Bir ülkede sağlıklı, istikrarlı ve düzenli ekonomik kalkınmadan bahsedebilmek için, ekonominin temelini oluşturan konuların sıhhatli bir yapı içerisinde işlemesi gerekir.
Bir ülke ekonomisinde, ekonomik çözüm için yapılması gerekenler ve alınması gerekli olan tedbirler vardır. Ekonomide yapılması gerekenler yapılmadığı, alınması gerekli olan tedbirler de zamanında alınmadığı sürece o ülkede ekonomik kalkınma sağlanamaz.
Ekonomik çözüm için, ekonominin temel taşları mutlaka yerli yerine oturtulmalıdır. Özellikle şu meselelerin öncelikle halledilmesi, ekonomik yapının güven kazanması bakımından elzemdir.
1) Devletin Ekonomi Politikası
2) Millî Ruh
3) Kanaat
4) Tasarruf
5) Yatırım
6) Altın
7) Faiz
8) Para
9) Üretim
10) Dağıtım
11) İsraf ve Lüks
Bir toplumda bu temel ekonomik meseleler çözüme kavuşmadığı sürece, ekonomik krizler ve bunalımlardan kurtulmak mümkün değildir.
Kalkınma çabası içinde olan Türkiye, henüz iktisadi bunalımdan kurtulmuş değildir. Türkiye’de ekonomik bunalım sürecinin aşılabilmesi için köklü ve kalıcı tedbirlere ihtiyaç vardır.
Toplumların kalkınması, insanların sosyal refaha ulaşması; ancak kaynakların israf edilmemesi ve adil dağılımın sağlanması ile mümkündür. Bu ise sıhhatli bir ekonomi ile gerçekleşir.
Sıhhatli bir ekonomi için alınması gerekli olan tedbirler şunlardır:
1) Devletin Ekonomi Politikası: Bir toplumda yaşayan insanların huzur ve refahı için devletin; istikrarlı, güvenli ve bütün fertlere adil dağılımı öngören bir iktisadi politika takip etmesi gerekir. Devletin görevi koruma, kollama ve fertlere hizmet götürmektir. Devletin varlığı fertler içindir. Devlet eldeki imkânlarını fertler lehine kullanmazsa ya acze düşmüş olur, ya da belirli gruplar elinde sömürülür. Bu nedenle köklü ve sağlam temellere dayanan bir devletin ekonomi politikası, adil bir üretim, vergilendirme ve dağılım yoluyla, bütün fertlerin refahını garanti eder biçimde kucaklayıcı olmalıdır.
2) Millî Ruh: Ekonomik kalkınmanın temelini teşkil eden en önemli unsur hiç şüphesiz insandır. Öyleyse bir toplumda en önemli mesele de insanın yetiştirilmesidir. Ekonomik kalkınma ve toplumların refah seviyesine ulaşması için; insanın yetişmesi, bilgi birikimi kazanması ve millî duyguları taşıması gereklidir. Ülke yönetiminde görev üstlenecek kişilerin, teknik bilgi, idarecilik vs. gibi konularda bilgi sahibi olmaları gerektiği gibi, millî meseleler, tarihi bilgiler ve dünya siyaseti konularında da çok geniş bilgilere sahip olmaları gerekir. Sadece teknik bilgilerle ekonomik problemler çözülemez.
3) Kanaat: Kalkınmada esas insanların millî ruh düşüncesine sahip olmaları gerektiği gibi, kanaatkâr olmaları da zorunludur. Sınırsız bir biçimde başkasın hakkını gasp ederek kazanma ve harcama hırsı, insanlar arası gerginlikleri artırır. O toplumda, gelişme ve kalkınma sekteye uğrar. Bu konuda Hz. Ali (r.a.): “Kanaat gösteren aziz, aç gözlülük yapan zelil olur” demiştir. Onun için insanların sahip oldukları varlıklarına kanaat göstermeleri, başkasının varlığına haset ve kin duymadan, meşru yoldan çalışma ve kazanma yollarını aramaları gerekir.
4) Tasarruf: Bir toplumda lüks ve israf olan tüketim taleplerini ortadan kaldırıp, tasarruf eğilimini sağlamak gerekir. Faiz haddinin yükseltilmesi hedef alınarak sağlanacak tasarruflarla hiçbir olumlu sonuç alınamayacağı gibi, ekonomi de büyük bir felce uğrar. Faizi prensip olarak kabul eden, kapitalist uygulamalara sahip Batı dünyası, faiz haddinin sıfır seviyesine indirilmesini münakaşa ederken, geri kalmış ve gelişmekte olan Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde faizin yüksek oranlarda uygulamaya konması ve kurtuluş reçetesi olarak takdim edilmesi izahı mümkün olmayan ekonomik bir hadisedir. Batılı ülkeler her ne kadar faiz haddinin sıfır seviyesine indirilmesini tartışma konusu yapmışlarsa da (Keynes Dönemi), kesin olarak faizden vazgeçme düşünceleri olmadığı için ekonomik bunalımlardan kurtulamamaktadırlar.
