Mutlu yuvanın kurulması yazı serisi
Toplumlarda, yaşanan güzel veya acı olayları bir anda durdurmak veya yönünü değiştirmek mümkün değildir. Bunlar zaman içerisinde yapılabilirler. Birbirlerine her zaman ve her yerde yardım etmeye hazır insanların toplumu bir anda birbirlerini boğazlayan toplum haline gelmeyeceği gibi birbirlerini boğazlayan insanların bulunduğu bir toplum bir anda birbirini seven ve birbirine destek olan insanlar toplumuna dönüşemez.
Allah (c.c) Kur’an-ı Keriminde; “Hiçbir toplum içindeki durumu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” buyurarak değişme talebinin önce o toplumu oluşturan insanlardan gelmesini istemektedir.
Zinanın serbest olduğu ve hatta her türlü desteklerle desteklendiği Batı toplumlarında, Nüfusun azalması başta olmak üzere, mevcut nüfusun yaşlanması veya yaş ortalamasının giderek yükselmesi kaçınılmazdır. Tabii böyle toplumlarda saadet ve mutluluk bir şeyin kalmayacağı ve insanların sadece hayvani yönlerinin tatmin edilmelerini sağlamakla meşgul oldukları açıktır. Çünkü evlenme ve nikâh akdi ile gençlerin birbirlerine bağlanması, hayatın yükünün birlikte omuzlanması, çocuk sahibi olunması, onların sorumluluklarının yüklenilmesi ve edepli, terbiyeli olarak yetiştirilmeleri artık mümkün olamaz.
Hâlbuki Müslüman topluluklarda, “Ben Müslüman’ım” diyenlerin diğer konularda olduğu gibi bu konularda da ilk başvuracakları kaynak İslami kaynaklar olacaktır.
Evlenme, yuva kurma, çocuk sahibi olma, karı koca arasındaki davranışlar, çocukların yetiştirilmeleri ve hatta çocuk sayılarının ne kadar olmasına ait hemen her bilgi bu kaynakta belki yüzlerce ayet ve hadis-i şerifle olarak önümüzde durmaktadır.
NÜFUSUMUZU AZALIYOR MU?
Resmi kurumlardan alınan bilgilere göre ne yazık ki nüfusumuz büyük bir hızla azalma göstermektedir. Hem öyle bir hızla ki Batı da Fransa, İngiltere ve Almanya gibi nüfusu azalan ve artık ihtiyarlar toplumu olamaya giden ülkelerin 30 senede aldıkları yolu bizim 6 senede almış olduğumuz bildirilmektedir.
Kur’an-ı Kerim bu ve benzeri olaylar için; “Fe eyne tezhebüün” yani “Nereye gidiyorsunuz?” diyerek kinayeli bir şekilde sormaktadır. Peki, biz biliyor muyuz nereye gittiğimizi? Hayır. Kesinlikle bilmiyoruz.
Yaşantımızı değiştirmişiz. Allah’ın (c.c) evlenme ve yuva kurma emirlerini “kulak arkası yapmışız” Sevgili Peygamberimizin hayatını, sahabenin hayatını merak etmemişiz. Ondan bize yapılan ikaz ve irşatları unutmuşuz. Böylece biz de Batı toplumlarının içerisine düştüğü uçuruma yuvarlanmaya başlamışız. Sonra bir soran olduğu zaman “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyoruz. Tabii sonuçta bu sözümüze kendimiz de inanmıyoruz.
NÜFUSUN ARTMASI İÇİN…
Nüfusun artmasını sağlamak ikide bir sağda – solda “Evliler, en az üç çocuk yapsın” demekle olamaz. Nüfus artışını sağlayabilmek için iki boyutlu çalışmak gerekmektedir. Bir taraftan nüfus azalmasının doğuracağı felaketleri, diğer taraftan bir çocuk dünyaya getirmenin yüceliği ile onun sağlayacağı mutluluğun neler olacağının halkımıza iyice anlatılması gerekir. Bunun için arada bir Sayın Başbakanın TV’ler de yaptığı “İcraatın içinden” programına benzer programları bu önemli konu için de yapmalıdır. Diğer taraftan başta Diyanet işleri Başlığı olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, gençlik ve Spor Bakanlığı veya benzer Bakanlıklar kendi sahalarında “Nüfus artının sağlanması…” konusunda çalışmalar yapmalıdırlar.
