Son günlerde kadını yazıyoruz sizlere sevgili okuyucular biliyorsunuz bugün de meseleleri ve problemleri kadın açısından yorumlayacağız bitmezse de diğer yazılarımızda devam edecek müsadenizle.
Evrenin sâhibini hayattan kovan, bireyselliği öne çıkaran, eşyânın hâkimiyetini esas alan, yaratılmış en değerli varlık olan insanı bile çıkar doğrultusunda kullanmayı bir mârifet sayan Batı kaynaklı fikirler, ne yaparsak yapalım sanki bizim zihinlerimize kazındı. Batı’nın ve içimizdeki Batıcıların biz Müslümanlara biçmiş oldukları rollere hep uymak zorunda kaldık. Bu duruma önceleri râzı olmadık ama uygulanan baskı ve beyin yıkama metotlarıyla bize yanlışlarını doğru diye yutturdukları yetmediği gibi bir de derin savunucuları olduk. Neticede kişilikler, ulvî mefkureler rencide oldu. Altından kalkamayacağı, içinden çıkamayacağı problemlerin arasında kalan Müslüman bireyler robotlaştı. Doğruyla dahi yüzleşemez oldu.
Bu, asrısaadet devrinden bu yana gelinen sürecin bir parçası. Yüce din İslam, kadına ev içinde ve ev dışında büyük değer vermiş yanı sıra sorumluluklar yüklemiştir. Sosyal hayatta Hz.Hatice’yle başlayan Hz.Zeynep, Ümmü Ümâre, Hz.Hafsa, Şifa Hatun ve onlar gibi niceleriyle devam eden emeği boşa çıkarmayan hatta kutsal gören bir anlayışla kadınları bağrına basan dînî İslam, üç beş kendini bilmezin dilinde sorgulanacak değil elbet. Ancak çağlar ilerledikçe kadının toplumdaki değeri günbegün düşmüş özellikle Hicrî 14. asrın başlarında dehşet bir duruma gelmişti. Batı uygarlığının etkisiyle bu aşamaya gelen İslam toplumu çok rahatlıkla sömürge çağının kurbânı oldu. Bu hal sosyal hayatta birbirine zıt iki kutubu oluşturdu. Bunlardan birisi Batı’yı körü körüne taklit ederken kutup diğeri ise atalarının ve onlardan kalan değerleri ayni anlayışla uygulamaya çalışan kutup. Çeşitli yıkıcı etkilerin tesiriyle sonunda her iki kutupta, kadının şahsiyeti hususunda kendi görüşlerini mutlaklaştıracak diğer kutubun görüşlerine karşı cephe aldı. Yıllar içinde bu çatışmanın neticesinde birbirine taban tabana zıt iki ayrı tip ortaya çıktı. Gruplardan birisi ‘Ben inancım gereği örtünüyorum’ derken diğeri onu ‘Siyâsi simge olarak örtünüyorsun’ ithamlarıyla âdeta potansiyel suçlu ilan ederek bu samimi sözlere itimat etmedi. Ve bu kargaşa hâla sürüp gitmekte…
İstenen odur ki, kadının şahsiyetini başörtülü bir kimlikle İslâm’ın tasvip ettiği seviyeye yükseltmektir. Müslüman hanımefendilerin yaşadığı toplumda ezilmeden, hakkını hukûkunu çiğnetmeden, iyi bir Müslüman, iyi bir eş, iyi bir anne olmak için eğitim alma zarûretleri vardır. Yine Müslüman hanımefendilerin onurlu duruşu ve kendine güveni adına eğitimli olması şarttır. Özellikle kentlerde yaşayanların kendilerini bu hususta yetiştirmeleri kırsal yerdekiler göre daha bir elzemdir. Zira her türlü menfiyâtın kol gezdiği yerler durumunda bugün şehirler. Fikirlerimizle, şahsiyetimizle ezmemek ve ezilmemek için eğitim şart. Ahlaksızlığın hızla yayıldığı çağımızda toplumun temel taşı olan aileyi ayakta tutmak için eğitim şart. Çekirdek ailenin dayandığı değerlerin sarsılmaması için neler yapılması gerektiğini bilmek için eğitim şart. Âdeta cam kırıklarının üzerinde yürüyor hassâsiyetiyle çocuklarını yetişmek işine sevdâ düzeyinde yapışmak için eğitim şart. Toplumun gelişimi ve huzur düzeyinin artırılması için olumlu üretkenlikle sosyal hayâta katılmak için eğitim şart.
