Eğitimimizin Hali

Süleyman Küçük

Bu yıl üniversiteye yerleştirme sisteminin açıklanması en çok bir milyon adayın, tercih yapma hakkı varken tercihte bulunmaması yönüyle dikkat çekti.

Yüksek öğreti kurumlarında binlerce kontenjan açık kaldı. Hâlbuki sınava girenler tercih yapmış olsalardı, en azından üniversiteli olabilirlerdi ama istemediler.

Çok büyük ihtimalle bu yıl kurs hayatını bir daha yaşayacak ve gelecek tekrar sınava girecekler.

Kazanma ihtimalinin daha da düşük olmasını göze alacaklar. Hem kendileri hem de aileleri için büyük risk taşıyor bu tercih.

Bir başka önemli ayrıntı ise önceki yıllarda üniversiteyi kazanıp halen üniversite öğrencisi olan, hatta mezun olup yeniden sınava girenlerin sayısının yarım milyondan fazla olmasıdır.

Yıllardır dayatılan yanlış eğitim ve ucube sınav sisteminin çocuklarımıza getirdiği durum budur.

Bu yanlış ve ucube sistemin özeti ise şöyledir:

Liseden bu yıl mezun olan ve puanı hesaplanan bir milyon 74 bin adaydan sadece 191 bini lisans bölümlerine girebildi.

Bu çerçeveden olaya baktığınızda, sınavın kazananı kim?

Öğrenciler mi, devlet mi, aileler mi, işverenler mi, bilim mi, vakıf üniversiteleri mi yoksa dershaneler mi?

Hele bir de her lise mezuniyet ve YKS puan ortalamasını açıklasa ortaya çok daha farklı bir tablo çıkacak!

Bu böyle devam edip gidemez, en azından gitmemeli diyerek bu garabet durdurulmalı.

Çok geç diyenler olacaktır.

Meşhur sözdür; Zararın neresinden dönersek kârdır.

Anne babanın elinde en akıllısından bir telefon, yaşının önemi olmadan her çocuğun elinde telefon veya tablet var.

Okullarda verilen internet tabanlı eğitim sistemi var diye milletin çocuğunu işin içinden çıkamayacağı bir teknoloji bağımlısı haline dönüştürdüler.

Teknolojinin eğitim sistemine dâhil edilmesinin hem de fazlaca dâhil edilmesinin zararını hep beraber sınav sonuçlarında görüyoruz.

Yanlış anlamaları önlemek açısından peşin olarak anlatalım.

Teknolojinin eğitim sistemine dâhil edilmesinden kastımız derslerin, ödevlerin ve sınavların internetin nimetlerinden faydalanılarak yapılması değil.

Bunlar yapılırken çocuklarımız daha kolay öğrensin ve daha başarılı olsun diye ellerine verdiğimiz telefonların imkânlarının ders dışı kullanıma açık alan olarak ortaya çıkmasıdır.

Tv dizilerindeki ahlâk ve namus kavramlarının yok sayılmasından sonra telefonlar ile ulaşılabilen film ve videolarda da milletin inanç ve kültürünü bırakın aile ortamında seyredilmesi mümkün olmayan şeyler arkadaş ortamları adı verilen birlikteliklerde uluorta seyrediliyor.

Üstelik bunlar çok normal şeylermiş gibi anlatılarak daha da yayılması sağlanmış oluyor.

Çünkü ana baba olarak çok fazla umursamaz olduk ve çocukları okula göndermekle sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi geri kalanın ise “ne hali varsa görsün” tavrı ile sonuçlanması gerektiğine düşürüldük.

Böyle sorumsuz bireyler üreten bir eğitim ve öğretim sistemi devam ederse tehlike sadece çocukların kendi aralarında çekip paylaştıkları videolarla kalmayacaktır.

Kendi yaşıtlarındaki arkadaşlarını bırakın küçük kardeşlerinden anne babalarını komik duruma çeviren videolarla ortaya çıkabileceklerdir.

Çocuklarımızı en korkunç tehlike olan küçük yaşta TV karşısına oturtarak başladığımız bu durum, şimdilerde internet ortamındaki şeytanlaşmış insan görünümlü mahlûklar ile büyüyor.

Herhangi bir sosyal ortama girdiğinde içinde yaşadığı toplumun örf, adet ve yazılı olmasa da uyulmasına özen gösterilen toplumsal aidiyet kurallarına uyduğu için sevgi ve saygı gören öğrenciler yerine neredeyse toplumsal kuralları yıkmayı hedef alan bir çete mensubu benzeri kişilikle karşılaşıyoruz.

FARKINDA MIYIZ?

Annesini babasını dinlemeyen, okul basıp öğretmenini döven narsist öğrencileri biz yetiştirdik.

Çocuklarımızın ilk başlarda masum gibi görünen davranışlarının masum olmadığını ancak olay polisiye hale geldikten sonra mı fark edeceğiz?

Yıllarca çocuklarımıza hiçbir ölçüye dikkat etmeden seyrettirdiğimiz çizgi film ve dizilerde verilen subliminal mesajların bizim aleyhimize işleyen bir mekanizma olduğunu illaki bu büyük proje sahiplerinin açıklamaları ile mi öğrenince inanacağız?

Milletimiz, ailemiz ve çocuklarımız üzerindeki en büyük vesayet, eğitim vesayetidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.