Dünyaya hangi gözlüklerle bakıyoruz?

Esra Teke

Esra Teke/Uzman Psikolojik Danışman

Bakış açısı; bir olayı, bir konuyu, bir düşünceyi belirli bir açıdan inceleme, olaya belirli bir yönden bakma şeklinde tanımlanır. Bu tanımda belirtilen ‘belirli bir yön’ bize daha pek çok yönlerin olduğunun haberini verir. Hal böyle olunca yaşanılan durumlarda “tek benim gördüğüm, düşündüğüm doğru” demenin de soru işaretlerini içerisinde barındırdığını fark ederiz. Zira hangi açıdan bakıyorsun, hangi açıdan düşünüyorsun soruları muhatabını bulmak için beklemektedir. Linden, ‘Lensler’ adlı oyun terapisi etkinliğinde, olaylara yönelik bakış açımızın temsilini pembe gözlükler ve sisli gözlüklerle somutlaştırır. Olaylar takılan gözlüklerin rengine bulanır ve gerçeğimiz, gözlüklerimiz aracılığıyla gördüklerimiz olur. Pembe gözlükler ile olaylara baktığımızda olayların olumlu yönlerini, içlerinde barındırdığı güzellikleri, bize kazandırdığı deneyimleri fark ederken sisli gözlüklerle olaylara baktığımızda olayların olumsuz yönlerini, ortaya çıkardığı problemleri, çektirdiği acıları görürüz. Öyle ki bu gözlüklerle olayları nasıl görüyorsak bir süre sonra kendimizi, diğerlerini, geçmişimizi ve geleceğimizi de öyle görmeye başlarız. Gözlüklerle gördüğümüz gerçekliğimiz bir süre sonra kendi değerliliğimizin ve hayatımızın anlamlılığının ölçütü oluverir. İşte bu noktada kendimize sorduğumuz “Olaylara hangi gözlüklerle bakıyorum?” sorusu düşündürücüdür. Aynı zamanda gözlüklerimizi değiştirdiğimizde olayların görüntülerinin de değişmesi, bakış açımızla birlikte düşüncelerimizi değiştirdiğimizde dünyamızın da değişmesi noktasında umut vericidir. Bununla birlikte psikolojide en önemli terapi yaklaşımlarından biri olan bilişsel davranışçı terapinin alternatif düşünce kavramı da bu değişimde yolumuzu aydınlatır.

**

Alternatif düşünce; bireyin olayla ilgili olarak daha önce gündeminde olmayan ve durumu daha iyi açıklayan bir düşüncedir. Bu düşünceler, bireyler var olan düşüncelerinin içinde kapana kısıldıklarında bir yol bularak ilerleyebilmelerine yardımcı olur. “Hiç kimse beni sevmiyor” yerine “Beni seven insanlar da var” düşüncesi buna örnektir. Bu düşünceler hiççi, hepci, abartıcı ya da küçümseyici düşüncelerden bireyi dengeye, fark edilmeyeni görmeye yönlendiren düşüncelerdir. Bu noktada da kendimize şu soruyu sormamız belki yerinde olur: “Olaylar karşısında ne kadar alternatif düşünceler üretebiliyorum?”

Peki bu alternatif düşünceleri nasıl kazanabiliriz?

Bu soru bizi ilk baştaki kavramımıza “bakış açısına” götürür. Olayın, durumun başka açıları var mı, olay ya da durumu daha farklı yorumlayabilir, açıklayabilir miyim? İşte bu sorulara bulacağımız cevaplar bizi alternatif düşünceye ulaştırır. Aslında bu bizim empatiyi anlamamız ve açıklamamıza da rehberlik eder. Çünkü empati de bireyin karşısındaki kişinin inançlarının, duygularının, düşüncelerinin farkına varması ve anlamasıdır. Bireyin bunu yapabilmesi kendi duygu ve düşüncelerinden sıyrılarak bakış açısını değiştirebilmesiyle mümkündür. Yani kısacası empati, gözlüklerimizi değiştirmemizle olasıdır.

Görüştüğüm pek çok danışan taktığı gözlüğü çıkarmamakta ısrar ettiği için yaşadığı problemlerin çözülemeyeceğine, yaşamında hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine inanıyor. Aynı şekilde çoğumuz zaman zaman taktığımız gözlükleri çıkarmamakta direttiğimizden bir döngüde sıkışıp kalıyoruz. Bazen kaygı gözlüklerimizle her şeyi kaygı verici buluyor, küçücük şeyler dahi bizi endişelendirmeye yetiyor. Bazen yalnızlık gözlüğüyle her şeyi yalnız ve kimsesiz hissedip kah üzülüyor, kah öfkeleniyoruz. Bazen karamsarlık gözlüğüyle geleceğimizi dipsiz bir kuyu misali görüp sevinçlerimizi, heyecanlarımızı bu kuyunun yuttuğunu tahayyül edip tükeniyoruz.

Gözlüklerimizi değiştirme zamanımız gelmiş olabilir. Yeni gözlükler, yeni bakış açıları, yeni düşünceler kim bilir beraberinde yeni duygular, yeni davranışlar, yeni alışkanlıkları getirir. Bir de bakmışız ki o olmayacak dediğimiz, gıptayla baktığımız yaşamın başrol oyuncusu olmuşuz.