On iki yıllık kesintili zorunlu eğitimle ilgili olarak ortaya konan model çeşitli mahfillerde konuşulmaya devam ediliyor. Konuşulsun, tartışılsın ama demokratik fikir özgürlüğü dâhilinde, kimse kimseyi küçümsemeden, ötelemeden. Halkın dîni değerlerinin önemsendiği ve çocuklarını bunca zararlı ortam içerisinde bir koruyucu liman gibi gördüğü dîni çerçeveli okullarda okutma isteği artık tüm çevrelerce dikkate alınmalıdır. Onların bu ihtiyâcı görmezden gelinemez. Bâzı çevreler, nasıl Alevilerden çok alevi geçinerek onların eğitimini illâ da öne çıkarıyorsa, çoğunluğa sâhip dindar, muhafazakar kesimin ihtiyaç ve isteklerine de kulak tıkayamazlar.
Kimse dindarlardan ve dindar nesilden korkmasın.
Şimdiye kadar elinizi vicdanınıza koyun bu kesimden bir tane vatan hâini çıktı mı? Yine bu kesimden yalancılığı, dolandırıcılığı, dürüst olmayan bir hayâtı teşvik eden ve ahlaksızlığı yayan oldu mu? Bir iki münferit hâdisenin dışında bulamazsınız.(Düzmece tezgahlanan Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Hizbullah, Aczi mendi vakaları zâten dînî kesimi karalamak amaçlı yapılan kara propagandalardı.) Bu sebeple bâzı kesimler bu fobiden artık kurtulmalılar. Mâlum parti, toplantılarına bir iki tane vitrin olma amaçlı koydukları başı örtülü ya da çarşaflı bayanlarla halk arasındaki imajlarını yükseltmeye çalışsalar da onları oraya ne amaçlı konduklarını gözler görüyor.(Doğrusu o bayanlara da şaşmamak elde değil. Kim bilir belki de giydirilmiş mankenler olsa gerek yâhut başka bir amaçlı kandırılmış şaşkınlar olsa gerek) Halbuki böylesi kandırmalara artık halkın karnı tok! Biraz gözlerini açıp bizler de parti olarak ‘halkın dînî taleplerini nasıl giderebiliriz’ husûsunda ciddi anlamda kafa yormaları lâzım. Biz İmam Hatiplerin açılmasına bir şey demiyoruz deyip ondan sonra katsayı uygulaması için mahkeme kapısına giderek kendi aralarındaki çelişkilerle topluma karşı gülünç duruma düşüyorlar. Yoksa sürekli on iki yıllık kesintili zorunlu eğitime niye karşı çıkıyorlar? Sebep belli. İmam Hatip merkezli dînî okulların açılmasını istemiyorlar da ondan karşı çıkıyorlar. Meseleyi eğip bükerek boşuna formatı bozmasınlar. Niyetlerini cümle âlem biliyor.
1930-1950 yıllarına kadar ülkede din eğitimi yoktu. Rahmetli Menderes canıyla bedelini ödediği süreçte açılan İmam Hatip Okulları, halkın uzun süredir aç kaldığı, açıkta bırakıldığı dînî husustaki bir eğitim ayıbını ve açığını kapatmıştır. İmam Hatiplerin memleketimize her alanda önemli hizmetleri olmuştur. Din eğitimi toplumun tüm katmanlarında çocuklarına bu eğitimi aldırmak isteyenlerin en haklı talepleridir. Milletin tüm ortak değerlerinin ortak paydada birleştirilmesi zâten vâr olan hükümetlerin ve Milli Eğitim’inde vaz geçilmezi olmalıdır.
Aslında Türkiye’de din eğitiminden de öte uzun zamandır bir eğitim sorunu vardır. Yoksa şu kadar yıl, yok bu kadar yıl diyerek sayısal yıl değerlerine endekslenmeye takılıp kalınmamalı. Eğitim uzun soluklu bir faaliyettir. Mümkün olabilse Milli Eğitim hükümetler tarafından ideolojik olarak yönlendirmenin dışında bağımsız kalabilse daha sağlıklı şeyler yapılabilir kanaatindeyiz. Zira her hükümet kendi ideolojileri doğrultusunda nesil yetiştirme aşkıyla eğitim ve nesiller kurban ediliyor. Geçmişte ‘köy Enstitüleri’ uygulamaları ile özünden zorla kopartılmış, dinden uzaklaştırılmış, çağdaşlık budalası bir nesil yetiştirme hedefiyle bir nesil heba edilmişti.
