Bazen tehlikeli hallerde bile; duygumuz, itici bir güç, acayip bir emniyet hissiyle, körü körüne atılmaları, faydasız bir şevki, heyecanlı iştihaları beraberinde getirir.
Ve gözü pek sevdamızın(!), her şeye rağmen, çocukça peşinde koşmamızı gerektirir.
Tehlikenin, meşum sonların üstüne üstüne gideriz. Riskler, kıl payı yaşamaklar, ipin ucunda oynamaklar zevktir; bir irilik(!) yetenek ve şahsiyet mesesidir.
Belki de hızlı bir kaçıştır; geçmişten, günden, hatta gelecekten. Böylece mevcudata süratle dokunmaksızın, izsiz geçip gideriz.
İkazlara, yıllanmış tecrübelere, akil ağızlara, 2 kere 2’lere aldırış edilmez. Eğlence mi fazla ciddiye alınır, hayat mı ziyadesiyle ucuzdur bilinmez.
Irvın Yalom, Bir Psikiyatristin Anıları’nda, bir dönem motosiklet kullandığından söz eder. O zamanlar kask yoktur, başı açıktadır.
Ama hızını arttırmaya bakmaktadır. Sanki birileriyle ölçüsüz bir yarıştadır, mutlak kazanmaya çalışmaktadır. Üstelik evli ve iki çocukludur.
“Ergenler gibi hızlandıkça coşuyor ve dünya yıkılsa bana bir şey olmazmış gibi hissediyordum.”
Durumu tartınca, “Hangi akla hizmet” diye kendini suçlar.
Sonraları hekim olan kızının “felçli olan adamların yattığı bir servisi ziyaret ettiğinden” bahseder. Hepsi motosiklet veya sörf kazalarında boyunlarını kırmıştır.
“Eminim onlar da dünya yıkılsa kendilerine bir şey olmaz” gibi hissetmişlerdir, der Yalom.
…
Hayatı hızlı ve hazlı alabildiğine yaşamak tutkusu, sadece vasıta kullanımıyla sınırlı değildir elbette. Meramımız da alımlı motosikletler ve trafik değildir.
Öyle araçlar, düşünce yolları, usanmaksızın takip ettiğimiz liderler, yıkılmaz bir düzen vs. vardır ki, neticede gerçekten insanı meflûç bırakır.
“Bana bir şey olmaz” hissiyatı; yol kazalarında (!) kayıplarımızda önemli bir rol oynar.
Ölüm bize gelmez mesela; uzak bir seçenektir sanki. Yoksa bunca kötülüğü, mezelleti, zulmü nasıl izah edeceğiz.
Felâket uğramaz. Hız kesmez. Lütuf, ihsan, kazanç, başarı yetmez. Tedbir, öngörü, düşünce payı zayıfların işidir.
Genellikle başkaları “hasta” olur sözgelimi… Mademki ebeveyni “Biziz”, mümkün değil, çocuklarımız kötü olabilemez(!)
Yanlış gidişat hep başkalarına mahsustur. Tescilli iyiyizdir.
Aldatılanlar da, büyük(lük) halkamızın dışındadır.
Niçin? Garantisi var mıdır? Garanti Biziz, devasa varlığımızdır.
Şahsımıza mahsus, bu devlet(!) kanunları nedendir?
Neden özümüzden bu kadar eminiz; ya da kusurlarımızın farkında değilizdir.
Planlarımız tıkır tıkır işlemelidir; muhtemel aksilikler, kırk yılın başı bir yaptığımız hatalardan, sürçmelerden dolayıdır.
Yani nefsimizden değil, başkalarından, üzerimize yanımıza yakamıza bulaşan akılsızlar güruhundan, kötü şanstan kaynaklanmıştır.
Kendi yolumuzu çizdiğimiz gibi, başkalarını da aydınlatırız(!)
Sonunda hayatımız kayar, beden ve ruh tükenir belki de.
Bereket, işin iyi tarafı şudur ki; yanlışı fark edip geri dönenler, dersle ibret alanlar da mevcuttur.
Ve yolda işaret levhaları, rehberler, güzideler de karşımıza çıkmakta, ışık tutmaktadır.
…
Not: 26, 27, 30 Mart tarihlerinde, Mevlana Kültür Merkezi’nde, TYB standında kitaplarımı imzalayacağım. Kitapseverler buyursun.