Eğitim ama nasıl eğitim? İşte asıl problem burada. Herkes kendi bulunduğu ortamdan kopamayacağına göre içinde bulunduğu ahval ve durum neyi gerektiriyorsa İslâmî ritüelleri terk etmeden bir şekilde legal yollardan mutlaka eğitim almalı. İllegal yolların getirebileceği akıl dışı sapmaların hesâbı kar-zarar üzerinden yapılmalı ve ona göre karar verilmeli. Yeri geldiğinde hepimizin çoluk çocuğu için legal yapılanmalara ihtiyaç duyuluyor. Değerlerimizin önemsendiği okullara ta ilköğretimden başlayarak üniversitelere kadar ihtiyaç var mı? Var. Gençlerimizden şikâyetleniyoruz, onlara olumlu değerleri içinde barındıran alternatif sunabileceğimiz müspet sanat aktivitelerinin icra edildiği merkezler, spor sahaları, bilgisayar-internet evleri, kitap okuma mekanları, etüt salonları, olması gerekli mi? Evet. O zaman bunlar için yetkin, vasıflı elemanlar şart mı? Evet. Bu vasıflı elemanlar günümüz şartlarında fakültelerde yetişiyor. Böyle yerleri açmak için de birçok şartın yanında öncelikle diploma gerekiyor. Her şey erkeklere göre düşünülmemeli. Kız çocuklarını, kızlarımızı, kadınlarımızı şu gelişen çağda; ‘Sen kadınsın, evde otur, günahtır’ fikriyle evde tutmak bugün gerçekten akıl dışıdır. Bugün, hanımlarında hemen her sahada özellikle bayanları ilgilendirecek alanlarda diploma sâhibi olması kanaatimizce da şart görünüyor. Çağ yanımızda akıp dururken çocuklarımız çeşitli menfiliklere kapılıp giderken kalkıp mutlaka bir şeyler yapmak gerekli diye düşünüyoruz. Bugün takva boyutunda İslâmî değerleri ayakta tutan kaç kişi gösterebiliriz. Parmakla sayılabilecek kadar azaldı böylesi Müslümanlar. Rabb’im sayılarını artırsın. Çağa kurban gitmeyen yok neredeyse. Ayrıca başörtülere baksanıza minicik bir mendil kadar küçüldü, O halde çağa teslim mi olalım? Elbette ki, kocaman bir hayır! Çağın bizi bozmak için çevirdiği oyunların farkında olarak ama çağın getirdiği pozitiviteden de faydalanarak mümkün olduğu kadar islâmi kimliğimizden tâviz vermeden, tavizleri de savunmadan Hak yolda Hakça ilerleyelim diyoruz.
Gününüz, gönlünüz ve kalbiniz aydın olsun efendim.
Evrenin sâhibini hayattan kovan, bireyselliği öne çıkaran, eşyânın hâkimiyetini esas alan, yaratılmış en değerli varlık olan insanı bile çıkar doğrultusunda kullanmayı bir mârifet sayan Batı kaynaklı fikirler, ne yaparsak yapalım sanki bizim zihinlerimize kazındı. Batı’nın ve içimizdeki Batıcıların biz Müslümanlara biçmiş oldukları rollere hep uymak zorunda kaldık. Bu duruma önceleri râzı olmadık ama uygulanan baskı ve beyin yıkama metotlarıyla bize yanlışlarını doğru diye yutturdukları yetmediği gibi bir de derin savunucuları olduk. Neticede kişilikler, ulvî mefkureler rencide oldu. Altından kalkamayacağı, içinden çıkamayacağı problemlerin arasında kalan Müslüman bireyler robotlaştı. Doğruyla dahi yüzleşemez oldu.
