Sevgili okurlar, bilindiği üzere, Bayramdan sonra Mesnevi’ye başlamıştık. Yüce ve Aziz olan Rabb’imizden inâyet isteyerek, ilk beytimiz için diyelim; ‘Bismihi ve Subhânehû’;
‘Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, Ayrılıkları nasıl da anlatıyor.’
İlk beyit; ‘Dinle=Bişnev’ diye başlıyor. Kur’ân’ı Azûmüşşân’da Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’a ilk defa, ‘Oku=İkra’ diye gelmişti. Kâinâtın Sultânı Efendimiz aleyhisselâm’ın insanlara tebliğindeki biricik rehberi, hazreti Kur’an idi. Nitekim Kur’ân’ı Kerim’de: “O’nun sözleri kendine vahyolunan sözlerden başka bir şey değildir.” (Necm, 3) buyrulur. Yine: “Ben, Allah dilemedikçe kendi nefsime bile bir fayda sağlayamam, zarar da veremem.” (Â’raf, 188) buyrulur. Peygamber aleyhisselam, her hâli ve kâliyle dünyâda Cenâbı-ı Hakk’ın sesiydi. O kâmil Hak Peygamberi, Hakk’ın emir ve yasaklarını insanlığa aksettiren, âdeta bir ney idi. Neyden Hakk’ın sesi yâni Allah Teâlâ’nın buyrukları insanlığa üfleniyordu. Zira Cenâbı Hak insana, kendi rûhundan üflemişti. İnsan Hak katında değerliydi, onun değeri Rabb’i Zül Celâl’in rûhundan kaynaklanıyordu. En Değerli Değer Allah Teâlâ, En Değerli Peygamberi’ne, en değerlileri (=hükümlerini), en değerli yarattığı insana üfleyerek duyuruyordu. Dolayısıyla neyden üflenenler Hakk’ın nağmeleridir yâni vahiy idi.
‘Dinle’ ile başlandı Mesnevi’ye, dinlemenin önemi vurgulansın isteniyor. Hakikaten dinlemek önemlidir. İnsan bilmediklerini dinleyerek öğrenir. İnsan dinleyerek âlim de olur, ârifte. Dinlemeyen ilimde ve olgunlukta bir merhale kat edemez. Bu hususta şerefli kitap, Kur’ân- Kerim’de: “(Ey Muhammed) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarını müjdele…” (Zümer, 18) buyruluyor. Yine: “Sana vahyolunanı dinle.” (Taha, 13) “Kur’an okunduğunda O’nu dinleyin ve susun.” (Â’raf, 204) Bu âyetlerde de, dinlemenin ehemmiyeti belirtiliyor. Yâni insan en güzel söz olan vahyi dinlemeli ama yalnızca dinlemekle yetinememeli aynı zamanda insan duyduklarını uygulamalı. Bilelim ki, en güzeli dinleyip en güzel uygulayanlar, inaânı kâmiller yâni mürşidi kâmillerdir. En kıymetli mürşidi kâmil peygamberimiz aleyhissalâtu vesselamdır.
Dinleyip dinlediklerini özümseyenler asıl dinleyenlerdir. Söz söylemekte mârifet aramayalım asolan dinlemektir. Atalarımız; ‘Söz gümüşse sükût altındır.’ Derler. İyi bir dinleyici olmadan iyi bir konuşmacı olunamaz. Zira dinleyen insan dinlenir. Burada kulak ile göz mukâyesesi yapılarak, kulağın önemi düşünülebilir. Göz, güneş veya ışık varsa görür ama kulak bunlara muhtaç değildir. ‘Kulak, duyularak ulaşılacak her türlü bilgiyi algılar, akla ulaştırır. Kazandığı bilgi ve hikmetle aklın nur ve kuvvetini, her şeyden daha çok artırır. Böylece insanın kadrini yüceltir ve yükseltir. Özellikle Kur’ân’ı Kerim’de bulunan emirler, kurallar, hikmetler, âyetler ve göz kıyaslanarak düşünüldüğü zaman dâimâ kulağın gözden önce geldiği anlaşılır. Peygamberlerden hiçbirisi sağır olarak gönderilmedi.’ (Abidin Paşa, Mesnevi Şerhi, Sâdeleştiren: Mehmed Said Karaçorlu, İst, 2007, İz Yayıncılık. s.17)
Beytin başlangıcında, ‘Dinle neyden’ deniyordu, neyden neyi dinle? Diye sorsak deriz ki, neyden ayrılık serüvenini dinle. Bilindiği üzere, Mesnevi’nin asıl konusu, ‘ayrılık’tır. Pek çok beyitte bu ayrılık hikâyesi karşımıza çıkar. Geçen ki yazımızda da, Mesnevî’de yine ‘ney’den çok bahsedildiği için ‘ney’i farklı boyutlarla anlatmıştık. Orada neyin ayrılık hikâyesi vardı. Bu ilk beyitte, daha önce verdiğimiz bilgilerden yola çıkarak, neyin aslı kamıştan yapılmaydı, o aslî vatanından koparılarak ayrılık acısını tattığını hatırlayalım. Dolayısıyla neyi temsil eden insanı kâmil de, asıl vatanı olan ruhlar âleminden ayrılıp son derece meşakkatli olan dünya âleminde bulunmasından dolayı çektiği acıyı ney ile âdeta şikâyet etmededir.
‘Hz. Mevlânâ’ya göre insan yeryüzüne Allah katından, yâni ruhlar âleminden imtihan için dünyâya getirilmiştir. İnsan, yeryüzünde birtakım imtihanlara tâbî kılınmıştır. O, iyi-kötü, acı-tatlı, bâzı olaylar yaşayarak ömrünü tamamlayacak ve tekrar eski vatanına döndürülecektir. Kur’an ifâdesiyle: “Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.”( Bakara, 245) “Ve ancak dönüş Sana’dır.” (285) Deniyor. Kur’ân’ın çizdiği tablo budur. Allah katından koparılan insan, koparılıp ayrı bırakıldığı huzurlu ve mutlu bir ömür sürdüğü asıl vatanını arar. İnsan bu dünyâda bir gurbetçi hayâtı yaşar. Ve Allah katında döndürüleceği günü özler, durur. Hz. Mevlânâ’nın dilinden düşürmediği ‘ayrılık şarkısı’ budur. O bir ney misâli feryadlarıyla bu özlemi terennüm edip durmaktadır.’ (Mesnevi Mânevî Şerhi, Hüseyin Top, Konya, 2008, s.31. Tablet Yayınları.)
Hayırlı Cumâlar dilerim