Medreseden mektebe geçerken, ruh bilgisinden maddenin bilgisine dönen gerileyiş, iç gözlemin yollarını tıkadı ve bütün zihinleri maddenin bilgisine meftun hâle getirdi. ((Nureddin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, İst, 2019, s.96)
Hayâtımızı ebedî değerlere kavuşturacak ilim ideali, günlük hayâtın realitesine fedâ edilmiş, ilim hayâta teslim olmuştur. (s.95)
Yunancadan alınan ‘lise’ kelimesiyle, Latinceden alınan ‘fakülte’ ve ‘üniversite’ kelimelerini öğretim yuvalarımızın alnına yazmak, Türk çocuğuna ızdırap vericidir. Bu derdin çâresini er geç Çin’de de olsa arayacağız. (s.98)
Sınıfında birinci olan hayatta sonuncu olması tabii karşılandı. Cemiyet nizâmındaki adâletsizlik, mektebi gözlerde küçülttü. Diploma, gence hayat sahnesinde verilecek yeri tâyin etmez oldu. (s.100)
Mektep; millet kültürünün, millet rûhunun bayrağıdır. Vatan topraklarında yalnız o bayrak dalgalanır. Yabancı mekteplerin yayacağı kültürler, bir memlekete medeniyet ve irfan getirmez, belki o milletin kültürünü yara bere içinde perişan bırakır. (s.101)
İlköğretimin gâyesi kalbin terbiyesi, orta öğretimde gâye aklın terbiyesi, yüksek öğretimde ise ihtisaslardır. İlkokul, kalbi temiz bir maya ile yoğurmak içindir. Bu maya, dînin sevgi telkinleriyle bütün mâzi ve milli mefâhir (=iftihar edilecek şeyler) olmalıdır. İlkokulda çocuklara verilmesi lüzumlu eşya bilgisi pek az bir şeydir. İlk mektepçilik denen büyük sanat, dindeki aşk idealini damla damla çocuğun kalbine aşılamak ve o kalbin çarpıntılarını milli mefâhirin temposuna uydurmak sanatıdır. Bu aşk idealiyle sunulan değerler, hakikatlerin sevgisi kendi ruh hayâtını samimiyetle ve dikkatle yaşama sanatıdır. (s.113)
Avrupa medeniyetinin yaptığı hatâları yapmamak, Avrupalı gibi makine âşığı değil, ruh ve vicdan âşığı yetiştirmek istiyorsak, Avrupa’dan aldığımız metodları değiştirmemiz lâzımdır. (s.117)
Bize kendi varlığımıza aydınlık olabilecek müesseseler lâzım. İlkokulda çocuğa adım adım târihinin sevgisi aşılanırken ve kendi varlığı, târihinin hadiseleri arasında kendine tanıtılırken ona insanlık dersi de tertemiz örneklerle, sevgi ve merhamet metodlarıyla aşılanır. Biz çocuğa sâdece maddi tabiatı tanıtmakla, bütün âlemi öğrettiğimizi sanıyoruz. Meyvelerin ve oyunların adını, şehirlerle kıtaların adını, hayvanları ve nakil araçlarını öğrenmekle hayat anlaşılır zannettik. Halbuki dünyâmız her şeyden önce, hareketlerin dünyâsıdır. Fransız çocuğu, Lafontaine’in masallarında hayâtın ilk hikmetini buluyor. Bizim zengin halkıyâtımızın mekteplerden içeri giremediğini düşünmek insana yeis vericidir. (s.120)
Eğitim bir ahlak meselesidir. Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işidir. İnsanın mânevî yapısı düzenlenmedikçe, onun teknik bilgileri bir işe yaramıyor. Hatta faydalı olmaktan çok zararlı olabiliyor. (s.130)
İmânımızın yaşadığı vicdânımızı çürütmeye çalışan kuvvetler günden güne çoğalmaktadır. İnançlara indirilen yumruklar, neslimizi bitap bıraktı. Asrın ızdırâbı, irâde ve iman hastalığıdır. Şefkat ve merhametle tedâvi edilecek yerde kin ve gayzla yumruklanan yaralarımız kanıyor. (s.150)
Bütün büyük medeniyetler, insanlığın mânevî kuvvetlerinin hayâta hâkim olmasıyla meydana çıkmıştır. Maddeye üstünlük sağlayan ilerleyişler, medeniyetler yıkmıştır. Şüphe yok ki tekniğin zamânımızda büyük önemi vardır ve onu ilerletmeye çalışmak da vazifelerimiz arasındadır. Ancak okuldan insanı kovarak sâdece tekniği geliştirmek ve insanı tanıtacak olan ilimlerden de insanı çıkarmak, tekniği insanın üstüne yükselttikten sonra tekniğin ayakları altında ezmek insanın ve insanlığın yükselişi değildir. Bu insanın yıkılışıdır ve insanlığın yıkılışı bu felâketli adımdan doğacaktır. (s.151)
Bizim için madde ihtiyaç, mâneviyat iktidardır. Yarım asırdan beri ufaltıla ufaltıla, yıpratıla yıpratıla bugünkü okulda serçe kanadından daha sıska kalan kültür, mânevî kültürdür. Maddi kültür ise bizzat kendisinin de temeli olan hakikat aşkından ayrılarak kutsallaştırılmaktadır. (s.154)
Din müspet ilim değildir. Onun prensipleri vircdânın yapısına bağlıdır, ilham ve inançlarla beslenir. Durkheim’in bu mânâda ‘Din insanlar için bilgi kaynağı değildir, kuvvet kaynağıdır.’ Deyişi bu hakikati doğrular. İnsana yalnız dînin sağlayabileceği bu ruh kuvveti, içimizden bizi Allâh’a götüren enerjinin kaynağıdır. (s.179)
Davâmız her devirde olduğu gibi, hakikatin kurtarılması, hayâtımıza hâkim kılınması davâsıdır. İnsanlığı her zaman hakikat cihâdı yükseltmiştir. (s.154)
SİLAHLI KUVVETLERİMİZİN BAŞLATTIĞI “BARIŞ PINARI” HAREKÂTI İÇİN BUGÜN VE HERGÜN DUÂ EDİYORUZ. RABBİM “HAFIZ” İSMİ ŞERİFİYLE ASKERLERİMİZİ MUHAFAZA EYLESİN “FETTAH” İSMİYLE ŞANLI ORDUMUZA GÂLİBİYET KAPILARINI AÇSIN İNŞAALLAH.
Kalın sağlıcakla.