Dosya yayınlansaydı ülkeyi sarsacaktık

Sun TV Yönetim Kurulu Başkanı Esat Duysak, “1976 yılında Türkiye’deki otomotiv lobisini ifşa edecek bir dosya hazırlamıştık. Dosya yayın aşamasında sansüre uğradı. Eğer yayınlansaydı, Türkiye’yi sarsacaktık” dedi

MUSTAFA GÜZEY'İN RÖPORTAJI

Sun TV Yönetim Kurulu Başkanı Esat Duysak, “1976 yılında Türkiye’deki otomotiv lobisini ifşa edecek bir dosya hazırlamıştık. Dosya yayın aşamasında sansüre uğradı. Eğer yayınlansaydı, Türkiye’yi sarsacaktık” dedi

Türkiye’nin ilk yerel televizyonu olma hüviyetine sahip Sun TV, kapılarını ‘Merhaba’ için açtı. Sun TV Yönetim Kurulu Başkanı Esat Duysak (57), özel hayatını, hobilerini, gazetecilik serüvenini, Sun TV’nin kuruluş aşamasını ve “hayatımda unutamadığım” dediği olayı, Merhaba Gazetesi okurları için paylaştı. Başkan Duysak, son derece mütevazı kişiliği ve hoş sohbetiyle soğuk geçen bugünlerde, içimizi ısıtmayı başardı. Duysak’ın şu ifadeleri ise oldukça önemliydi: “Yerli araba furyasının arttığı yıllarda MRA isimli bir dosya hazırlamıştık. Bu dosyanın içeriği, otomotiv sektöründe oluşan lobinin ayağına basıyordu. Ancak yayın aşamasında sansüre uğradı. Eğer yayınlansaydı Türkiye’yi sarsacaktık.”

- Öncelikle sizi tanımakla başlayabilir miyiz? Esat Duysak kimdir?

Elbette ki. Esasında hiçbir şey değildir. (Gülerek). İlkokuldan liseye kadar Konya’da okudum. Yüksekokulu Ankara Gazi Üniversitesi Makine Mühendisliği’nde okuyarak 1980 yılında mezun oldum. 1,5 sene kadar Karadeniz Ereğli’de demir-çelik fabrikasında mühendis olarak çalıştım. Asıl ilgim, oto yedek parçacılığı üzerinedir. 6 kardeşiz, 4 erkek, 2 kız. Erkek kardeşlerim arasında yaş olarak en büyükleriyim.

- Medya ile bağınız nasıl başladı?

1975’te Yüksekokul eğitimi için gittiğimde Ankara’da Bayrak Gazetesi vardı. Bir süre bu gazetenin Ankara muhabirliğini yaptım.

- Hem okudunuz hem de çalıştınız öyle mi?

Evet, hem okudum hem de muhabirlik yaptım. Basın sektöründe 38. yılımızı doldurduk.

- Peki neden muhabirliği, gazeteciliği tercih ettiniz?

Hobi olarak. Biliyorsunuz bu mesleğe başlayan bir daha bırakamaz. Böyle bir hastalıktır bu. Kolay kolay ayrılamıyorsun da. Biz de öyle başladık daha sonra televizyoncu olarak devam ettik.

- Yani neden? Biri mi teşvik etti? Ya da bu yönde etkilendiğiniz biri mi vardı?

Gazeteciliğe başlamam Melih Gökçek’in telkiniyle oldu. O zaman Melih Gökçek, Bayrak Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi idi. Ona özendim diyebilirim.

- Şu anda Melih Gökçek ile bir iletişiminiz var mı?

Ara sıra görüşürüz. Tabii yakın zamanda bir iletişimimiz olmadı.

- Şimdi gidip, “Esat Duysak” deseniz tanır mı sizi?

Tabii canım, tanımaz olur mu?

- Ankara’daki eğitiminiz boyunca muhabirlik yaptınız. Peki eğitimden sonra da Ankara muhabirliğine devam ettiniz mi?

