İnsan duygularıyla insandır. İnsan olma şerefi duygusal birikimlerle ifâdelendirilir. Bu ifâde olumlu yönde olursa o taçlanır. İnsanı diğer canlılardan ayıran bir his boyutu vardır. Bu his körlendirilmeden aşırı uçlara da kaymadan fıtratta ki tabi ölçüsünde yürürse kişisine göre belki ilâhî hakikatlerin açınımları bile gerçekleşebilir. İnsanlara değer verirken onların duygu ve hislerindeki nezâket ölçüleri bizi etkiler. Meselâ;
- Ne merhametli bir insan!
- Şu arkadaşımın ağlayan gözlerini hiç unutamam!
- Onun kadar yardımseverini görmedim!
- Ne kadar kibar, ince ve nezih!
- O, faziletli ve erdemli davranışlarıyla beni çok etkiliyor!
Diyerek çevremizdeki insanları değerlendiririz. İşte insan böylesi müspet duygularıyla değer bulmaktadır.
İçinde yaşadığımız cemiyetin sıkıntı ve problemleri karşısında duyarsız kalmak gerçekten büyük kayıp. Fakat sanki topluma bu telkin ediliyor gibi. En yakın çevreden, kardeş kardeşin problemleriyle ilgilenmiyor. Yandaki komşusu akçan o tok gezebiliyor. Akrabasının ölümüne hissiz kalabiliyor. Tanıdığının evine, dükkanına hırsız giriyor kişi ’banane’ diyebiliyor. Ahbabının ince hastalığı onu hiç ilgilendirmiyor, bir ziyâret etmeyi ihmal ediyor. Sel felâketi oluyor veya yangın sâdece seyrediyor. Trafik kazalarında ölen kişilere üzülemiyor kanal değiştirerek neşesini kaçırmak istemiyor. Savaş haberlerini T.V’den izliyor, ölen din kardeşleri adına hiç olmazsa bir fatiha okuyayım kalanlara da dua edeyim demiyor.
Hissiz, duyarsız sâdece kendi mutluluğu için yaşayan tek tip insan modeli sunuluyor dünyaya.
Oysa biz insanız, insan duygularıyla kıymetlidir. Etrâfımızda cereyan eden hâdiselere karşı duyarlı olmalıyız. Filistin’de öldürülen bir Müslüman kardeşim benim ciğerimi dağlamalı. Müslüman ülkelere yağdırılan bombalar hem benim hem dünyânın vicdanlarını titretmeli. Bir intihar bombacısının eylemi, ‘Senide mi kandırdılar!’ diyerek biz Müslümanları derinden sarsmalı. ‘Neden yaptın bu yanlış işi? Demeliyiz. Fakir fukarânın hâli bizi etkilemeli ve kalkıp sen de onlar için bir şeyler yap dedirtmeli. Engelli ve özürlü kardeşlerimize hiç yapmazsak saygıyla ve merhametle muamele etmeli. Önümüz kurban Bayramı kurbansızlara kurban teminine çalışmalı.
Velhasıl kendini din kardeşlerine kurban etmeli. Eski büyüklerimiz böyle değil miydi? Biz, büyüklerimizden sık sık duyduğumuz; ‘ Evlatlarım hakiki Müslüman başkalarına faydalı olandır.’ Düşüncesiyle büyüdük. Hep vermenin faziletlerini yaşayarak, dinleyerek hayâtımıza lezzet katmasını öğrendik. Yeni neslin duyarlı olması için bizler de en azından kendi çevremizde ayni fikirleri aşılayalım.
Bazı radyolarda duyarlı olma hususu maşallah çok güzel bir şekilde işleniyor. Hoşuma giden birkaç duyarlılık sloganını sizlere de iletmek istiyorum:
* Çevreye karşı duyarlıyım. (Çevreyi kirletecek zararlı atıkları salık verilen yerlere atıyorum.)
* Engellilere karşı duyarlıyım. (Onların bineceği asansörlere binmeyerek onların haklarını ihlal etmiyorum.)
* Enerjiye karşı duyarlıyım (Boş yanan ışıkları söndürüyorum. Kullanmadığım fişleri prizde tutmuyorum.)
