10.06.2011 tarihli Kürtçe Ezan isimli yazımı okuyan Tolga Fani, “siyaset psikolojisi” başlığı altında şöyle demektedir: “Zaman zaman gündeme gelir dini siyasete alet etmek fikri, bu fikir herkes tarafından ezberlenmiş artık apolitik birine bile sorsanız laiklik nedir diye hemen belki de cevap verir. Din ve siyaset işlerinin birbirinden ayrımı demektir, der. Zaten bizim zihniyetimizde din siyasete ilişmeyecek ama siyasetçiler siyaset topuzunu göstererek yaptırım eğiliminde bulunacaklar. Dedim ya siyaset dine karışacak ama din siyasete karışmayacak; başımıza gelen musibetleri artık düşünün...”
Efendim, deveye “boynun niye eğridir,” diye sormuşlar, “nerem doğrudur ki” diye cevap vermiş. Şimdi ben bu okuyucumun hangi cümlesini düzeltsem, bilemiyorum; bir tane doğru cümle yok ki. Ulusçuluğun ve ulusçuluğu ayakta tutan laisizmin insan zihnini hangi noktaya getirdiğinin bir ifadesidir, Sayın Tolga’nın bu cümleleri.
Ulus-devlet, varlığını bilgi kirliliğinde görmektedir, daha açıkçası, ulus devlet, bilgi kirliliğinin ürünüdür. Bilgi, kirlilikten arındırılırsa ulus-devlet ayakta duramaz. Bu bilindiği için ulus-devlet, vatandaşına kendini ayakta tutan kavramlar hakkında sağlıklı hiçbir bilgi vermemektedir; verilmesini de suç saymıştır; din ve siyaset, laiklik böyledir.
Ulus devletlerin kendine has din ve siyaset, laiklik anlayışı var. Tolga’nın bu ifadelerinde söz konusu kavramlara yüklenen mana, ulus-devletin bu kavramlara yüklediği manadır. Bu kavramlara böyle bir mana yüklendiği için Türkiye’de 1932 yılından 1950 yılına kadar 18 yıl Türkçe Ezan okunmuş, din eğitimi yasaklanmış, hatta camilerde elif cüzünü öğretenler ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Kısacası dini değerlerin hayattan ve gönüllerden kopartılması için ne gerekiyorsa hepsi yapılmıştır. İşte Marksist-Leninist BDP de ulus-devletin bir ürünüdür; çünkü sekülarizmin gereği budur. Daha açıkçası, ulus-devlet, sekülarist yapısı gereği halkı sağcı, solcu, Türk, Kürt, Arap milliyetçisi, alevi-Sünni şeklinde kamlara bölmektedir; başımıza gelen musibetlerin ulus-devletin seküler yapısından kaynaklandığını Tolgalar bir öğrense o gün bütün musibetlerin sona ereceği günün miladı olacaktır.
Bu girişten sonra gelelim, din, siyaset ve laiklik kavramlarına. Papa Benedictus XVI Joseph Aloisius Ratzinger’in dediği gibi “Ortadoğu, dini sadece inanç ve ibadetten ibaret sanmaktadır.” Demek ki, Batı’da din böyle anlaşılmamaktadır. Reform da böyledir. Reform, Hıristiyanlığın aslına döndürülmesi demektir. Türkiye’de laiklik, Batı’nın anladığı manada tarif edilmemiş, ulus-devletin yapısı gereği Tolga’nın tarif ettiği gibi tarif edilmiştir. Dolayısıyla bu tarifin bir temeli ve tarihi hiçbir değeri yoktur. Batı, siyaseti, köklerinin dayandığı Yahudilik ve Hıristiyanlığın İslam dininden üstün kılma usulü şeklinde algılamaktadır. Başka bir ifade ile Batı, siyaseti, Batı medeniyetini İslam medeniyetine üstün kılma usulü şeklinde algılamaktadır. Tolga’nın, “siyaset dine karışacak ama din siyasete karışmayacak” ifadesi, Batı medeniyetinin İslam medeniyetine üstün kılma projesinin özüdür.
