“Mutlak inkılapçı Cenab-ı Haktır!... Hiçbir ân ötekini aynı değildir!.. Her şey yok edilir ve yeniden halk edilir.(Necip Fazıl, Konuşmalar)
Zamanın neler getireceği bilinmez. “Ayrılamam” dediğiniz, aidiyet gibi gördüğünüz, “herhalde belli bir rütbeye, mertebeye eriştim; emeğim, birikimim, gönül verdiğim” gibi düşüncelerle kendinize mâl ettiğiniz her şeyden; geçici dünyevî süslerden ve hediyelerden bir noktada ansızın uzaklaşırsınız.
Veya yaklaşan işaretlerin, küçük saydığınız ikazların, bir dönüşüm noktasının ayrımına varmazsınız.
Alışkanlıklar, bağımlılıklar, kurallar, anlamlar, olmazsa olmazlar, hürriyet sınırları hepsi değişir; bir esinti gelip, tümünü dağıtıp gider.
Kendinizi kafeslenmiş gibi hissedersiniz. Fakat eski, kökleşmiş(!) durmuş oturmuş hâliniz mi bir kafesi barındırır, yeni durumlar mı; yoksa dünya kafes içinde bir kafes midir bilemezsiniz.
Sıkıntılı, karmaşık vaziyet, fani ömrün şokları belki fuzuli atıklardan kurtulmamızı mı sağlar; hayatımız daha mı sadeleşmelidir benzeri soruları önümüze gelir.
Dünya hayatı sürekli bir koşuşturmaya, gizli açık bir yarışa insanı sokar. Hıza kapılmak değil, acaba biraz tefekkür, teslimiyet, sulh, bir iç denge mi gereklidir.
Hayretle o kadar çabayla inşâ ettiğiniz düzenin(!) bir köşede geride kaldığını, eski ehemmiyetini kaybettiğini, sıralamaların, bakışınızın değişmesi gerektiğine şahit kalırsınız. Yeni yapılanmalar, düzenlemeler icabeder.
Anlamaya başlarsınız ki mülkün sahibi, gerçek muktedir siz değilmişsiniz.
Variyet gözükenler, emanet üstünüzde, bir süreliğineymiş. “Benim” diye bir şey yokmuş. Artık farklı bir yolda ilerleyecekmişsiniz.
Bu süreci yakın örneklerle görüyor, hatta yaşıyorsunuz da ama bir türlü çevreden geçmişten ders almıyorsunuz; çünkü sonuçta sizden uzak, “türlü sorunların iç içe yaşandığı başkasının meselesi” gibi duruyor.
Kendinizi daima ayrı muhtemelen de tepede(!) tutuyorsunuz.
Yeni talebelikler, geçişler, hadiseler, nizam değişikleri sancılı olabiliyor.
…
Zamanın neler getireceği bilinmez, düzenler allak bullak olur. Tarihler, hikâyeler farklılaşır.
Günler, aylar, olaylar, insanlar birbirine karışır; düğümler açılır, yenileri peydahlanır.
Kapıların, pencerelerin, gözlerin ve aydınlık karanlık (müjde, ikram, sürur ya da maazallah gurur, n/isyan getiren) mağaraların, mahbeslerin çeşitliliğine şaşırırsınız.
Vakit saat gelince; isteklerin, iştiyak ile niyazların seyri ve veçhesi değişir.
Bundan böyle başka bir yerdesinizdir. Farklı konaklar, beraberlikler, öğreticiler, yol ayrımları.
Geriye bakarsınız. Nice muhataralı, ağır diye telakki ettiğiniz durumlardan kurtulmuşsunuzdur.
Olayların sizde bıraktığı sancılı etki azalmış, bir yönüyle hafiflemişsinizdir, üstelik belki tatlı izler, hoş bir öz kalmıştır arkada.
Sonra kendinizden olmadığını bildiğiniz bir gayretle yolda yürümeye başlarsınız.