Doğanın harikulade dansına ve bu dansın ritmine bizler de bedenen otomatik olarak eşlik etmek, bizim tefekkür etmemiz için de bir fırsattı. Her sabah doğan güneş, bunu sürekli tekrarlıyor; hiç kimseyi, hiçbir nesneyi ayırt etmeden herkese ısı verirken bazen bedenleri, bazen de donmuş, mutsuz gönülleri ısıtıyor.
***
Doğa, hiçbir karşılık beklemeden doğadaki her şeye saçtığı ışığıyla yeşilliklerini kışkırtmış, şımartmış; kelebekler, yeşilin tonlarıyla renk cümbüşü sergiliyordu. Güneşin ısısı ve ışığı, bir düzen içinde ormanların sıkışan dalları arasına sızmayı başarmıştı. Bazen bulutların arkasına saklanan güneşin ısısıyla olgunlaşan çiçeklerin kokuları eşit bir şekilde yayıyordu etrafa.
***
Güneş devrini geceye verme zamanı yaklaştığında bile bizi büyülüyor ve dağların arkasına doğru yol alırken etrafa yaydığı kızıllığı ile yavaş yavaş kayboluyordu. Gecenin karanlığı, akşamın alacalığı ile birleşirken düşünen için çok farklı fırsatları bize yine karşılıksız ikram ediyordu. Gündüz yorulan bedenimizi dinlendiren geceyle de gündüzün vicdan muhasebesini yapma fırsatı da veriyordu.
***
Bizi saran karanlıkta, elif gibi yalnız ve dik kalarak tefekkür çemberinde kaybolmak yerine kendimizi bulmaktı, karanlığın ilmeklerinde. Kaybettiklerimizin derin özlemini doyarak yaşamaktı ve her ayrılık bizi daha da olgunlaştırırken ve Rabbime teslim olayı öğretendi gece.
***
Her tövbe tekrar filizlenip hayata dönmekti ve herkes uyurken karanlıkta gecenin en güzel hizmetiydi.
Rabbime el açıp ulaşamadıklarımıza, varamadıklarımıza dualarla ulaşarak, omuzlarımızı daha da hafiflemiş hissederek iyileşiyorduk.
***
Gece ne kadar karanlık olsa bile kafamızı kaldırıp gökyüzünde asılı yıldızlarla göz göze geliyorduk ki en karanlık zamanlarda bile yıldızlar bize umudun hep var olduğunu hatırlatıyordu.
Tefekkürden doğan bu düşüncellerim ve kendi bakış açımla mevsimlerin hizmetini ve geceyle gündüzün sahibine, bize verdiği karşılıksız hizmetler için binlerce şükürlerimi ifade ederken sağlıcakla ve tefekkürle kalın...