Dünyanın içinde bulunduğu büyük belâ (ekonomik bunalım) faizdendir. Bir ekonomide tasarruf eğilimini artırmak için faizin etkisini ortadan kaldırmak gerekir. Faizsiz ekonomilerde tasarruf eğilimli çok yönlü olarak artar. Burada Türkiye’yi örnek alarak konuyu açıklayacak olursak; devlet faizsiz bir yatırım fonu kurmak suretiyle en küçük tasarrufları bile bir araya getirebilir. Ancak devletin bu tasarruflara güven vermesi şarttır. İktidar değişiklikleri vatandaşın güvenini sarsan yönde etkiler yapmamalıdır. Devlet, sağlanan tasarruflar için öncülük ve yatırımcılık görevi yaptıktan sonra, kurulan teşebbüslerin hisselerini tasarruf sahiplerine vermelidir. Bu şekilde atıl bir vaziyette duran ve küçük tasarruf değerlerinin birikmesi sonucu hem yatırımlar artacak, hem de işsizlik problemi de belirli merhalelerle çözülecektir.
Böylece faiz haddini yüksek seviyede tutarak, tasarruf sağlamayı amaçlayan, ama istenen düzeyde tasarruf eğilimi olmayan, yatırım yapılamayan, enflasyonu körükleyen ekonomik düşüncenin tutarsızlığı daha iyi anlaşılacaktır.
5) Yatırım: Gerek sağlanan tasarruflarla, gerekse atıl olan imkânları harekete geçirmek suretiyle, yatırım tercihlerini artırmak gerekir. Ancak yatırımların ihtiyaçların zaruret derecesine göre israfa meydan vermeden yönlendirilmesi ve ekonomik fayda sağlayıcı alanlara kanalize edilmesi esastır. İsrafçı ve lüzumsuz tüketime dönük yatırımlar, ekonomik istikrarı bozar. Toplumda, yoksulluk ve sefalete düşer. Yatırımlar, ihtiyaçların türlerine göre sıralamaya tabi tutulmalıdır. Önce zaruri ihtiyaçların karşılanması için yatırımlar yapılmalıdır.
6) Altın: Altın en büyük ekonomik güçtür. Gelişmiş ülkeler, altının ekonomide kullanımını yüzde yüze yakın bir oranda sağlamışlardır. Fakat geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler de altının ekonomik değeri yeterince anlaşılmış değildir. Bir ekonomide piyasa hareketleri dışında atıl olarak bekletilen altın vs. kıymetlerin halk nezdinde kalması, o toplumun “varlık içinde yokluk” çekmesine neden olur.
Bu konuya bir misal verirsek; Türkiye’de yastık altında saklanan veya bilezik, kolye, yüksük olarak takılan altınların ve takıların büyük miktarda olduğu tahmin edilmektedir. Yastık altındaki altınlar, “Altın Sertifikası”, “Altın Bankası” veya Merkez Bankası’nca oluşturulacak döviz ve altın piyasası gibi projelerle veya daha değişik projelerin uygulanmasıyla hazineye intikal ettirilmelidir.
7) Faiz: Faiz, alın terine dayanmadan, riske girmeden elde edilen bir fazlalıktır. Enflasyonun en önemli sebebi faizdir. Faizin olduğu yerde zam, pahalılık ve sömürü vardır. Bir ekonomide % 50 faiz varsa, orada fiyatlar her yıl % 50 oranında artacak demektir. Ekonomileri faiz temeli üzerine kurulu olan ülkeler de, para değerini korumak mümkün olmadığı gibi, enflasyonu önlemekte hayal olur.
Batılı ekonomist J. M. Keynes: “Medeniyet seviyesinin yüksek olduğu toplumlarda faiz haddi son derece düşüktür; ideal toplum da ise faiz haddi % 0’dır” derken, faizin medeniyetleri bile çökertecek düzeyde etkili olduğu vurgulamıştır.
Faiz, bir toplumda ekonomik, sosyal ve ahlâki olmak üzere çok yönlü menfi tesirler yapar. Hatta var olan ekonomik istikrarı bozan faizdir. Sıhhatli bir ekonomik yapı için faizin % 0 seviyesinde olması gerekir. Sıhhatli bir ekonomi faizsiz ekonomidir.
