Müslümanlar bilirler ki İslâm Dininin Kur’an-ı Kerim’den sonraki ikinci temel kaynağının Sahih Sünnet ve bu Sahih Sünnetin yazılı hali olan Sahih Hadislerin olduğunda şüphe yoktur.
Son yüzyılda adı Müslüman olsa da bir takım kişiler bunun böyle olmadığını iddia etmekten vahşi bir zevk aldıklarını görmekteyiz.
Bu kişilerden bir kısmı haksız iddialarını ispat için de geçmişten günümüze Sahih İslam’ın aktarılmasında sorunlar olduğundan başlayarak geçmiş tüm ümmeti suçlayıcı bir pozisyondan tekfir etmeye kadar pek çok iddialarda bulunmaktan çekinmediler.
Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Sünnetinin Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim’den sonraki önemini, dinde delil olma değeri ile mahiyeti, bağlayıcılığı ile sahih bir şekilde bize ulaşıp ulaşmadığı konusunda bir takım itirazlarda bulunmak başka, bu itirazlar nedeniyle Müslümanları tekfire kadar varan suçlamalarda bulunmak daha başkadır.
Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Sünnetine tabi olan ve bu güne taşıyan Müslümanlara yöneltilen itirazların özellikle 19. asırdan itibaren Hint Alt kıtasında başlatılıp Mısır ve civarı bölgelerde öne çıkarılıp, Sahih Sünnet karşıtlığının özellikle Hint Müslümanları arasında örgütlü bir hüviyete büründürülmesi tesadüfi değildir.
İslam Dünyasında Hilafet makamını temsil eden Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması neticesinde temsil ettiği Maturidi-Hanefi düşüncenin tesirinin de azalmasını fırsat bilen emperyalist batı ülkeleri özellikle Hindistan Müslümanlarını bir laboratuvar incelemesine dönüştürerek üzerlerinde modernizmin tesirlerini test etme imkânı bulmuşlardır.
Hindistan Pakistan bölgelerindeki İslam Hindu çatışması sebebiyle bölgenin kendi iç dinamiklerinin yanı sıra batılılaşma ve modernizm dayatmalarının işgalci emperyalist devlet eliyle gerçekleştirilmesi İslam Dininin hayata uygulanış şekli olan Sahih Sünnet karşıtlığının bu bölgelerde daha hızlı gelişip diğer ülkelere ihraç edilmesinde hayli etkili olmuştur.
Batılı Emperyalist ülkeler eliyle İslam’ı yok etmek için yetiştirilen oryantalistlerin ve müsteşriklerin özellikle Sahih Sünnet hakkında ileri sürdükleri haksız ithamları aynen veya çok az bir değişiklikle tekrar etmeyi marifet zanneden yerli işbirlikçilerin kolay bulunur olması bu zalimlerin işlerini kolaylaştırmaktadır.
Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Sünnet ve Hadislerine karşı yapılan itirazların bazı İlahiyat Fakültelerinde yuvalanmış olan akademik personel eliyle ve sistematik bir şekilde yürütülmesine örnek olarak müsteşrik Goldziher’in “Hadislerin yazıya geçirildiği dönemin karanlık bir dönem olduğu” iddialarını çok az bir değişiklikle tekrarlamayı marifet zanneden ve okuyan ancak okuduğunu anlayamayan birisi olarak bilinen bir akademisyeni örnek gösterebiliriz.
Emperyalist batı ülkelerinin ileri karakolu gibi çalışan müsteşriklerin özellikle dinde ana yol olan Ehli Sünneti tahrif etmek için müsteşriklerin çalışmalarını ortadan kaldırıcı çalışmalarında özellikle yerli ve yabancı müsteşriklerin itirazlarına cevap vermek amacıyla özellikle 19. asrın sonlarından başlamak üzere günümüze kadar Sahih Sünnetin savunulması konusunda Müslüman âlimler ve akademisyenler tarafından çok sayıda çalışma yapılmıştır.
Sahih Sünnet ve Sahih Hadis kitapları konusunda pek çok araştırma yapılmasına ve eser yazılmış olasına rağmen Sahih Sünnet ve Hadisin din tahripçilerine karşı savunulmasında en doğru yollarından biri olan Maturidi Hanefiliğin temel eserlerinden pek çoğunun Türkçeye hala tercüme edilememiş olmasından kaynaklanan sorunlar yaşadığımız bir gerçektir.
Bu hususa en temel örnek Mezhep İmamımız İmam Maturidi(Rha)nin tefsirinin hala Türkçeye çevrilememiş olmasıdır.
Bunun belki de en önemli sebebi Ehli Sünnet düşüncesinin tam olarak hayata uygulandığı zaman dilimini ve coğrafyaları zulüm dönemleri ve coğrafyaları olarak görenlerin en büyük dayanakları Sahih Sünnet ve Hadislerin takipçileri olan Müslümanların Dinleri ile ilgili temel kaynakları okumamaları veya okuyanların ise gerektiği gibi anlamamalarıdır.
Her ne kadar Sahih Sünnet ve Hadis düşmanları Müslümanları ezbercilikle suçlamış olsalar da İslam Dininin birincil kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ile ikincil kaynağı olan Sahih Sünnet ve Hadisler bizlere bu ezbercilik sayesinde korunarak gelmiştir.
Dini din ile tahrif etmek isteyenlerin İdeolojik Hadis ve Sünnet düşmanlığının arka planı olan Müslümanların ortak hafızası olan Tefsir ve Hadis kitaplarına olan düşmanlıklarının temelinde Müslümanların inanç ve ibadette birlikteliğini sağlayan Sahih Sünnetin hücciyeti ve nakli konusundaki bu hafıza birliğini yok etme gayesi vardır.