Yok. Okul bitince Konya’ya döndüm. Serbest ticaret yapmaya başladım. Daha sonra askerlik vazifesi için Karaman’da bulundum. Bir müddet sonra ilk özel televizyon olan Magic Box denilen şirketin Interstar kanalı Ahmet Özal’ın riyasetinde (başkanlığında) kuruldu. Biz de ikinci özel televizyon olalım diyerek 1989 yılında Konya’da Sun TV’yi kurduk. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk yerel televizyonu olma hüviyetini kazandık.

- Sun TV’nin kuruluş aşamasını anlatır mısınız?

O zaman Alaeddin Caddesi’nde 15 metrekarelik bir yerde yayına başladık. Jeneratör ile yayın yapıyorduk. O zaman Akyokuş’ta elektrik yoktu. Bundan dolayı jeneratör sürekli çalışır vaziyetteydi. Logomuzu da kartona Sun TV yazarak astık ve “bismillah” dedik. Bu sene 25. yılımıza girdik.

2 AY MAHKUM ETTİLER

- Kurulduktan sonraki süreci merak ediyorum. Biraz daha detaylı anlatır mısınız?

Yayına başladığımız ilk günlerde biraz korkuyorduk. Çünkü telsiz yayını yapıyorduk. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) diye bir kurum da olmayınca, hangi kanunun geçerli olduğunu veya neyin yasaklandığını doğal olarak bilmiyorduk. Ama önümüzde bir örnek vardı. Özel bir kanal açıldı, bu daha da yayılacaktır diye düşündük. Açan ise Başbakan’ın oğluydu yani, Ahmet Özal’dı. Mesela biz telsiz yayını yapıyorduk. Bunu da izin almadan gerçekleştirdik. Dolayısıyla bu konu bizi ciddi manada rahatsız etmeye başladı. Kendi kendimize suç duyurusunda bulunduk. O gün emniyete gittim. Emniyet Müdürü’ ne hitaben, “Ben böyle böyle bir yayın yapıyorum. Bunun cezası nedir?” dedim. O da yanındaki müdür muavinini çağırdı ve “Gel gel” dedi, “Aradığımız adam geldi” diye konuştu. Öyle deyince ben korkmaya başladım. Ondan sonra bir önceki gün bizim kanalda yayınlanan Kemal Sunal filmini birbirlerine anlatmaya başladılar. Ben de orada dinliyorum. Acaba ne yapacaklar diye sonucu beklerken Emniyet Müdürü dedi ki, “Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Ancak bir suç duyurusunda bulunuruz, seni adliyeye sevk ederiz, onlar kararı verir.” Daha sonra savcılık beni ifadeye çağırdı. İfade sonrası bizi 2 ay, Telsiz Kanunu’na muhalefetten mahkum ettiler.

- Mahkum ettiler derken, hapis mi yattınız?

Esasında hapisti ama paraya çevirdiler. Yatmadık yani.

- Siz kendiniz suç duyurusunda bulunuyorsunuz. Halbuki gitmeseniz böyle bir durum yaşanmayacak.

Olmayacak ama rahatsız oluyoruz. Evde hanıma diyorum, “Aç bakalım telefonu, beni sorarlarsa evde yok de” diye tembihliyorum. Acaba Emniyet mi arayacak, Jandarma mı arayacak, MİT mi arayacak? Korkuyorduk yani. Akıllı davranıp kendi kendimizi ihbar ettik ve 2 ay ceza ile kurtulduk.

TÜRKİYE’Yİ SARSACAKTIK”

- Tekrar muhabirliğinize dönmek istiyorum. Başınızdan geçip “unutamadığım” dediğiniz bir olay yaşadınız mı?