Bir önemli konu insanımızın etrafını saran ekonomik ve ahlaki yapıların bozukluğudur. Evliler, yapacakları çocuğun istikbalinden (geleceğinden) endişe etmemeli, “işsizlik, pahalılık ve yokluklar karşısında ne yapacağız, çocuğumuz olursa ne yapar?” sorusu kendilerine sordurulmamalıdır.
Bu işler hazırlanan bütçelerde de kendini göstermelidir. Mesela 2010 yılı bütçesinde halktan zorla topladığınız vergilerin, 58 Milyar lirası (Katrilyon) götürülüp IMF kanalıyla Dış borcun faizleri olarak Batılı bankalara (Yahudilere) verilmemelidir. Bu paranın veya hiç olmazsa bunu yarısının, milletin refahı için harcamalısı sağlanmalı ki aileler gelecek endişesinden kurtulsun ve nüfus artışı sağlanmasına sıcak baksınlar.
BEKÂRLAR NASIL EVLENECEK
İşsizlikten, pahalılıktan ve ortamın ahlaksızlığından dolayı o kadar çok insanımız bekâr olarak hayatını sürdürmektedir ki bunu kurduğum “Yuvamız Evlendirme Bürosu” kanalıyla daha iyi görebiliyorum.
Sevgili Peygamberimiz (Dinimizin vazıhı); “Sizin şerlileriniz bekârlarınızdır” buyurarak bekâr kalmanın Müslümanlıkta yerinin olmadığını ortaya koymaktadır. İnanan bir insan, kendi dinin tarifiyle “Şerli insan” olarak kalmasının mümkün olmadığına inanıyorum.
Bekâr kalan bir erkek, o haliyle sadece kendi sorumluluğunu yüklenmekle kalmıyor bir hanımın da bekâr kalmasını sağlıyor. Dolayısıyla iki kişinin vebalini yükleniyor.
Nur suresi 32. ayeti; “Nikâhsız olanlarınızı, nikâhlayın” buyurarak, bekârların evlendirilmelerini topluma, idarecilere ve bir iş yerinde sürekli çalışan işçilerin patronlarına yüklemektedir.
Nüfusun artmasını arzu edenler ne etmeli, etmeli mutlaka toplumda ki bekâr sayısını azaltmalıdırlar. Bu aynı zamanda zinanın azaltılası manasına da gelecektir. Zira ya nikâh veya zina… Bu konuda gençlerimiz için başka bir tercih var mıdır?
Doğum kontrol aletleri, hapları eczanelerde ancak reçete ile satılmalıdır. Sağlık ocaklarının bu konudaki ücretsiz uygulamalarına artık son verilmelidir.
Bir cinayet olan “kürtaj” mutlaka yasaklanmalı, ancak annenin hayatının tehlike arz ettiği durumlarda yapılmasına izin verilmelidir.
Ülkemizde “Sezaryenle doğum” yapan hanımların sayısı yüzde 60 tan (Bakan Recep Akdağ) normal yüzdeye yani yüzde 10 civarlarına düşürülmelidir.
Müslüman aileler, Peygamberi Zişan efendimizin sözlerine kulak vermeli, “Evlenin ve çoğalın. Mahşerde sizin çokluğunuzla övüneceğim” buyuran Allah Resulüne, bu imkânı tanımaya gayret etmelidir.
Allahın (c.c) verdiği zenginlikler farklı farklıdır. Mal bir zenginliktir. Sıhhat ve ilim birer zenginliktirler. Gençlik ve nefer de birer zenginliktirler. Ama unutulmamalıdır ki evlat ta bir başka zenginliktir. Yeter ki bu zenginliğin farkına varmış olalım.