Devam Edecek
Bir ülke ekonomisinde, ekonomik çözüm için yapılması gerekenler ve alınması gerekli olan tedbirler vardır. Ekonomide yapılması gerekenler yapılmadığı, alınması gerekli olan tedbirler de zamanında alınmadığı sürece o ülkede ekonomik kalkınma sağlanamaz.
Ekonomik çözüm için, ekonominin temel taşları mutlaka yerli yerine oturtulmalıdır. Özellikle şu meselelerin öncelikle halledilmesi, ekonomik yapının güven kazanması bakımından elzemdir.
1) Devletin Ekonomi Politikası
2) Millî Ruh
3) Kanaat
4) Tasarruf
5) Yatırım
6) Altın
7) Faiz
8) Para
9) Üretim
10) Dağıtım
11) İsraf ve Lüks
Bir toplumda bu temel ekonomik meseleler çözüme kavuşmadığı sürece, ekonomik krizler ve bunalımlardan kurtulmak mümkün değildir.
Kalkınma çabası içinde olan Türkiye, henüz iktisadi bunalımdan kurtulmuş değildir. Türkiye’de ekonomik bunalım sürecinin aşılabilmesi için köklü ve kalıcı tedbirlere ihtiyaç vardır.
Toplumların kalkınması, insanların sosyal refaha ulaşması; ancak kaynakların israf edilmemesi ve adil dağılımın sağlanması ile mümkündür. Bu ise sıhhatli bir ekonomi ile gerçekleşir.
Sıhhatli bir ekonomi için alınması gerekli olan tedbirler şunlardır:
1) Devletin Ekonomi Politikası: Bir toplumda yaşayan insanların huzur ve refahı için devletin; istikrarlı, güvenli ve bütün fertlere adil dağılımı öngören bir iktisadi politika takip etmesi gerekir. Devletin görevi koruma, kollama ve fertlere hizmet götürmektir. Devletin varlığı fertler içindir. Devlet eldeki imkânlarını fertler lehine kullanmazsa ya acze düşmüş olur, ya da belirli gruplar elinde sömürülür. Bu nedenle köklü ve sağlam temellere dayanan bir devletin ekonomi politikası, adil bir üretim, vergilendirme ve dağılım yoluyla, bütün fertlerin refahını garanti eder biçimde kucaklayıcı olmalıdır.
2) Millî Ruh: Ekonomik kalkınmanın temelini teşkil eden en önemli unsur hiç şüphesiz insandır. Öyleyse bir toplumda en önemli mesele de insanın yetiştirilmesidir. Ekonomik kalkınma ve toplumların refah seviyesine ulaşması için; insanın yetişmesi, bilgi birikimi kazanması ve millî duyguları taşıması gereklidir. Ülke yönetiminde görev üstlenecek kişilerin, teknik bilgi, idarecilik vs. gibi konularda bilgi sahibi olmaları gerektiği gibi, millî meseleler, tarihi bilgiler ve dünya siyaseti konularında da çok geniş bilgilere sahip olmaları gerekir. Sadece teknik bilgilerle ekonomik problemler çözülemez.
3) Kanaat: Kalkınmada esas insanların millî ruh düşüncesine sahip olmaları gerektiği gibi, kanaatkâr olmaları da zorunludur. Sınırsız bir biçimde başkasın hakkını gasp ederek kazanma ve harcama hırsı, insanlar arası gerginlikleri artırır. O toplumda, gelişme ve kalkınma sekteye uğrar. Bu konuda Hz. Ali (r.a.): “Kanaat gösteren aziz, aç gözlülük yapan zelil olur” demiştir. Onun için insanların sahip oldukları varlıklarına kanaat göstermeleri, başkasının varlığına haset ve kin duymadan, meşru yoldan çalışma ve kazanma yollarını aramaları gerekir.
4) Tasarruf: Bir toplumda lüks ve israf olan tüketim taleplerini ortadan kaldırıp, tasarruf eğilimini sağlamak gerekir. Faiz haddinin yükseltilmesi hedef alınarak sağlanacak tasarruflarla hiçbir olumlu sonuç alınamayacağı gibi, ekonomi de büyük bir felce uğrar. Faizi prensip olarak kabul eden, kapitalist uygulamalara sahip Batı dünyası, faiz haddinin sıfır seviyesine indirilmesini münakaşa ederken, geri kalmış ve gelişmekte olan Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde faizin yüksek oranlarda uygulamaya konması ve kurtuluş reçetesi olarak takdim edilmesi izahı mümkün olmayan ekonomik bir hadisedir. Batılı ülkeler her ne kadar faiz haddinin sıfır seviyesine indirilmesini tartışma konusu yapmışlarsa da (Keynes Dönemi), kesin olarak faizden vazgeçme düşünceleri olmadığı için ekonomik bunalımlardan kurtulamamaktadırlar.
