İnsanoğlu, dünya da mutlu olarak yaşamak ister. Müslümanlar ise hem bu dünya da ve hem de ahret hayatı dediğimiz öteki dünya da mutlu yaşamak için çaba gösterirler. Sadece dünya hayatını tanıyan ve bu hayatta mutlu olmak isteyenler, maddi bir takım imkânlar peşinde koşanlardır. Ama bu dünya da maddenin de düşmanı da çoktur. Sen zengin oldukça (yani kapitalistleştikçe) çevrende ki bu madde bağımlıları (bunun sistematik şekline sosyalizm veya Komünizm denmektedir) senin elindekini alabilmek için olmadık planlar yapar, cana kastetmek de dâhil her şeyi uygularlar.
Hak’ın ne olduğunu, hakka saygı duyulması gerektiğini çocuklarına ve geçlerine öğretmeyen bir millet, maddi gelişme sağladıkça düşmanlarını artırırlar. Maddeyi korumak için kilit üzerine kilit, alarm üzerine alarm taktırmak zorunda kalırlar. Buna rağmen de bir netice alamazlar.
Bizi ve kâinatı yaratan, bizim dünya ve ahret mutluluğuna kavuşmamız için kurallar koyan, “kurallarıma uyarsanız dünya ve ahrette mutlu olursunuz ama uymaz, nefsinize uyarsanız dünya ve ahrette felaketler duçar olursunuz” buyuran Rabbimizin emirlerine iyi kulak vermemiz gerekir.
Din sadece iman işi değil, aynı zamanda Allah’ın emir ve yasaklarını yaşamanın adıdır. İnanıyorsun ama Allah’ın koyduğu kuralları yaşayacak ortamı sağlamamışsan sen sanki bir esirsin ve dinini ancak sana verilen müsaade kadar yaşayabilirsin. Bu gün olduğu gibi mesela “faiz haramdır” buyrulurken hiçbir işin faizsiz olamamaktadır. “Zina yasakken” ortalık zina yangına dönmüştür. Kızımı gelinimi bu yangından nasıl koruyabilirim endişesi içerisine düşmüş çırpınmaktasın.
ALLAH NE BUYURUYOR
Saff suresi 10 ve 11. Ayete bir kulak verelim. Bu ayeti zaman zaman okuyarak tefekkür edelim. Bakalım dünya ve ahret mutluluğu nasıl sağlanırmış… Allah Teâlâ buyuruyor ki;
“Ey… İman edenler. Sizi elim bir azaptan kurtaracak, bir ticareti bildireyim mi? Allah ve Resulüne iman edersiniz… Allah için mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için pek hayırlıdır.”
Bu ayetin iki vechi (yönü) vardır. Bunun biri dünya diğeri de öteki dünyadır. Bunu; “…elim bir azap…” kavramından anlıyoruz. Azabı bildirirken Rabbimiz, “nar (ateş) ve Cehennem buyurmamış. Hâlbuki Kur’anı Kerim başka ayetlerde “ateş de bildirilmiş, Cehennem de…” Bu ayette ise azap, elim (çok acıklı) olarak gelmiş.
Ayeti bu manasıyla tekrarlayacak olursak; “Ey… İman edenler. Sizi dünya ve ahret azabından kurtaracak bir ticareti bildireyim mi?
Hitap, iman edenleredir… Ve bu ticaret yapılmadıkça “Ben iman ettim” demenin bizi dünya ve ahret azabından kurtarmasının mümkün olmadığı bildirilmektedir.
Dünyada ki elim azap ne olabilir? Şöyle bir etrafınıza bakın. 2 milyara yaklaşan nüfusuyla İslam âleminin halini bir görün. Belki bu gün henüz sana ateş değmedi ama çok kısa zamanda bu ateşin senide yakabileceğini unutmayın. Ama sabah evden çıkıp da akşam eve dönünceye kadar etrafınızda ki Allah’ın emrine uygun hareketler ile Allah’ın haram kıldığı hareketlerin bir çetelesini (listesini) tutun. Bakalım hangisi daha fazla.
Allah’ın koyduğu yasaklarla boğuşan bir toplumun dünya ve ahret saadetine erişmesi elbette mümkün olmayacaktır. Ahiret azabı ise hiç şüphesiz kabir azabıyla başlamakta ve Cehennem azabına kadar gitmektedir.
ELİM AZAP NEDİR
Ramüzül ehadis’de bir Hadis-i Şerifte; “Bir Mü’min kabre varınca, azap melekleri ona o kadar büyük şiddette vururlar ki, kabrin için ateş dolar. Mü’min sorar; “Bana niçin vuruyorsunuz? Ona denir ki; “Sen abdestsiz namaz kıldın. Bir kötülük gördün de o kötülüğe mani olmadın”
Hem iman etmek ve hem de elim bir azaba uğramak, ne kadar zor bir olaydır.
Nedir, bu ticaret? Yapalım da kurtulalım, diyen Müslümanlar, dikkat etmelidirler. Allah’ü zül celal hazretleri ticareti bakın nasıl açıklamaktadır.
“Allah ve Resulüne iman edersiniz…”
10. Ayette iman edenlere hitap edilmiş ama 11. Ayet başlarken yine “iman etmekten” bahsedilmiş olması, imanımızın taklidi değil tahkiki (araştırarak) olması gerektiği vurgulamaktadır. Bizler Müslüman bir ana ve babadan geldiğimiz halde, ileri yaşında İslamı kabul eden ve Müslüman olan bir Batılı kadar dinimizi önemsiyor muyuz? İslamı hayatımıza uygulayarak yaşamaya çalışıyor muyuz?
Ayet devam ediyor. “Ve tücahidine…” Ticaretin imandan sonra gelen ikinci şartı “Ve cihat edersiniz…” buyrulmaktadır. Niçin dediğimiz de ise; “Fisebilillah – Allah için…” buyrulmaktadır. Yani makam için, para için, mevki için, kadın için, batılılar böyle istediği için değil, cihad Allah için yapılmalıdır. Neyle yapacağız bu ticareti; “bi emvaliküm ve enfüsiküm” mallarınızla ve canlarınızla yapacaksınız.
“Sizin derdiniz başkalarını öldürmek, başkalarının kellesini almak değil, Allah yolun siz kellenizden ve mallarınızdan vazgeçeceksiniz” demektir.
Ayetin devamında, “eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır” buyrulmaktadır.
Burada can ve malın feda edilmesi olduğundan kimse bu cihadı “nefis cihadı” olarak yorumlamamalı, cihadın farz bir ibadet olduğunu bilerek bu ibadeti yapabilmek için cihat ilmihalini öğrenmeli ve “bu farzın edasının farzları nelerdir?” diyerek, bu farzın Allah katında kabulünü sağlamalıdır.