Çok iyi hatırlıyorum. Ankara’da 1975- 76 yıllarıydı. O zaman yerli araba furyası başlamıştı. Yerli arabalar kara borsa olarak satılıyordu. Bir gazeteci olarak buna tavır koyalım dedik. Araştırma yaptık. Araştırmamızın ismi de MRA’ydı. Yani Murat, Renault ve Anadol. Yerli arabalar, ithal edilen araba fiyatına müşteri buluyordu. Biz, bu konuyu derinlemesine işleyip haber yapmak istedik. İşin bir diğer tarafı da dışarıdan gelen araba ile bizim arabalar arasında kalite farkı vardı. Dışarıdaki arabalar daha kaliteliydi. Gazeteciliğimizi konuşturmak isteyerek, arada çok büyük bir kalite farkı varken neden Avrupa’daki araba ile buradaki araba aynı fiyat? Yerli arabanın daha düşük fiyatta müşteri bulması gerekir düşüncesinden hareketle haberdeki tezimizi bunun üzerine kurduk. Yani halk kandırılıyor kanısına vardık. 1 ay 45 gün çalıştık. Nihayetinde Türkiye’deki otomotiv lobisini ifşa edecek bir dosya hazırlamıştık. Yani lobinin ayağına basmıştık. Dosyayı gazeteye teslim edip bekledik. Bekleyişimiz tam 1 ay sürdü. Netice olarak yayın aşamasında sansüre uğradığını öğrendik. Eğer yayınlansaydı, ülkeyi sarsacaktık.

- Dosyayı kiminle hazırladınız?

Yozgatlı bir arkadaşım vardı. Onunla birlikte. Ankara’nın o sanayi sokaklarında milletin çizme ile gezdiği yerde biz normal öğrenci ayakkabılarıyla girdik haber yaptık. Eziyet çektik, karda, kışta, yağmurda. Hâlâ içimde bir ukde kalmıştır.

MUHABİRİM BENİM ALEYHİMDE DE YAZABİLİR”

- Şimdi yönetici pozisyonundasınız. Bu olay sizin haberciliğe bakışınızı nasıl etkiledi?

Hiçbir muhabir arkadaşıma ‘şu haberi yapın’ ya da ‘yapmayın’ diye 25 sene oldu, baskı uygulamadım. Şu vardır; muhabirim, haberinin arkasında durabiliyorsa, benim de aleyhimde olmak şartıyla her şeyi haber yapıp, yazabilir.

- Bu anlattıklarınızdan az çok yayın politikanız da ortaya çıkıyor.

(Gülerek). Her muhabirimiz vatana millete ihanet etmeme şartıyla, ahlaki çerçevede, milli ve manevi değerlerimize hakaret içermeden her türlü haberi yapabilir. Fakat haberinin arkasında duracak. “Ben yaptım da yanlış yapmışım” demeyecek. Hiçbir zaman haber dairesine müdahale etmem. Haber dairesinden biri, “Bana şu haberi yaptırmadın” diyorsa, gelsin yanıma.

- Hobileriniz nelerdir?

Gezmeyi çok severim. 100’den fazla ülkeyi ziyaret etmişimdir. Özel bir karavanım var. Onunla ahbaplarımla gezi turu yaparız. Siyasi içerikli kitaplar okurum. Zaman zaman bahçe işleriyle uğraşırım. Hasta bir Konyasporluyum. Enstrümanlardan zurnayı iyi çalarım.

- Bu zamanda gazetecilik yapsanız, ilk gazetecilik yaptığınız dönemdeki kadar haz alabilir misiniz?

Şimdi iş kolaylaştı. Önceden bilgiye ulaşmak çok zordu. Takdir ederseniz ki zor olan her şey devamlı zevkli olur.

- Gazeteciliği tavsiye eder misiniz?

Bana deseler ki, “Dünyaya tekrar gelsen ne olursun?” “Gazeteci olurum” derim.

- Son olarak gazeteci adaylarına ne tavsiye edersiniz?

Doğru bildiklerinden şaşmasınlar.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Röportaj Haberleri