Dünyanın içinde bulunduğu büyük belâ (ekonomik bunalım) faizdendir. Bir ekonomide tasarruf eğilimini artırmak için faizin etkisini ortadan kaldırmak gerekir. Faizsiz ekonomilerde tasarruf eğilimli çok yönlü olarak artar. Burada Türkiye’yi örnek alarak konuyu açıklayacak olursak; devlet faizsiz bir yatırım fonu kurmak suretiyle en küçük tasarrufları bile bir araya getirebilir. Ancak devletin bu tasarruflara güven vermesi şarttır. İktidar değişiklikleri vatandaşın güvenini sarsan yönde etkiler yapmamalıdır. Devlet, sağlanan tasarruflar için öncülük ve yatırımcılık görevi yaptıktan sonra, kurulan teşebbüslerin hisselerini tasarruf sahiplerine vermelidir. Bu şekilde atıl bir vaziyette duran ve küçük tasarruf değerlerinin birikmesi sonucu hem yatırımlar artacak, hem de işsizlik problemi de belirli merhalelerle çözülecektir.
Böylece faiz haddini yüksek seviyede tutarak, tasarruf sağlamayı amaçlayan, ama istenen düzeyde tasarruf eğilimi olmayan, yatırım yapılamayan, enflasyonu körükleyen ekonomik düşüncenin tutarsızlığı daha iyi anlaşılacaktır.
5) Yatırım: Gerek sağlanan tasarruflarla, gerekse atıl olan imkânları harekete geçirmek suretiyle, yatırım tercihlerini artırmak gerekir. Ancak yatırımların ihtiyaçların zaruret derecesine göre israfa meydan vermeden yönlendirilmesi ve ekonomik fayda sağlayıcı alanlara kanalize edilmesi esastır. İsrafçı ve lüzumsuz tüketime dönük yatırımlar, ekonomik istikrarı bozar. Toplumda, yoksulluk ve sefalete düşer. Yatırımlar, ihtiyaçların türlerine göre sıralamaya tabi tutulmalıdır. Önce zaruri ihtiyaçların karşılanması için yatırımlar yapılmalıdır.
6) Altın: Altın en büyük ekonomik güçtür. Gelişmiş ülkeler, altının ekonomide kullanımını yüzde yüze yakın bir oranda sağlamışlardır. Fakat geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler de altının ekonomik değeri yeterince anlaşılmış değildir. Bir ekonomide piyasa hareketleri dışında atıl olarak bekletilen altın vs. kıymetlerin halk nezdinde kalması, o toplumun “varlık içinde yokluk” çekmesine neden olur.
Bu konuya bir misal verirsek; Türkiye’de yastık altında saklanan veya bilezik, kolye, yüksük olarak takılan altınların ve takıların büyük miktarda olduğu tahmin edilmektedir. Yastık altındaki altınlar, “Altın Sertifikası”, “Altın Bankası” veya Merkez Bankası’nca oluşturulacak döviz ve altın piyasası gibi projelerle veya daha değişik projelerin uygulanmasıyla hazineye intikal ettirilmelidir.
7) Faiz: Faiz, alın terine dayanmadan, riske girmeden elde edilen bir fazlalıktır. Enflasyonun en önemli sebebi faizdir. Faizin olduğu yerde zam, pahalılık ve sömürü vardır. Bir ekonomide % 50 faiz varsa, orada fiyatlar her yıl % 50 oranında artacak demektir. Ekonomileri faiz temeli üzerine kurulu olan ülkeler de, para değerini korumak mümkün olmadığı gibi, enflasyonu önlemekte hayal olur.
Batılı ekonomist J. M. Keynes: “Medeniyet seviyesinin yüksek olduğu toplumlarda faiz haddi son derece düşüktür; ideal toplum da ise faiz haddi % 0’dır” derken, faizin medeniyetleri bile çökertecek düzeyde etkili olduğu vurgulamıştır.
Faiz, bir toplumda ekonomik, sosyal ve ahlâki olmak üzere çok yönlü menfi tesirler yapar. Hatta var olan ekonomik istikrarı bozan faizdir. Sıhhatli bir ekonomik yapı için faizin % 0 seviyesinde olması gerekir. Sıhhatli bir ekonomi faizsiz ekonomidir.
Devam Edecek