Dünyayı bir futbol stadyumuna, insanları da seyircilere benzetiyorum. Oyuncular sahada...
Siyasiler, uluslararası şirketler, reklam devleri, medya patronları, din tüccarları sahada...
***
Maç başlamış ve dünyanın sonuna dek sürecek. Bilet bedava dediler; stres atalım, gidip izleyelim dedik. Nereden bilebilirdik ki, bu lanetli şöleni izlemenin hesabını bize keseceklerini.
Seyirciler ikiye ayrıldı hep. Kaybedenler ve üzülenler, kazandığını sananlar ve sevinenler.
***
Tek bir takım vardı sahada aslında. Şikenin döndüğü bu maçta kazananlar sahada olanlardı.
Aralarında anlaşmışlardı, gol pasını rakibe teslim ediyorlardı. Paslaşıyorlardı. Ortak çıkarları vardı.
Seyircilerin payına izlemek, sevinmek, üzülmek, küfretmek, yargılamak, yorumlamak düşüyordu.
İzleyenlerin arasına taraftarlığı, kini, nefreti, hıncı, ayrılığı, duygu ve din sömürüsünü sokanlar sahadaydı.
Karınlarını tıka basa doyurup, göbeklerini sallayarak seyircileri vampir gibi emmişlerdi.
Kendi kıçından şırıngayla kan aldıranlar "kazandık kazandık" diye taraftarlık nidaları atıyordu.
***
Kimisi alkış tuttu, kimisinin ağzından tükürükler saçılıyordu küfrederken, kimisi gol atılınca birbirine sarılıyordu, kimisi üzüntüden ağlıyordu Üzerimize geçirdiler takımlarının formalarını, üstüne de numaralar yazdılar. Koyun sayar gibi saydılar ve sağdılar hepimizi.
Sahadaki oyuncularla özdeşleşiyorduk biz de zamanla. Bedavadan çalım atmaya, gösterişli röveşata ve gelişine voleler sergilemeye başladık. Takımın top toplayıcılığını yapmaya başladık. Dönüştük, dönüştürüldük.
***
Dışarıdan bakıldığında birlikteliği sağlayan tehlikeli bir oyundu bu. Ayrıştık, ayrıştırıldık. Farkında olmadan...
***
Top yuvarlaktı, stadyum yuvarlaktı, dünya yuvarlaktı. Başladığımız noktayı takip ettiğimizde içinden çıkamadığımız bir dairenin içindeydik. Bizde yuvarlandık...