidir. Ülkeler, kalkınma politikalarını yürütürken dış borçlanmaya ihtiyaç duydukları zaman, fayda temin edici ve sömürgeci etkileri olmayan dış finansman kaynaklarını aramalıdırlar. Ayrıca atıl duran iç tasarrufları da harekete geçirmek suretiyle kalkınma hedeflerine varılabilir.
Yüksek düzeyde dış borcu olan Türkiye’de halkın elinde birikmiş olan “altın tasarrufu” ülke dış borçlarını ödeyebileceği gibi, yeni yatırımların gerçekleşmesini sağlayacak seviyededir. Türkiye, atıl duran iç tasarruf birikimlerini ekonomiye kanalize etmek suretiyle dış borçlanmadan kurtularak, ekonomik kalkınmasını sağlama yoluna gitmelidir. (Devam Edecek)
9) Üretim: Üretim, mal ve hizmetleri meydana getiren veya mevcut malların faydalarını artıran bütün faaliyetlerdir.
Üretim, bütün ekonomilerin esas problemini teşkil eder. Bir ekonomide mevcut kaynakların en uygun amaçlara göre, israfa meydan verilmeden kullanılması gerekir. Üretim, toplumun faydası ve mutluluğu için yapılır. Faydaları dikkate alınmadan yapılan üretimler, insan ve toplum yapılarını bozar.
Bir toplum da önce zaruri olan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik teknolojinin geliştirilmesi ile insanların beslenme ve giyinme gibi üretim maddeleri sağlanmalıdır. Daha sonra ise sosyal refahı artırıcı üretime geçilmelidir. Eğer bir ülkede, belirli kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamak için üretim tek yönlü yapılıp, diğer kesimlerin bilhassa çoğunluğun duyduğu ihtiyaçlar ihmal edilirse, o toplum da büyük zıtlaşmalar meydana gelir ve huzursuzluk baş gösterir.
10) Dağıtım: Toplumu meydana getiren insanlar arasında adil bir dağıtımın olması gerekir. Üretilen maddeler, bütün bireylerin kullanımına ve istifadesine açık olmalıdır. Yani herkes alım gücüne erişmelidir. Bireylerin kimi emeği ile kimi de sermaye güçlerini kullanarak bulundukları ticari faaliyetlerle ekonomik pay almaktadırlar. Çalışma gücünden yoksun olanlara ise ihtiyaçlarını giderici bir pay verilmelidir. Bu pay, devlet tarafından sosyal garanti veya genel dayanışma çerçevesinde olmalıdır. Dağıtımda temel ilke, herkesin genel refah ile doğru orantılı olarak bir hayat düzeyine sahip olmasıdır.
11) İsraf ve Lüks: Gereksiz harcama israftır. Gösteriş türünden harcamalar ve mallar da lükstür. Bir ülkede israf ve lüks harcamaların önü alınmadığı sürece, ekonomik kalkınma çabaları boşa çıkar. Ekonomik kalkınma; gereksiz masrafları ve harcamaları önleyerek, topluma faydalı olacak yatırım, üretim ve harcama politikası ile mümkündür.
12) Kalkınmada Devletin Önderlik Etmesi: Bir ülkede kalkınma politikası yürütülürken, devletin en büyük çabayı gösterip, yapılacak yatırım ve kurulacak tesislere yardımcı olması gerekir. İş yapmak isteyenlere her yönüyle önderlik edip, fertleri ve teşebbüsleri yatırıma teşvik etmelidir.
13) Ekonomik Faaliyetleri Plânlı ve Programlı Olarak Yürütmek: Ekonomik faaliyetleri bir bütün olarak ele alıp bir plân ve program dahilinde yürütmek gerekir. Ülke ihtiyaçları düşünülmeden yapılan yatırımlar ve kurulan tesislerden ekonomik fayda temin edilemez.
14) Bürokratik Engelleri Kaldırmak: Yersiz ve lüzumsuz bütün formaliteleri ortadan kaldırmak gerekir. Devlet organlarında vatandaşlara her türlü kolaylıklar sağlanmalıdır. Meseleler pratik metotlarla çözüme bağlanmalıdır.
15) İş Seferberliği Getirmek: Türkiye’nin geniş yeraltı ve yerüstü ekonomik zenginlikleri mevcuttur. Bu kaynakları bir iş seferberliği çıkarmak suretiyle, fedakârlık göstererek işletmek ve değerlendirmek gerekir. 1945 yılında her yönüyle tahrip edilmiş olarak harpten çıkan Almanya, çıkarılan iş seferberliği ve insanların fedakârlığı sayesinde yeniden dünyanın en ileri teknolojisine sahip olmuştur.
16) Dış Borçlanmada Teslimiyetten Uzak Olmak: Bugün Üçüncü Dünya Ülkeleri, büyük bir dış borç yükü altındadırlar. Bu durum ise gelişme ve kalkınmayı engelleyen etkiler yapmaktadır. Dış borçlanma gerek ekonomik, gerekse siyasi olmak üzere çok yönlü menfi etkiler yapmaktadır.
Peki dış borçlanmadan kurtulmanın yolu yok mudur?
Bugün ekonomik ilişkilerin çok yönlü olarak geliştiği şu çağda, dış borcu olmayan ülke yok denecek kadar azdır. Ancak dış borçlanmada karşılıklı fayda prensibi önemlidir. Ülkeler, kalkınma politikalarını yürütürken dış borçlanmaya ihtiyaç duydukları zaman, fayda temin edici ve sömürgeci etkileri olmayan dış finansman kaynaklarını aramalıdırlar. Ayrıca atıl duran iç tasarrufları da harekete geçirmek suretiyle kalkınma hedeflerine varılabilir.
Yüksek düzeyde dış borcu olan Türkiye’de halkın elinde birikmiş olan “altın tasarrufu” ülke dış borçlarını ödeyebileceği gibi, yeni yatırımların gerçekleşmesini sağlayacak seviyededir. Türkiye, atıl duran iç tasarruf birikimlerini ekonomiye kanalize etmek suretiyle dış borçlanmadan kurtularak, ekonomik kalkınmasını sağlama yoluna gitmelidir. (Devam Edecek)