İşten anlayan ehil kişilerin eğitimin temel sorunlarına odaklanması daha akıl kârıdır. Memleketimizde bizim en büyük derdimiz eğitim sorunudur. Eğitimde birçok temel problemimiz var. Kısaca bunlara değinelim istiyoruz. Bizce eğitim sorunlarımızın başında, ‘eğitimde bütünlük’ konusu geliyor. Bilimsellik ülkenin mevcut dîni değerleriyle bir bütünlük içinde birbiriyle çatışmadan, çakışmadan verilmelidir. Din hiçbir zaman hayâtın kıyısına itelenemez. Din hayattır. Din ile hayat en mükemmel şekilde yaşanır. Bu hakikat artık görülmelidir. Dînî duygulardan kimse zarar görmez aksine bütün evrensel değerler ahlak üzerine kurulmuştur. İnanç, ibâdet, ahlak toplumu ve insanı her zaman olumlu motive eder. Pek özenilen Avrupa’da herkes din eğitimi alır, bu onların en doğal uygulamaları olurken bizde din ile ilgili her şey tartışma konusu oluyor. Rab Teâlâ aşkına yoksa sizin dininizden haşa bir endişeniz mi var? Böyle endişeliler, halkın baskısından çekinmesinler dinlerini rahatlıkla değiştirebilirler. Dinde zorlama yoktur. Kimse birbirine illa da ‘İslam ol’ demiyor. Bu bir özgür tercih meselesidir. Rahatsız olan istediği dine geçebilir ama biz Müslümanların kutsallarına karışamaz.
Milli Eğitimin köklü reformlara ihtiyâcı var. Reform, iyileştirme demektir. Bundan amaç nedir? Yeni nesle, neyi kazandırmak istiyoruz? Bunların cevâbı önemli! Bunların cevâbı aslında Milli Eğitimin temel düşüncesidir. Yeni yetişen neslin bilimsel açıdan iyi yetişmiş, eleştirel hür düşünceye sâhip olup ayni zamanda devrin geçerli olan yabancı dilini bilmeleri gerekiyor. Bunların yanı sıra yaratıcı, üretken, yeteneklerini işleve koyan girişimci olması isteniyor. Bu şekilde yeniliğe açınımla, beyni donanımlı nesiller ancak geleceği göğüsleyebilir. Böyle bir neslin yetişmesi adına her çeşit çağdaş teknik donatının temini için bu millet yemez yedirir, giymez giydirir, her türlü fedâkarlığı yapar.
Reformlarda eşitsizlik ve eğitimde kalite konusu da cevap bulmalı. Ülkemizin Doğusundaki bir öğrenciye, Batıdaki öğrenciye sağlanan eğitim imkanlarının tamâmı sağlanmalı. Sistem ve imkanlar her bölgede fırsat eşitliği oluşturmalı. Eğitimdeki kaliteyi artırmak ise en önce öğretmen kalitesinden geçer. Öğretmenlerimizin maddi ve ekonomik imkanlarının yükseltilmesi eğitimin kalitesiyle doğru orantılıdır. Öğretmenlerin ekonomik sıkıntıları olmamalı ki onların tek derdi öğrencileri olsun. Yine öğretmenler çağa göre gelişen teknolojiyle meşgul edilmeli ve eğitim konusundaki yenilikleri tâkip edebilmesi için önüne çeşitli imkanlar sunulmalı ama bu ideolojik olmamalı. Eğitimde müfredat husûsu da gâyet ehemmiyetlidir. Mevcut kitaplarda öyle hantallıklar ve lüzumsuz bilgiler var ki bu iş yıllardır hep vurgulanmasına rağmen maalesef hâlen devam ediyor. Güvenli bir heyet oluşturularak yeniden doğru, milli, gerekli her derse özgü müfredatlar en kısa zamanda oluşturulmalıdır. Bu çok elzemdir. Çocuklarımız kurbağaların iskeletini ezberlemek zorunda değiller. Kitaplar, tabletler gereksiz bilgilerden ayıklanmalıdır. Yaş oranlaması yapılarak en gerekliler verilmeli. Zihinler lüzumsuzlardan temizlenmelidir.