Toplumlarda, yaşanan güzel veya acı olayları bir anda durdurmak veya yönünü değiştirmek mümkün değildir. Bunlar zaman içerisinde yapılabilirler. Birbirlerine her zaman ve her yerde yardım etmeye hazır insanların toplumu bir anda birbirlerini boğazlayan toplum haline gelmeyeceği gibi birbirlerini boğazlayan insanların bulunduğu bir toplum bir anda birbirini seven ve birbirine destek olan insanlar toplumuna dönüşemez.
Allah (c.c) Kur’an-ı Keriminde; “Hiçbir toplum içindeki durumu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” buyurarak değişme talebinin önce o toplumu oluşturan insanlardan gelmesini istemektedir.
Zinanın serbest olduğu ve hatta her türlü desteklerle desteklendiği Batı toplumlarında, Nüfusun azalması başta olmak üzere, mevcut nüfusun yaşlanması veya yaş ortalamasının giderek yükselmesi kaçınılmazdır. Tabii böyle toplumlarda saadet ve mutluluk bir şeyin kalmayacağı ve insanların sadece hayvani yönlerinin tatmin edilmelerini sağlamakla meşgul oldukları açıktır. Çünkü evlenme ve nikâh akdi ile gençlerin birbirlerine bağlanması, hayatın yükünün birlikte omuzlanması, çocuk sahibi olunması, onların sorumluluklarının yüklenilmesi ve edepli, terbiyeli olarak yetiştirilmeleri artık mümkün olamaz.
Hâlbuki Müslüman topluluklarda, “Ben Müslüman’ım” diyenlerin diğer konularda olduğu gibi bu konularda da ilk başvuracakları kaynak İslami kaynaklar olacaktır.
Evlenme, yuva kurma, çocuk sahibi olma, karı koca arasındaki davranışlar, çocukların yetiştirilmeleri ve hatta çocuk sayılarının ne kadar olmasına ait hemen her bilgi bu kaynakta belki yüzlerce ayet ve hadis-i şerifle olarak önümüzde durmaktadır.
NÜFUSUMUZU AZALIYOR MU?
Resmi kurumlardan alınan bilgilere göre ne yazık ki nüfusumuz büyük bir hızla azalma göstermektedir. Hem öyle bir hızla ki Batı da Fransa, İngiltere ve Almanya gibi nüfusu azalan ve artık ihtiyarlar toplumu olamaya giden ülkelerin 30 senede aldıkları yolu bizim 6 senede almış olduğumuz bildirilmektedir.
Kur’an-ı Kerim bu ve benzeri olaylar için; “Fe eyne tezhebüün” yani “Nereye gidiyorsunuz?” diyerek kinayeli bir şekilde sormaktadır. Peki, biz biliyor muyuz nereye gittiğimizi? Hayır. Kesinlikle bilmiyoruz.
Yaşantımızı değiştirmişiz. Allah’ın (c.c) evlenme ve yuva kurma emirlerini “kulak arkası yapmışız” Sevgili Peygamberimizin hayatını, sahabenin hayatını merak etmemişiz. Ondan bize yapılan ikaz ve irşatları unutmuşuz. Böylece biz de Batı toplumlarının içerisine düştüğü uçuruma yuvarlanmaya başlamışız. Sonra bir soran olduğu zaman “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyoruz. Tabii sonuçta bu sözümüze kendimiz de inanmıyoruz.
NÜFUSUN ARTMASI İÇİN…
Nüfusun artmasını sağlamak ikide bir sağda – solda “Evliler, en az üç çocuk yapsın” demekle olamaz. Nüfus artışını sağlayabilmek için iki boyutlu çalışmak gerekmektedir. Bir taraftan nüfus azalmasının doğuracağı felaketleri, diğer taraftan bir çocuk dünyaya getirmenin yüceliği ile onun sağlayacağı mutluluğun neler olacağının halkımıza iyice anlatılması gerekir. Bunun için arada bir Sayın Başbakanın TV’ler de yaptığı “İcraatın içinden” programına benzer programları bu önemli konu için de yapmalıdır. Diğer taraftan başta Diyanet işleri Başlığı olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, gençlik ve Spor Bakanlığı veya benzer Bakanlıklar kendi sahalarında “Nüfus artının sağlanması…” konusunda çalışmalar yapmalıdırlar.