İmam-ı Gazali’nin dediği gibi siyaset, insana dünya ve ahiret mutluluğunu gösterme usulüdür. Toga’nın ifadesinin manası, zalim siyasettir; çünkü Tolga’nın içinde yaşadığı milletin kahir ekseriyeti Müslüman’dır.
Efendim, deveye “boynun niye eğridir,” diye sormuşlar, “nerem doğrudur ki” diye cevap vermiş. Şimdi ben bu okuyucumun hangi cümlesini düzeltsem, bilemiyorum; bir tane doğru cümle yok ki. Ulusçuluğun ve ulusçuluğu ayakta tutan laisizmin insan zihnini hangi noktaya getirdiğinin bir ifadesidir, Sayın Tolga’nın bu cümleleri.
Ulus-devlet, varlığını bilgi kirliliğinde görmektedir, daha açıkçası, ulus devlet, bilgi kirliliğinin ürünüdür. Bilgi, kirlilikten arındırılırsa ulus-devlet ayakta duramaz. Bu bilindiği için ulus-devlet, vatandaşına kendini ayakta tutan kavramlar hakkında sağlıklı hiçbir bilgi vermemektedir; verilmesini de suç saymıştır; din ve siyaset, laiklik böyledir.
Ulus devletlerin kendine has din ve siyaset, laiklik anlayışı var. Tolga’nın bu ifadelerinde söz konusu kavramlara yüklenen mana, ulus-devletin bu kavramlara yüklediği manadır. Bu kavramlara böyle bir mana yüklendiği için Türkiye’de 1932 yılından 1950 yılına kadar 18 yıl Türkçe Ezan okunmuş, din eğitimi yasaklanmış, hatta camilerde elif cüzünü öğretenler ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Kısacası dini değerlerin hayattan ve gönüllerden kopartılması için ne gerekiyorsa hepsi yapılmıştır. İşte Marksist-Leninist BDP de ulus-devletin bir ürünüdür; çünkü sekülarizmin gereği budur. Daha açıkçası, ulus-devlet, sekülarist yapısı gereği halkı sağcı, solcu, Türk, Kürt, Arap milliyetçisi, alevi-Sünni şeklinde kamlara bölmektedir; başımıza gelen musibetlerin ulus-devletin seküler yapısından kaynaklandığını Tolgalar bir öğrense o gün bütün musibetlerin sona ereceği günün miladı olacaktır.
Bu girişten sonra gelelim, din, siyaset ve laiklik kavramlarına. Papa Benedictus XVI Joseph Aloisius Ratzinger’in dediği gibi “Ortadoğu, dini sadece inanç ve ibadetten ibaret sanmaktadır.” Demek ki, Batı’da din böyle anlaşılmamaktadır. Reform da böyledir. Reform, Hıristiyanlığın aslına döndürülmesi demektir. Türkiye’de laiklik, Batı’nın anladığı manada tarif edilmemiş, ulus-devletin yapısı gereği Tolga’nın tarif ettiği gibi tarif edilmiştir. Dolayısıyla bu tarifin bir temeli ve tarihi hiçbir değeri yoktur. Batı, siyaseti, köklerinin dayandığı Yahudilik ve Hıristiyanlığın İslam dininden üstün kılma usulü şeklinde algılamaktadır. Başka bir ifade ile Batı, siyaseti, Batı medeniyetini İslam medeniyetine üstün kılma usulü şeklinde algılamaktadır. Tolga’nın, “siyaset dine karışacak ama din siyasete karışmayacak” ifadesi, Batı medeniyetinin İslam medeniyetine üstün kılma projesinin özüdür.
İmam-ı Gazali’nin dediği gibi siyaset, insana dünya ve ahiret mutluluğunu gösterme usulüdür. Toga’nın ifadesinin manası, zalim siyasettir; çünkü Tolga’nın içinde yaşadığı milletin kahir ekseriyeti Müslüman’dır.