* Suyun israf edilmemesine karşı duyarlıyım.
* Radyasyon yayan aletleri gereksiz yere kullanmamaya karşı duyarlıyım.
Hayâtımızı anlamlandıran duygu birikimlerimizi duyarlı hâle getirmemiz temennisiyle…
- Ne merhametli bir insan!
- Şu arkadaşımın ağlayan gözlerini hiç unutamam!
- Onun kadar yardımseverini görmedim!
- Ne kadar kibar, ince ve nezih!
- O, faziletli ve erdemli davranışlarıyla beni çok etkiliyor!
Diyerek çevremizdeki insanları değerlendiririz. İşte insan böylesi müspet duygularıyla değer bulmaktadır.
İçinde yaşadığımız cemiyetin sıkıntı ve problemleri karşısında duyarsız kalmak gerçekten büyük kayıp. Fakat sanki topluma bu telkin ediliyor gibi. En yakın çevreden, kardeş kardeşin problemleriyle ilgilenmiyor. Yandaki komşusu akçan o tok gezebiliyor. Akrabasının ölümüne hissiz kalabiliyor. Tanıdığının evine, dükkanına hırsız giriyor kişi ’banane’ diyebiliyor. Ahbabının ince hastalığı onu hiç ilgilendirmiyor, bir ziyâret etmeyi ihmal ediyor. Sel felâketi oluyor veya yangın sâdece seyrediyor. Trafik kazalarında ölen kişilere üzülemiyor kanal değiştirerek neşesini kaçırmak istemiyor. Savaş haberlerini T.V’den izliyor, ölen din kardeşleri adına hiç olmazsa bir fatiha okuyayım kalanlara da dua edeyim demiyor.
Hissiz, duyarsız sâdece kendi mutluluğu için yaşayan tek tip insan modeli sunuluyor dünyaya.
Oysa biz insanız, insan duygularıyla kıymetlidir. Etrâfımızda cereyan eden hâdiselere karşı duyarlı olmalıyız. Filistin’de öldürülen bir Müslüman kardeşim benim ciğerimi dağlamalı. Müslüman ülkelere yağdırılan bombalar hem benim hem dünyânın vicdanlarını titretmeli. Bir intihar bombacısının eylemi, ‘Senide mi kandırdılar!’ diyerek biz Müslümanları derinden sarsmalı. ‘Neden yaptın bu yanlış işi? Demeliyiz. Fakir fukarânın hâli bizi etkilemeli ve kalkıp sen de onlar için bir şeyler yap dedirtmeli. Engelli ve özürlü kardeşlerimize hiç yapmazsak saygıyla ve merhametle muamele etmeli. Önümüz kurban Bayramı kurbansızlara kurban teminine çalışmalı.
Velhasıl kendini din kardeşlerine kurban etmeli. Eski büyüklerimiz böyle değil miydi? Biz, büyüklerimizden sık sık duyduğumuz; ‘ Evlatlarım hakiki Müslüman başkalarına faydalı olandır.’ Düşüncesiyle büyüdük. Hep vermenin faziletlerini yaşayarak, dinleyerek hayâtımıza lezzet katmasını öğrendik. Yeni neslin duyarlı olması için bizler de en azından kendi çevremizde ayni fikirleri aşılayalım.
Bazı radyolarda duyarlı olma hususu maşallah çok güzel bir şekilde işleniyor. Hoşuma giden birkaç duyarlılık sloganını sizlere de iletmek istiyorum:
* Çevreye karşı duyarlıyım. (Çevreyi kirletecek zararlı atıkları salık verilen yerlere atıyorum.)
* Engellilere karşı duyarlıyım. (Onların bineceği asansörlere binmeyerek onların haklarını ihlal etmiyorum.)
* Enerjiye karşı duyarlıyım (Boş yanan ışıkları söndürüyorum. Kullanmadığım fişleri prizde tutmuyorum.)
* Suyun israf edilmemesine karşı duyarlıyım.
* Radyasyon yayan aletleri gereksiz yere kullanmamaya karşı duyarlıyım.
Hayâtımızı anlamlandıran duygu birikimlerimizi duyarlı hâle getirmemiz temennisiyle…