Bütün bunlardan bahsederken, mevcut eğitim sisteminin ne yazık ki nesilleri olumlu motive etmekten uzak, hayâta dâir çocuğa faydalı bir nitelik kazandırmaktan çok uzak olduğunu belirtmeliyiz. Yıllardır bu böyle devam ediyor. Eğitimde öteden beri ne yapılsa da klasik ideolojik yapılanmanın dışına çıkartılma arayışları olmadı. Eğitim işi mevcut hükümetlerin malzemesi olmamalı. Bilimsel, milli, mânevi, kültürel ülkenin ortak değerler formatına göre müfredatlar oluşturulup ideolojik olmaması için hükümetlerden ayrı bu iş yürütülmeli kanaatini taşıyoruz.
Hayırla kalın.
Kimse dindarlardan ve dindar nesilden korkmasın.
Şimdiye kadar elinizi vicdanınıza koyun bu kesimden bir tane vatan hâini çıktı mı? Yine bu kesimden yalancılığı, dolandırıcılığı, dürüst olmayan bir hayâtı teşvik eden ve ahlaksızlığı yayan oldu mu? Bir iki münferit hâdisenin dışında bulamazsınız.(Düzmece tezgahlanan Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Hizbullah, Aczi mendi vakaları zâten dînî kesimi karalamak amaçlı yapılan kara propagandalardı.) Bu sebeple bâzı kesimler bu fobiden artık kurtulmalılar. Mâlum parti, toplantılarına bir iki tane vitrin olma amaçlı koydukları başı örtülü ya da çarşaflı bayanlarla halk arasındaki imajlarını yükseltmeye çalışsalar da onları oraya ne amaçlı konduklarını gözler görüyor.(Doğrusu o bayanlara da şaşmamak elde değil. Kim bilir belki de giydirilmiş mankenler olsa gerek yâhut başka bir amaçlı kandırılmış şaşkınlar olsa gerek) Halbuki böylesi kandırmalara artık halkın karnı tok! Biraz gözlerini açıp bizler de parti olarak ‘halkın dînî taleplerini nasıl giderebiliriz’ husûsunda ciddi anlamda kafa yormaları lâzım. Biz İmam Hatiplerin açılmasına bir şey demiyoruz deyip ondan sonra katsayı uygulaması için mahkeme kapısına giderek kendi aralarındaki çelişkilerle topluma karşı gülünç duruma düşüyorlar. Yoksa sürekli on iki yıllık kesintili zorunlu eğitime niye karşı çıkıyorlar? Sebep belli. İmam Hatip merkezli dînî okulların açılmasını istemiyorlar da ondan karşı çıkıyorlar. Meseleyi eğip bükerek boşuna formatı bozmasınlar. Niyetlerini cümle âlem biliyor.
1930-1950 yıllarına kadar ülkede din eğitimi yoktu. Rahmetli Menderes canıyla bedelini ödediği süreçte açılan İmam Hatip Okulları, halkın uzun süredir aç kaldığı, açıkta bırakıldığı dînî husustaki bir eğitim ayıbını ve açığını kapatmıştır. İmam Hatiplerin memleketimize her alanda önemli hizmetleri olmuştur. Din eğitimi toplumun tüm katmanlarında çocuklarına bu eğitimi aldırmak isteyenlerin en haklı talepleridir. Milletin tüm ortak değerlerinin ortak paydada birleştirilmesi zâten vâr olan hükümetlerin ve Milli Eğitim’inde vaz geçilmezi olmalıdır.
Aslında Türkiye’de din eğitiminden de öte uzun zamandır bir eğitim sorunu vardır. Yoksa şu kadar yıl, yok bu kadar yıl diyerek sayısal yıl değerlerine endekslenmeye takılıp kalınmamalı. Eğitim uzun soluklu bir faaliyettir. Mümkün olabilse Milli Eğitim hükümetler tarafından ideolojik olarak yönlendirmenin dışında bağımsız kalabilse daha sağlıklı şeyler yapılabilir kanaatindeyiz. Zira her hükümet kendi ideolojileri doğrultusunda nesil yetiştirme aşkıyla eğitim ve nesiller kurban ediliyor. Geçmişte ‘köy Enstitüleri’ uygulamaları ile özünden zorla kopartılmış, dinden uzaklaştırılmış, çağdaşlık budalası bir nesil yetiştirme hedefiyle bir nesil heba edilmişti.
