Sınırlarını ş(aşmış) bir özgürlük, zorba ahtapot güçlerin elindeki ağlaşmış, sopalaşmış bir demokrasi, hak hukuk teranesi, yere batasıca “Dünya Meyhanesi”.
Bunalmış, uyuşmuş, çabuk yıkılan, seveceği baş koyacağı bir derdi(!) olmayan, otomatik yaşayışlı bireyler.
Haz, hız delisi, vakitsiz, hesapsız, sonsuzluk yolcusu değil, bir adım “öteye” gitmeyen; görüntülerin gölgelerin, eşyanın tahakkümü altında ezilmiş, çağ illetlerine müptela kör fertler….
Nesneleşmiş çoluk çocuk, kadın, erkek… Tarifini kaybetmiş, anlamsızlaştırılmış kelimeler; gömülmüş, aklanmış, hatta yüceltilmiş cürümler ve bu ağırlıkları taşıyamaz hale gelmiş cüceler… Leyla’sını Laila’da kaybetmiş Er’ler, dişiler.
Artık “özet(i)” değil; suyu, “İlâhi Nefes’i” çıkarılmış, alâyişli ama pörsük özsüz ömürler.
Ve çocuklarımız çıt diye kırılan, hayata değil ölüme meyilli, mesnetsiz, şirazesiz, düzen(siz), sevmekten habersiz; tıpkı büyükleri benzeri.
Teknolojiyle sarılmış, maddî ihtiyaçları karşılanılmış, ama yüreklerine dokunulmamış, gönülleri sus(pus), dört köşe kara kutularda hapis, doyumsuz, aç küçükler; neredeyse yaşlıların eşi.
Okusa yazsa çizse de, yalnızca “Popüler Yazın’a/Kültür’e” meraklı; aynen boyca, gövdece büyüklerinin takip ettiği, emsalleri gibi.
…
Bir parantez açarsak:
(Mesela; Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Eflatun Cem Güney, Mustafa Ruhi Şirin, Mevlâna İdris, Gülten Dayıoğlu, Vural Kaya gibi nice isim sayılsa da “Çocuk edebiyatı” alanında… çocukluğun masumiyetini kaybettiği; çoğunluğun birbirinin kırmızı çizgilerini ihlal ettiği; güdümlü seyirlik edebiyatların yükseldiği bir çağda, akla baskın tek isim geliyor: J. K. Rowling, Harry Potter yazarı ve yoldaşları… Bizse, egemenlerin saltanatı, zulmü altında, bu topraklara mahsus bir edebiyatı/kültürü savunmaya, yaygınlaştırmaya çalışarak, çabada.)
Kavramların, en önemlisi insanın ismi, haysiyeti bulunmuyor ki; “edebiyatımızın” olsun. Fuzulî bile, bu sürat asrında. Okunma oranlarından ne haberdi, “kitapsızlaştırılan” ruhlarda?
İri rakamlarla vitrinlere erişse, önümüze dökülse de; aslında insanın/çocuğun yer almadığı, “edebiyle/ hakikatiyle” temsil edilmediği kararmış, kalpsiz, içsiz, hezimete uğramış mahpus sayfalarda.
Çocuğa biz, “insan yavrusu” olarak, İslâmiyet’in beşer(iyet)e verdiği kök değerler, ilkeler üzerinden yaklaşmıyoruz ki; onun üzerinden üretilen sanat da yeterince şahsiyetli, mânâlı, yapıcı ve etkili ortaya konulsun.
Ruhî zayıflıkla malûl yetişkinler cevhere, kaliteye, nitelikli edebiyat/sanat/hayata yaşantılarında yer veriyorlar mı ki; gençlerden doğruluş, tatbikat ve kurtarışlar beklenilsin umulsun.
Sadece edebiyat mı derdimiz; ya rol modelleri, örnekler, öncülerin kimliği? İyi öğretmen, aile numuneleri. Okulların işlevi; devletin görevleri; müşterek ülküler; istikbale ait işlenilmiş, iz sürülmüş hedefler.
Gençleri olgunlaştıracak, erişkinlerinde içindeki çocuğa hitap edip geliştirecek; hamle yaptıran, ufuk açan, diriltici bir muhabbet dili lâzım hepimize.
Her şeye rağmen, böyle seviyeli bir edebiyatın sesini duymak istiyoruz. Yoksa Medebiyatın(!) lüzumu yoktur bize.