Yaşanan bir gerçek şu ki; öteden beri Yahudiler dünyânın birçok ülkesinde pek çok şeye hâkimler. Avrupa Yahudilerle nerdeyse kuşatılmış durumda. Dünden bu yana, Amerika zihinsel yönden âdeta esir alınmış vaziyette. Bugün Amerika’da Yahudilerin ciddi hâkimiyetleri var. ABD Derin devleti, ekonomi, finans sektörü, Pentagon, CIA, Silikon Vâdisi, Hollywood, silah endüstrisi hep Yahudilerin elindedir. Amerika bağımsız değil yâni, Yahudilerin istekleri dışında hareket edilemiyor, öylesine nüfuz etmişler.
Yahudilerin hayat ve yaşam felsefesi genellikle güç ağırlıklı olduğundan bulundukları yerlerde, her zaman para ve mevkide önde olmuşlardır. Devlet idâresi, akademi aklı onlardan sorulur. Bu realite dün böyleydi, bugün de aynı. Avrupa’da kapitalist sistemin kurucusu İngiltere’dir. Yahudiler dâima her türlü güçlü sistemin içinde yer almak adına, olmadık işler çevirirler. Geçmişte İngiltere, Yahudilerin bu sistemin içine nüfuz etmelerini istemiyordu. Bu sâikle o zamanlar, bir Avusturya-Macar Yahudi’si olan gazeteci, Teodor Herzl’e bir Yahudi devleti kurma fikrini veren İngilizlerdir. Amaçları, onları devlet kurma işiyle meşgul edip, sistemden uzaklaştırmaktı Nitekim bunu başardılar.
O zamanlar Yahudiler ticâretle iştigal ediyorlardı. Yeni bir devlet kurmak için tarım gerekliydi, tarım için de, çiftçilere ihtiyaç vardı. Rusya da yaşayan Yahudiler, tarımla uğraşıyorlardı. Ne var ki orada da, tüm dünyâda olduğu gibi, Yahudiler istenmedi ve katliamlar yapıldı. Onlara yeni kurulacak Yahudi Devleti için Filistin topraklarına gitmeleri tavsiye edildi. Buna uyanlar olduğu gibi uymayıp, Amerika’ya gidenler de oldu. Osmanlı’nın parçalanma dönemlerinde o bölgeler, İngiliz işgâline girdi. Bu karışıklık zamanlarında, Filistin topraklarına guruplar hâlinde Yahudiler gelmeye başladılar. 1917 yılında İngiliz Dışişleri Bakanı bir deklarasyon yayınlayarak, Filistin’de Yahudi Devleti kurulmasını teklif etti. 1920 de Birleşmiş Milletler (BM) bunu kabul etti ve tanıdı. Yahudiler bu târihten sonra dünyâyı dolaşarak buraya Yahudi nüfuz topladılar.
Ancak oradan-buradan toplama bir nüfuzla devlet olunmaz. Devlet sınırları kanla çizilir, kan verilir, can verilir. Öyle ulu orta başkalarının topraklarına zorla yerleşip, ‘Ben yaptım oldu’, denemez. Devlet olmanın ayrı bir haysiyeti, şerefi, namusu vardır. Devlet yönetimi, uluslararası normlara uyumlu hareket etme şekli ile sınırlıdır. Öyle öç alma mantığıyla, kafanın estiği gibi insan öldüremezsin. Savaşırken dahi uygulanan hukuk kuralları olur. Meşru bir devlet bunun dışına çıkamaz, çıkarsa, uluslararası mahkemelerde yargılanır. İşte isrâil bugün bunu yapıyor, hem de dünyânın gözü önünde. En kötüsü de, dünya bunu sessiz sessiz seyrediyor. Halbuki;
Gazze krizinin başından itibâren isrâil’in taraf olduğu ve Uluslararası Hukuk önünde uymakla yükümlü olduğu bütün anlaşmaları ihlal ettiği ve açıkça savaş suçu işlediği görülmektedir. Kullanmakta olduğu silahlar ve savaş yöntemleri itibariyle, isrâil uluslararası sözleşmelerde yasaklanmış olan aşırı kuvvet kullanımını ziyadesiyle aşmış ve sonuçları itibariyle bütün dünyânın şâhit olduğu bir soykırım suçu işlemiştir ve işlemeye devam etmektedir. İsrâil, savaşa başladığından bu yana ahlak kurallarını hiçbir şekilde dikkate almadan operasyonlarına devam etmektedir. Yapmış olduğu eylemle, II. Dünya savaşı esnâsında Almanya’da Nasyonal Sosyalist rejimin yaptığı gayri insânî eylemleri ve Yahudi halkına karşı işlemiş olduğu soykırım suçunu hatırlatmaktadır. (Holokost) Soykırım mağduru bir halkın Siyonist yöneticilerinin, Filistin halkına karşı pervasızca soykırım suçunu işlemeleri ve bütün insânî değerlere ve savaş ahlâkına aykırıdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesinin; Soykırım suçunun önlenmesi ve cezâlandırılması Sözleşmesinin, 3.maddesinde: Şu eylemler cezâlandırılır; a-Soykırımda bulunmak, b-Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak, c-Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni kışkırtmak, d-Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek, e-Soykırıma iştirak etmek. İsrâil bu sayılanların hepsini yapmıştır.
Anlaşılacağı üzere Siyonist isrâil kurulduğundan bu yana Filistinlilere âdeta kendi ülkelerinde kan kusturmuş ve savaş suçu işlemiştir. Bilinsin ki, biz Müslümanlar her zaman mazlumun, mağdurun yanında, zâlimin karşısındayız. Kâtil isrâil’i, arkasında duran ABD’yi ve AB ülkelerinin kınıyor, yaptıklarını lânetliyoruz. Bütün dünya insanlığını bu vahşeti durdurmaya çağırıyoruz. En kısa zamanda Filistin’in özgürleşmesi ve Müslümanların Kudüs şuurunu kuşanması duasıyla…
Efendim, Cumânız hayırlara vesile olsun inşallah.