İşten anlayan ehil kişilerin eğitimin temel sorunlarına odaklanması daha akıl kârıdır. Memleketimizde bizim en büyük derdimiz eğitim sorunudur. Eğitimde birçok temel problemimiz var. Kısaca bunlara değinelim istiyoruz. Bizce eğitim sorunlarımızın başında, ‘eğitimde bütünlük’ konusu geliyor. Bilimsellik ülkenin mevcut dîni değerleriyle bir bütünlük içinde birbiriyle çatışmadan, çakışmadan verilmelidir. Din hiçbir zaman hayâtın kıyısına itelenemez. Din hayattır. Din ile hayat en mükemmel şekilde yaşanır. Bu hakikat artık görülmelidir. Dînî duygulardan kimse zarar görmez aksine bütün evrensel değerler ahlak üzerine kurulmuştur. İnanç, ibâdet, ahlak toplumu ve insanı her zaman olumlu motive eder. Pek özenilen Avrupa’da herkes din eğitimi alır, bu onların en doğal uygulamaları olurken bizde din ile ilgili her şey tartışma konusu oluyor. Rab Teâlâ aşkına yoksa sizin dininizden haşa bir endişeniz mi var? Böyle endişeliler, halkın baskısından çekinmesinler dinlerini rahatlıkla değiştirebilirler. Dinde zorlama yoktur. Kimse birbirine illa da ‘İslam ol’ demiyor. Bu bir özgür tercih meselesidir. Rahatsız olan istediği dine geçebilir ama biz Müslümanların kutsallarına karışamaz.
Milli Eğitimin köklü reformlara ihtiyâcı var. Reform, iyileştirme demektir. Bundan amaç nedir? Yeni nesle, neyi kazandırmak istiyoruz? Bunların cevâbı önemli! Bunların cevâbı aslında Milli Eğitimin temel düşüncesidir. Yeni yetişen neslin bilimsel açıdan iyi yetişmiş, eleştirel hür düşünceye sâhip olup ayni zamanda devrin geçerli olan yabancı dilini bilmeleri gerekiyor. Bunların yanı sıra yaratıcı, üretken, yeteneklerini işleve koyan girişimci olması isteniyor. Bu şekilde yeniliğe açınımla, beyni donanımlı nesiller ancak geleceği göğüsleyebilir. Böyle bir neslin yetişmesi adına her çeşit çağdaş teknik donatının temini için bu millet yemez yedirir, giymez giydirir, her türlü fedâkarlığı yapar.
Reformlarda eşitsizlik ve eğitimde kalite konusu da cevap bulmalı. Ülkemizin Doğusundaki bir öğrenciye, Batıdaki öğrenciye sağlanan eğitim imkanlarının tamâmı sağlanmalı. Sistem ve imkanlar her bölgede fırsat eşitliği oluşturmalı. Eğitimdeki kaliteyi artırmak ise en önce öğretmen kalitesinden geçer. Öğretmenlerimizin maddi ve ekonomik imkanlarının yükseltilmesi eğitimin kalitesiyle doğru orantılıdır. Öğretmenlerin ekonomik sıkıntıları olmamalı ki onların tek derdi öğrencileri olsun. Yine öğretmenler çağa göre gelişen teknolojiyle meşgul edilmeli ve eğitim konusundaki yenilikleri tâkip edebilmesi için önüne çeşitli imkanlar sunulmalı ama bu ideolojik olmamalı. Eğitimde müfredat husûsu da gâyet ehemmiyetlidir. Mevcut kitaplarda öyle hantallıklar ve lüzumsuz bilgiler var ki bu iş yıllardır hep vurgulanmasına rağmen maalesef hâlen devam ediyor. Güvenli bir heyet oluşturularak yeniden doğru, milli, gerekli her derse özgü müfredatlar en kısa zamanda oluşturulmalıdır. Bu çok elzemdir. Çocuklarımız kurbağaların iskeletini ezberlemek zorunda değiller. Kitaplar, tabletler gereksiz bilgilerden ayıklanmalıdır. Yaş oranlaması yapılarak en gerekliler verilmeli. Zihinler lüzumsuzlardan temizlenmelidir.
Bütün bunlardan bahsederken, mevcut eğitim sisteminin ne yazık ki nesilleri olumlu motive etmekten uzak, hayâta dâir çocuğa faydalı bir nitelik kazandırmaktan çok uzak olduğunu belirtmeliyiz. Yıllardır bu böyle devam ediyor. Eğitimde öteden beri ne yapılsa da klasik ideolojik yapılanmanın dışına çıkartılma arayışları olmadı. Eğitim işi mevcut hükümetlerin malzemesi olmamalı. Bilimsel, milli, mânevi, kültürel ülkenin ortak değerler formatına göre müfredatlar oluşturulup ideolojik olmaması için hükümetlerden ayrı bu iş yürütülmeli kanaatini taşıyoruz.
Hayırla kalın.