Bu, asrısaadet devrinden bu yana gelinen sürecin bir parçası. Yüce din İslam, kadına ev içinde ve ev dışında büyük değer vermiş yanı sıra sorumluluklar yüklemiştir. Sosyal hayatta Hz.Hatice’yle başlayan Hz.Zeynep, Ümmü Ümâre, Hz.Hafsa, Şifa Hatun ve onlar gibi niceleriyle devam eden emeği boşa çıkarmayan hatta kutsal gören bir anlayışla kadınları bağrına basan dînî İslam, üç beş kendini bilmezin dilinde sorgulanacak değil elbet. Ancak çağlar ilerledikçe kadının toplumdaki değeri günbegün düşmüş özellikle Hicrî 14. asrın başlarında dehşet bir duruma gelmişti. Batı uygarlığının etkisiyle bu aşamaya gelen İslam toplumu çok rahatlıkla sömürge çağının kurbânı oldu. Bu hal sosyal hayatta birbirine zıt iki kutubu oluşturdu. Bunlardan birisi Batı’yı körü körüne taklit ederken kutup diğeri ise atalarının ve onlardan kalan değerleri ayni anlayışla uygulamaya çalışan kutup. Çeşitli yıkıcı etkilerin tesiriyle sonunda her iki kutupta, kadının şahsiyeti hususunda kendi görüşlerini mutlaklaştıracak diğer kutubun görüşlerine karşı cephe aldı. Yıllar içinde bu çatışmanın neticesinde birbirine taban tabana zıt iki ayrı tip ortaya çıktı. Gruplardan birisi ‘Ben inancım gereği örtünüyorum’ derken diğeri onu ‘Siyâsi simge olarak örtünüyorsun’ ithamlarıyla âdeta potansiyel suçlu ilan ederek bu samimi sözlere itimat etmedi. Ve bu kargaşa hâla sürüp gitmekte…
İstenen odur ki, kadının şahsiyetini başörtülü bir kimlikle İslâm’ın tasvip ettiği seviyeye yükseltmektir. Müslüman hanımefendilerin yaşadığı toplumda ezilmeden, hakkını hukûkunu çiğnetmeden, iyi bir Müslüman, iyi bir eş, iyi bir anne olmak için eğitim alma zarûretleri vardır. Yine Müslüman hanımefendilerin onurlu duruşu ve kendine güveni adına eğitimli olması şarttır. Özellikle kentlerde yaşayanların kendilerini bu hususta yetiştirmeleri kırsal yerdekiler göre daha bir elzemdir. Zira her türlü menfiyâtın kol gezdiği yerler durumunda bugün şehirler. Fikirlerimizle, şahsiyetimizle ezmemek ve ezilmemek için eğitim şart. Ahlaksızlığın hızla yayıldığı çağımızda toplumun temel taşı olan aileyi ayakta tutmak için eğitim şart. Çekirdek ailenin dayandığı değerlerin sarsılmaması için neler yapılması gerektiğini bilmek için eğitim şart. Âdeta cam kırıklarının üzerinde yürüyor hassâsiyetiyle çocuklarını yetişmek işine sevdâ düzeyinde yapışmak için eğitim şart. Toplumun gelişimi ve huzur düzeyinin artırılması için olumlu üretkenlikle sosyal hayâta katılmak için eğitim şart.
Eğitim ama nasıl eğitim? İşte asıl problem burada. Herkes kendi bulunduğu ortamdan kopamayacağına göre içinde bulunduğu ahval ve durum neyi gerektiriyorsa İslâmî ritüelleri terk etmeden bir şekilde legal yollardan mutlaka eğitim almalı. İllegal yolların getirebileceği akıl dışı sapmaların hesâbı kar-zarar üzerinden yapılmalı ve ona göre karar verilmeli. Yeri geldiğinde hepimizin çoluk çocuğu için legal yapılanmalara ihtiyaç duyuluyor. Değerlerimizin önemsendiği okullara ta ilköğretimden başlayarak üniversitelere kadar ihtiyaç var mı? Var. Gençlerimizden şikâyetleniyoruz, onlara olumlu değerleri içinde barındıran alternatif sunabileceğimiz müspet sanat aktivitelerinin icra edildiği merkezler, spor sahaları, bilgisayar-internet evleri, kitap okuma mekanları, etüt salonları, olması gerekli mi? Evet. O zaman bunlar için yetkin, vasıflı elemanlar şart mı? Evet. Bu vasıflı elemanlar günümüz şartlarında fakültelerde yetişiyor. Böyle yerleri açmak için de birçok şartın yanında öncelikle diploma gerekiyor. Her şey erkeklere göre düşünülmemeli. Kız çocuklarını, kızlarımızı, kadınlarımızı şu gelişen çağda; ‘Sen kadınsın, evde otur, günahtır’ fikriyle evde tutmak bugün gerçekten akıl dışıdır. Bugün, hanımlarında hemen her sahada özellikle bayanları ilgilendirecek alanlarda diploma sâhibi olması kanaatimizce da şart görünüyor. Çağ yanımızda akıp dururken çocuklarımız çeşitli menfiliklere kapılıp giderken kalkıp mutlaka bir şeyler yapmak gerekli diye düşünüyoruz. Bugün takva boyutunda İslâmî değerleri ayakta tutan kaç kişi gösterebiliriz. Parmakla sayılabilecek kadar azaldı böylesi Müslümanlar. Rabb’im sayılarını artırsın. Çağa kurban gitmeyen yok neredeyse. Ayrıca başörtülere baksanıza minicik bir mendil kadar küçüldü, O halde çağa teslim mi olalım? Elbette ki, kocaman bir hayır! Çağın bizi bozmak için çevirdiği oyunların farkında olarak ama çağın getirdiği pozitiviteden de faydalanarak mümkün olduğu kadar islâmi kimliğimizden tâviz vermeden, tavizleri de savunmadan Hak yolda Hakça ilerleyelim diyoruz.
Gününüz, gönlünüz ve kalbiniz aydın olsun efendim.