Yine oturdum bilgisayarın başına. Bir fincan kahvenin kokusu odamı, pırıl pırıl güneş mavi göğü sardı. Hafif araladığım pencereden ılık esen rüzgârla birlikte kuş cıvıltıları geliyor ahenkle. İnsanların uğultuların kesildi artık. Şikâyet duymuyorum ya da espri sandıkları saçma sapan şakaları yapmıyorlar artık. Bir durgunluk seziyorum herkeste. Bu bir kabulleniş ve teslimiyet mi yoksa korku ve endişe mi. Durumun ciddiyetini kavramış olabilir miyiz? Böyle söylerken bir yandan da içimden şunu diyorum “lütfen yanılmış olmayayım.” Biliyor musunuz yanılmış olmak çok acı ve ağır bir his. Her neye konumuz nu değil. Çekli daha sonra yanılgı hakkında uzun uzun konuşuruz. Şimdi başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Ne diyordum? İnsanlar kabuğuna çekilmiş; doğayı, sokakları, caddeleri, hayvanları hatta birbirlerini rahat bırakmış gibiyiz. Dehşet verici kalabalıklar, sesler yok olmuş gibi. Dünya nefes alıyor sanki. Her nefes alışverişinde umudu hissediyorum dünyanın. Bahar kucağını açmış yazı bekliyor. Hepimizin gözü yollarda kaldı. Yaz gelsin heybesinde şifalarla, umutlarla, temiz başlangıçlarla… İnsan nefes arıyor.
Yaz gelince salgın hastalık bitecek diye bir algı var ya beynimizde. Algı yoksa umut mu bilemiyorum. Ama öyle olmasını diliyoruz. Bu arada salgın hastalık dedim çünkü artık adını duymak ve söylemek istemiyorum. Yıldırdı bizi çünkü. Gözle görünmeyen küçücük virüs alt etti bizi. Eski günlerimizi çok özledik biliyorum. Eski dediğim dünyada birkaç ay öncesi, ülkemiz içinse bir ay öncesi. Çok eski gibi geliyor şimdilerde. Sanki yıllardır bir kâbusun içindeymişiz de uyanmayı bekliyormuşuz gibi iyileşmeyi bekliyoruz. Bazen diyorum ki meğerse ne kadar özgürmüşüz bu salgından önce. Canımızın istediği her şeyi yapabiliyormuşuz. Şimdi sokağa çıkıp işe gidebilmek dahi çok zor geliyor. Bir bardak su içerken bile aklımız hep tek bir noktada. Huzur bırakmadı bu virüs bizde. Fiziksel olarak olmasa da zihnimize çoktan bulaştı, etkisi altına aldı. Ciğerlerimiz gibi beynimiz de çürütecek yakında. Belli artık hasar bırakacak hepimizde. Hasarlı şeyler çok daha hassas olur. Davranışlarımıza dikkat ederiz bir zarar gelmesin diye. Diyorum ki belki de her şey normale döndüğünde virüsün bıraktığı hasarların altından yeni çiçekler açacak. Neden olmasın ki… Dünya nefes alıyor. Arınıyor. Tazeleniyor. Tüm cömertliği ile kucaklayacak bizi. Hasarlı beyinlerimizi, bedenlerimizi…
Virüs yayılmaya devam ediyor. Dur durak bilmeden can almaya devam ediyor. Nedense içimde ona karşı sempati var desem linç edilir miyim? Sağlığımız pahasına da olsa güzel şeylere vesile oluyor sanki. İnsanlar birbirlerine yardım ediyor mesela. Normal şartlarda aylarca görüşmediği akrabalarını telefonla arayıp durumunu soruyor. Daha çok şükür da çok tövbe ediyoruz sanki. Her gece yükselen duaların sesi titretiyor arşı. Kimse plan yapmıyor. Daha zarar veriyoruz. Daha çok anlayış gösteriyoruz. Sevdiklerimizi kaybetmekten korkarak hareket ediyoruz. Elini öpmeyi unuttuğumuz büyüklerimize sarılma arzusuyla bekliyoruz güzel günleri. Hasretini çektiğimiz tek şey şifa… Bana mı öyle geliyor? Lütfen yanılmış olmayım. Sabrediyoruz. Öğrenmişiz demek ki bir şeyler. Bizim hayır bildiklerimizde şerre, şer bildiklerimizdeki hayra teslim olmuş gibiyiz. İnşallah gibi olmaktan ibaret değilizdir.
Monaroza