Bir önemli konu insanımızın etrafını saran ekonomik ve ahlaki yapıların bozukluğudur. Evliler, yapacakları çocuğun istikbalinden (geleceğinden) endişe etmemeli, “işsizlik, pahalılık ve yokluklar karşısında ne yapacağız, çocuğumuz olursa ne yapar?” sorusu kendilerine sordurulmamalıdır.
Bu işler hazırlanan bütçelerde de kendini göstermelidir. Mesela 2010 yılı bütçesinde halktan zorla topladığınız vergilerin, 58 Milyar lirası (Katrilyon) götürülüp IMF kanalıyla Dış borcun faizleri olarak Batılı bankalara (Yahudilere) verilmemelidir. Bu paranın veya hiç olmazsa bunu yarısının, milletin refahı için harcamalısı sağlanmalı ki aileler gelecek endişesinden kurtulsun ve nüfus artışı sağlanmasına sıcak baksınlar.
BEKÂRLAR NASIL EVLENECEK
İşsizlikten, pahalılıktan ve ortamın ahlaksızlığından dolayı o kadar çok insanımız bekâr olarak hayatını sürdürmektedir ki bunu kurduğum “Yuvamız Evlendirme Bürosu” kanalıyla daha iyi görebiliyorum.
Sevgili Peygamberimiz (Dinimizin vazıhı); “Sizin şerlileriniz bekârlarınızdır” buyurarak bekâr kalmanın Müslümanlıkta yerinin olmadığını ortaya koymaktadır. İnanan bir insan, kendi dinin tarifiyle “Şerli insan” olarak kalmasının mümkün olmadığına inanıyorum.
Bekâr kalan bir erkek, o haliyle sadece kendi sorumluluğunu yüklenmekle kalmıyor bir hanımın da bekâr kalmasını sağlıyor. Dolayısıyla iki kişinin vebalini yükleniyor.
Nur suresi 32. ayeti; “Nikâhsız olanlarınızı, nikâhlayın” buyurarak, bekârların evlendirilmelerini topluma, idarecilere ve bir iş yerinde sürekli çalışan işçilerin patronlarına yüklemektedir.
Nüfusun artmasını arzu edenler ne etmeli, etmeli mutlaka toplumda ki bekâr sayısını azaltmalıdırlar. Bu aynı zamanda zinanın azaltılası manasına da gelecektir. Zira ya nikâh veya zina… Bu konuda gençlerimiz için başka bir tercih var mıdır?
Doğum kontrol aletleri, hapları eczanelerde ancak reçete ile satılmalıdır. Sağlık ocaklarının bu konudaki ücretsiz uygulamalarına artık son verilmelidir.
Bir cinayet olan “kürtaj” mutlaka yasaklanmalı, ancak annenin hayatının tehlike arz ettiği durumlarda yapılmasına izin verilmelidir.
Ülkemizde “Sezaryenle doğum” yapan hanımların sayısı yüzde 60 tan (Bakan Recep Akdağ) normal yüzdeye yani yüzde 10 civarlarına düşürülmelidir.
Müslüman aileler, Peygamberi Zişan efendimizin sözlerine kulak vermeli, “Evlenin ve çoğalın. Mahşerde sizin çokluğunuzla övüneceğim” buyuran Allah Resulüne, bu imkânı tanımaya gayret etmelidir.
Allahın (c.c) verdiği zenginlikler farklı farklıdır. Mal bir zenginliktir. Sıhhat ve ilim birer zenginliktirler. Gençlik ve nefer de birer zenginliktirler. Ama unutulmamalıdır ki evlat ta bir başka zenginliktir. Yeter ki bu zenginliğin farkına varmış olalım.